|
"İslamcılık" bitmedi; yeni başlıyor

Birikim Dergisi, Aralık sayısını, ağırlıklı olarak Türkiye-Avrupa ilişkilerine ayırmış. "Avrupa Kavşağında Türkiye" başlığı ile hazırlanan kapak-dosya, derginin son aylarda hazırladığı dosyaların en zayıflarından.

Avrupa ile kurmaya çalıştığımız siyasi, kültürel ve entelektüel ilişkilerin yol açtığı sorunlar, modern tarihimize damgasını vuran ve rengini veren en hayati sorunların belki de başında geliyor. Böylesine önemli bir konunun daha oylumlu, nitelikli ve tartışma açıcı yazılarla gündeme getirilmesi, tartışılması gerekirdi. Genellikle düzeyli ve tartışılan dosyalar hazırlayan Birikim''in bu sayısı Avrupa-Türkiye ilişkileri konusunda okuyucularını tafsilat eden, birkaç kez tekrarlanan türlü tarihçeler sunmaktan öteye geçememiş. Bu yüzden bir tür text-book''u andırıyor.

Derginin en ilginç yazılarından biri, Naci Bostancı''ya ait. O da dosyanın dışında bir metin.

"İslamcılık Batıcılaşıyor" mu?

Birikim''in bu sayısında Ruşen Çakır''ın "İslamcıların Batıcılaşma Süreci" başlıklı bir yazısı var. Yazı, çala-kalem yazılmış gibi. Ruşen Çakır''ın daha iyi bir metin çıkarması beklenirdi.

İslamcıların Avrupa''ya/AT''a/AB''ye karşı on yıl öncesine kadar takındıkları tavırla, bugün geldikleri nokta arasındaki 180 derecelik farka veya çark''a dikkat çeken Çakır, bu çark edişi, İslamcıların söylemlerinin bittiğinin, yenildiklerinin bir göstergesi olarak değerlendiriyor ve sonunda İslamcıların da Batıcılaşmaktan başka seçenekleri kalmadığını farkettiklerini belirterek şunları söylüyor:

"Türkiye İslamcıları varoluşlarının teminatını ister istemez Batı''da arıyorlar. Batıcılığın henüz başlarındalar... İslamcıların ''Batıcılaşma serüveni''nin... nasıl sonuçlanacağını öngörmek zor olmakla birlikte ortalıkta klasik İslamcılıktan eser kalmayacağını kestirmek için kahin olmak gerekmiyor".

Çakır''ın İslamcılarda gözlenen değişimi İslamcıların "Batıcılaşma süreci" olarak tanımlaması, çok tartışma götürür bir tanımlama. İslamcıların yaşadıkları şey, Batıcılaşma değil, modernleşme sürecidir; kendine özgü dinamikleri, kodları ve oluşum biçimleri olan yeni, "bize özgü" bir modernleşme / yenileşme süreci.

Çakır''ın saptamalarını sorunlulaştıran en önemli nokta, hemen tüm gözlemlerini siyasal''a indirgemesi; toplumsal''ı, kültürel''i ekonomik olan''ı, hatta estetik olan''ı gözardı etmesi.

Bir kere, toplumun bir modernleşme sancısı ve serüveni yaşadığını, bu sancının ve serüvenin kentleşme sürecini hızlandırdığını, kentleşme sürecinin önemli ölçüde yeni bir İslami söylem tarafından tanımlandığını ve tüm siyasi, askeri vesaire engellemelere rağmen kentleşmenin zamanla yeni İslami söylemlerle handiyse eşitlenecek bir görünüm almaya başlayacağını; şu an bu sürece girildiğini düşünüyorum.

İslami anlam haritalarından, kök paradigmalarından beslenmeyen tüm modernleşme çabaları, hiçbir köklü, dayanıklı, güven verebilecek ve kendisini sürgit yenileyerek yeniden üretebilecek bir geleneğe veya gelenek biçimlerine dayanmadıkları için bir süre öylece boşlukta varolacaklar; ama modernleşme, aynı zamanda rasyonelleşme demek olduğu için toplum modernleştikçe müslümanlıkla buluşma, karşılaşma, hesaplaşma ve kendini, dünyayı, eşyayı anlama ve sorgulama şansı daha bir artacaktır.

"İslami söylem" yeni inşa ediliyor

Bunları söylerken dayandığım "tarihsel bir gerçeklik" var: Bu toplumda, insanın hem iç, hem dış dünyasını "tanzim" edebilecek güce, sofistikasyona sahip, dolayısıyla toplumun siyasi, ekonomik ve kültürel davranış biçimlerini, kurumlarını belirleyebilecek, besleyebilecek müslümanlığın dışında epistemolojik ve ontolojik başka bir deneyim yaşanmamıştır.

Toplumun sorunu, müslümanlıkla ve "bu dünya"yla ilişkilerinin sorunlu olması. Toplum, gerek müslümanlıkla, gerekse "bu dünya"yla sorunlu olan ilişkilerini, rasyonalitesini geliştirebilecek bir iklime kavuşabildiği ölçüde çözüme kavuşturabilmenin yollarını keşfedebilecektir.

Türkiye''de yaşanan şey budur. Müslümanlıkla kavgalı olan küçük bir kesim de dahil olmak üzere toplumun zihin kalıplarını, davranış biçimlerini büyük ölçüde belirleyen şey hala müslümanlığın sunduğu kök paradigmalar ve anlam haritaları olduğu için, bugüne dek çoklukla bilinçaltında varlığını sürdüren bu gizil güç, toplumun rasyonalitesi geliştikçe bilinç düzeyine çıkmaya başlıyor.

İslamcılık olarak adlandırılan şey, volk İslam''ın vulger şekillerde ifadesinden öteye geçemeyen bir durumdu. Toplum modernleştikçe, kentleştikçe müslümanlıkla ilişkisini yenileyerek, yeni kodlarla ve dinamiklerle ifade etmeye başlıyor.

Türkiye''de güçlü bir modern siyasi, kültürel, entelektüel, sanatsal İslami söylem yoktu. Şimdi çok yönlü bir müslümanlaşma, müslümanlaşarak yenileşme sürecine girilmiş durumda. Elbette ki bu süreç türlü sorunları da beraberinde getirecek. Ancak zamanla bu sorunlar aşılacak ve yeni bir medeniyet dönüşümü yaşanmaya başlanacak.

Çakır''ın ve pek çok yazarın zannettiği gibi İslamcılık bitmedi; yeni başlıyor. Biten şey, yaşadığımız dünyaya bir şeyler söyleyemeyen "volk söylemi"dir.


24 years ago
"İslamcılık" bitmedi; yeni başlıyor
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle