|
"Alman ruhu" ve "Türk" ruhu

Berlin / Almanya. Son Almanya "seyahat"imin son günü… Otelde eşyalarımı topluyorum: Hıfz yaptığım ve Bediüzzaman''ın risalelerine de sık sık atıf yaptığı için her yerde yanımda taşıdığım Hayrat Neşriyat''in meâlini, seminerler süresince bolca alıntılar yaptığım Tanpınar''ın Beş Şehir''ini, İmam Râzî''nin Esrâru''t-Tenzîl''ini ve yalnızca Almanların değil, dünyanın en iyi gazetesi Die Zeit''ı masanın üzerine ayırıyorum okumak için.

Die Ziet, herhangi bir gazete değil; bambaşka, muazzam bir şey: Dünyada Fransızların Le Monde''u biraz yaklaşıyor Die Ziet''a. İngilizlerin çok bilinen The Guardian''ları ve The Independent''ları, Die Ziet''ın yanında ancak "el pençe divan" durabilirler! Amerika''daysa bir benzerini aramak elbette boşuna bir çaba!

Sadece Die Ziet''a bakarak, Avrupa''nın derinliğini, çapını, ufkunu ve ruhunu yalnızca Almanların temsil ettiğini anlamakta zorlanmazsınız: Gerek tastamam bir şölen yaşatan, estetik zevk düzeyinizi bir ânda tavan yaptıran eşsiz tasarımı, gerekse ele aldığı sorunları derinlemesine işleyen, bazen bir metnin bir iki sayfa devam edip gittiği derinlikli perspektifi, Die Zeit''ı, bildik günlük gazete formatını yıkan, gazeteden başka bir şeye dönüştürüyor.

* * *

Die Ziet, Almanya''nın çapını ve diğer Avrupa ülkelerinden farkını çok iyi ele veren küçük bir "gösterge": Almanya''sız Avrupa düşünülemez. Avrupa, bir yere gidecekse, Almanlar, kendi farklarını yitirmedikleri, çaplarından düşmedikleri zaman gidecek.

Almanya, Avrupa''nın motoru. Bunu, Almanya''nın ekonomik gücüne bağlamak, Almanya''nın neden ve nasıl Avrupa''nın motoru olduğu gerçeğini kavrayamamak demektir: İki dünya savaşından sonra Avrupa''nın "çöküş"ü, aynı zamanda Almanya''nın da çöküşünü getirmişti. Ancak soru şu burada: Avrupa''da İkinci Savaş''ta en büyük darbeyi yiyen, şehirleri, ekonomik altyapısı, siyasî kurumları yerle bir olan Almanya, nasıl oldu da, yarım asır gibi kısa bir zaman diliminde -üstelik de resmen Amerikan işgali altında- hızla toparlanabildi? Her şeyini yitiren bir ülke nasıl oldu da yeniden Avrupa''nın en güçlü aktörü hâline gelmeyi başardı? Ve aynı şeyi, neden İngilizler, Fransızlar ya da İtalyanlar yapamadı peki?

Almanların, handiyse silbaştan yeniden küllerinden doğmalarını sağlayan şey ne, öyleyse? "Alman ruhu", elbette ki. "Alman ruhu", derken, burada genlerden, genetik bir olgudan sözetmiyorum. Daha çok tarihsel tecrübenin derinliğinden ve bu tecrübeyi derinlikli bir şekilde yorumlayabilecek bir entelektüel / zihnî derinlikten sözediyorum.

* * *

Tarihsel tecrübelerinin derinliği, tıpkı "Türkler" gibi, Almanlara, iki esaslı özellik armağan ediyor: Kabına sığmazlık ve derûnî sükûnet. Bu iki kurucu varoluşsal özellik nedeniyle, Almanlar ve Türkler, tarihlerinin en zorlu zamanlarında bile her türlü zorluğu aşabilme iradesi, gücü ve tecrübesi geliştirebiliyorlar.

Cins bir Alman düşünürü Husserl''e gönderme yaparak, tarihin dönüşüm anlarına (epoch) denk gelen son iki-üç asırlık süreçte, "Alman ruhu"nun nasıl oluştuğuna ve diğer Avrupa ülkelerinden farkına dikkat çekmek isterim.

Siyasî, entelektüel ve iktisadî devrimler sadece Avrupa''nın değil, dünyanın gidişâtını ve geleceğini belirledi: İktisadî devrim/ler, İngilizlerin bütün dünyaya; Fransız Aydınlanması ve devrimi, Fransızların "dış dünya"ya; Alman aydınlanması ise Almanların "iç dünya"ya hâkim olma çabalarını hızlandırdı.

Ya da şöyle de söyleyebiliriz: Modernliği, her bakımdan, Fransızlar kurdular; İngilizler, dünyaya yaydılar; Almanlar ise "çökerttiler": Nietzsche''den Husserl''e, Hölderlin''den Heidegger''e, Goethe''den Schiller''e ve Herder''e kadar modernliğin zaaflarını ve bütün insanlığı varoluşsal bir bunalımın eşiğine sürüklediğini Almanlar gösterdiler bütün dünyaya esas itibariyle.

Almanların, Türklerin Avrupa Birliği''ne (AB) alınmasına en fazla karşı çıkan aktör olmaları, Türklerin, orta ve uzun vadede AB''nin dengesini bozacak esaslı bir yürüyüş gerçekleştirebilecek tarihî derinliğe ve medeniyet tecrübesine sahip olduğunu ve AB''ye girdikleri zaman, bu tarihî derinliği ve medeniyet tecrübesini harekete geçirmelerinin ân meselesi olacağını, bütün diğer Avrupa ülkelerinden ve metamorfoz yiyen seküler Türk entelijansiyasından daha iyi kavramalarından kaynaklanıyor.

13 yıl önce
"Alman ruhu" ve "Türk" ruhu
Orta yol doğru istikameti gerektirir
Korksak mı?!
Londra izlenimlerim, beklentiler ve riskler
Türkiye’nin enerjisi
Komprador entelektüel ve siyasi işlevi