|
Diyalog söylemi...

MİT''çilerin ifadeye çağrılmasıyla tekrar gündeme gelen Oslo görüşmeleri çerçevesinde geçen hafta şunları söylemiştim:

1. Hükümet hiçbir zaman PKK''nın amacına hizmet edecek sözler vermemiş, PKK ütopyasını onaylayan bir yaklaşım içinde olmamış, taviz şeklinde yorumlanabilecek kabullerin içine girmemiştir.

2. PKK''nın başlattığı Devrimci Halk Savaşı safsatası hükümetin tavizsiz ve kararlı tutumu sonrası hız kazanmıştır. İsteklerini kabul ettiremeyen örgüt yeniden terör marifetiyle amacına ulaşabileceği yanılgısına kapılmıştır. Burada bir kanat terörü ''koz'' olarak kullanırken diğer bir kanat ana strateji olarak öne çıkarmıştır.

3. Kürt meselesinin ve terör sorununun nihai çözümü için diyaloğun gerekli olduğuna dair yaklaşımlar kadar bunun fayda değil zarar getireceğine yönelik kanaatler de bulunmaktadır. Hükümetin şu anki politikası bellidir. Son dönemde İmralı ile devletin yürüttüğü bir müzakere veya diyalog söz konusu değildir.

İmralı, Kandil veya örgütün Avrupa kanadı ile görüşmenin faydası olur mu, olmaz mı? Bu soruya teorik olarak verilecek cevap ile yaşananlardan dersler çıkarılarak verilecek cevap farklı olabilir. Benim vurguladığım husus şudur: 1. Görüşmenin başlamak üzere olduğu söylentisi bir spekülasyondur. 2. Mücadelenin geçici ve taktiksel olduğu tezi doğru değildir. Devletin ne yapmadığını söylemek başkadır, ne yapıp yapmayacağını bağlayıcı şekilde taahhüt altına almak başkadır. Devlet hiçbir zaman çıkıp da elini açık etmez, kendi hareket alanını daraltacak bağlayıcı taahhütlere girmez.

Diyalog ve görüşme kapısının tamamen kapalı olduğu, bir daha hiç böyle bir şey yaşanmayacağını söylemek ile bu görüşmelerden fayda umulmadığını düşünmek ayrı şeylerdir. Kamuoyunun tartıştığı ve neredeyse ikiye bölündüğü bu konuda elbette hükümet de zamana ve zemine göre farklı stratejileri değerlendirebilir. Burada vurgulamak istediğim şudur: Diyalog, diplomasi ve mücadele gibi devletin kullanabileceği bir enstrümandır. Devletin enstrümanlarını ortadan kaldırmaya çalışmak yanlış olduğu gibi, devletin güvenlik politikasında dayatmaya gitmek ve tüm yolları havaya uçurmaya çalışmak da yanlıştır. Neticede bunun kararını verecek olan siyasi iktidar ve devletin ortak aklıdır. Hükümet, kiminle görüşebileceğini, kiminle ise mücadele edeceğini açıklamıştır.

PKK''nın “İmralı''da tecrit uygulanıyor, tüm görüşme kapıları kapatıldı” diye ortalığı ayağa kaldırmaya çalıştığı bir ortamda diyalogla ilgili farklı kanaatlerin önünü kesme çabası içine girmek bana makul görünmemektedir.

AK Parti, siyasi zeminde ise tüm partilerle diyaloğu zorlamış ama kapılar hep yüzüne kapanmıştır. BDP ile ilişkiler de olması gereken zemine taşınamamıştır. Sürekli geren, ajite eden, toplumu provoke eden siyaset tarzı, BDP''nin diyalog zeminini zayıflattığı gibi, İmralı''yı ve Kandil''i muhatap gösteren tutumu da aktörlük kabiliyetini zayıflatmıştır. Başbakan Erdoğan''ın ''terörle mücadele, siyasetle müzakere'' söylemi hiçbir zaman karşılık bulmamış, BDP sanki diyalog ve görüşmeden korkar bir görüntü sergilemiştir.

Bu olumsuzluklar arasında Mesut Barzani''nin çıkışı ayrı bir anlam taşımaktadır. PKK''nın silahlı mücadeleyi bırakarak siyaset ve diyaloğa fırsat vermesi gerektiğini vurgulayan Barzani, bu sözleri BDP heyetinin yüzüne bakarak söylemiştir. Herkes BDP''ye bir rol biçmekte ama BDP''liler kolay olanı seçerek silahlı adamın gölgesine sığınmaktadır. Oslo görüşmeleri sebebiyle sıkıntı yaşayan MİT''çilerin taşa tutulması esnasında BDP sözcülerinin de kervana katılması bu basiretsizliği göstermektedir.

12 yıl önce
Diyalog söylemi...
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle