|
FP, sorumluluğunun ne kadar bilincinde?

Birileri, ülkeyi fena halde kaşımak ve karıştırmak için kolları sıvamış durumdalar. Ülkede, siyasetin işlevsizleştirilmesi, ekonominin felç olması, ülkenin yönetilemez ve yaşanılamaz hale getirilmesi, Türkiye''de taşların yerinden oyna(tıl)masını kolaylaştırdı. Taşların yerinden oyna(tıl)masıyla birlikte ülkede başta siyaset ve ekonomi olmak üzere hemen her alanda büyük vakumların (boşlukların) oluşması, Türkiye''nin neredeyse her tür güç ve çıkar odağı tarafından kolaylıkla karıştırılmasına ve nihayet "patlamaya hazır bir bomba" haline ge(tiri)lmesine müsait bir zemin hazırladı.

Gündemin iki olayı, Türkiye''nin ne denli patlamaya hazır bir bomba haline getirildiğini; ülkenin ne denli ürkütücü gelişmelere gebe olduğunu kendiliğinden ortaya koymaya yetiyor: Adı açıklanmayan generaller, yine devreye girdirilirken; Marmara İlahiyat''ın dekanı bıçaklanıyor.

Bir günde yaşanan bu iki absürt olay, art arda yaşanan veya tezgahlanan bir dizi olaylar zincirinin son halkası. Türkiye''yi patlamaya hazır bomba haline getiren bu olaylar zincirinin, Türkiye''nin AB''ye katılım ortaklığı belgesinin açıklanmasından hemen sonra "devreye girdirildiğini" söylemek mümkün. Ancak bu, önemli nedenlerden biri; ama asıl neden değil. Asıl neden, 28 Şubat öncesinde Refahyol hükümetinin işbaşına gelmesi.

Türkiye, Refahyol hükümetinin iktidara gelmesinden sonra olağanüstü olaylara, karışıklıklara, tıkanmalara sahne oldu. İslamcı bir partinin başını çektiği bir hükümetin işbaşına gelmesi hem Batılı hegemonik güçleri, hem de içerdeki Batı yörüngesindeki güç ve çıkar odaklarını fena halde ürküttü. Erbakan başbakan olduğunda ben Frengistan''daydım ve Batı medyasının Erbakan hükümetine nasıl baktığını bu gazeteye tüm boyutlarıyla yansıtmıştım.

Erbakan''ın Başbakan oluşu, Batı medyasında "Osmanlı''nın dönüşü" (!) olarak verilmişti. O zamana dek Türkiye''ye hiç yer vermeyen Batı medyası, Erbakan döneminde Türkiye''de olan bitenleri haftada iki veya üç gün dış haberler sayfasından manşetten veriyordu! İslamcı bir Başbakan''ın başında bulunduğu bir hükümetin "Batı yörüngesinden asla çıkmayacağı belirtilen" Türkiye gibi Otorite, Hegemonya ve Meşruiyet kaynaklarını Müslümanlığın yerine başka şeylerle tanımlayan bir ülkede işbaşına gelmesi, Batılıları fena halde ürkütmüş ve kaygılandırmıştı. Gazetelerde ve televizyonlarda Türkiye''ye ilişkin olarak sorulan en sık sorular, "Türkiye, nereye gidiyor? Türkiye, Batı yörüngesinden çıkıyor mu yoksa?" gibi sorulardı.

Erbakan''ın başbakanlığındaki hükümet, içerdeki ve dışardaki güç ve çıkar odaklarının olağanüstü baskılarına rağmen, kendilerinin değil toplumun çıkarlarını önceleyen kadroların bu ülkeyi her hal ve şartta iyi yönetebileceğini kanıtladı. İşte bu durum, güç ve çıkar odaklarının daha da ürkmelerine, paniğe kapılmalarına yetti.

İşte bundan sonra Türkiye, olağanüstü sorunlarla boğuşturuldu ve sonunda yönetilemez ve yaşanılamaz bir ülke haline ge(tiri)ldi.

Refah / Fazilet, Türkiye''de "çevre"ye hapsedilen toplumsal dinamikleri (diğer partilerle karşılaştırıldığında) daha dolaysız olarak temsil ettiği için, "merkez"e hakim olan aktörler tarafından cüzzamlı, öteki olarak görülerek ve gösterilerek hep kuşkuyla karşılanageldi. Çevre''ye hapsedilen dinamiklerin siyasi, ekonomik, toplumsal ve kültürel olarak "merkez"e yürümesinin siyasi temsilcisi, simgesi ve "mekan"ı olan bu hareket, bitirilmeye çalışıldı.

Ancak bir de madalyonun öteki yüzü var: Refah / Fazilet, merkez''deki aktörlerin tahammülsüzlüklerini, paranoyalarını bastırabilecek, yatıştırabilecek kapsamlı projeler geliştirmek yerine, önce bunları "kaşıdı", sonra da "özür dileyerek" içine kapanmayı tercih etti.

Bugün Türkiye''nin yönetilemez ve yaşanılamaz hale ge(tiri)lmesine, çevre''ye hapsedilen "aktörler"in siyasi, ekonomik, toplumsal ve kültürel olarak merkez''e yürümelerine gösterilen abartılı, kaba, primitif tepkiler neden olmuştur. Refah ve Fazilet de, bu tepkileri önceden iyi hesap ederek göğüslemeyi becerememiş; oluşan korkuların, paranoyaların yersiz olduğunu kanıtlayamamış ve zamanla ülkenin bu hale gelmesine neden olan "rolünün ve sorumluluğunun bilincine" varmayı başaramamıştır.

Türkiye''nin şu an içine sürüklendiği "çıkmaz sokak"tan çıkabilmesinin öncelikli yolu, Fazilet''in ana muhalefet partisi ve "çevre"deki dinamiklerin en dolaysız temsilcisi olarak sorumluluğunun bilincine varması ve aktif, kalıcı, kuşatıcı, kucaklayıcı, uzun soluklu ve uygulanabilir politikalar ve projeler geliştirebilmesinden geçiyor.

Eğer Fazilet, sorumluluğunun bilincine vararak parti içinde demokrasiyi sağlayamaz, yenileşme gerçeğinin farkına varamaz ve temsil ettiği "çevre"nin dinamiklerini kuşatıcı, kalıcı ve uzun soluklu politika ve projelere dönüştürmenin yollarını keşfedemezse, Fazilet''in kendisi "taht kavgaları"ndan, Türkiye ise "patlamaya hazır bir bomba" haline gelmekten kolay kolay kurtulamayacaktır.

23 yıl önce
FP, sorumluluğunun ne kadar bilincinde?
Kuklaları oynatan Derin Kuklacılar?
‘Susadım çeşmeye varmaz olaydım’
Türkiye’yi devşirme kurtarıcılardan kurtarma mücadelesi…
Ankara’da vekâletler çekişmesi
Kibirleri boyunlarını aşan muhterisler kim?