|
Paris"te yüzakı bir kültür elçimiz

Bir kez daha tekrarlamakta fayda var: Bu dünyaya söyleyeceğiniz bir şeyiniz yoksa, bu dünyada yaşamanızın da anlamı yoktur.

Bir sanatçı, bir düşünür, bir siyaset adamı ya da bir insan olarak bu dünyaya söyleyeceğiniz bir çift sözünüz varsa, varolduğunuza, yaşadığınıza, dünyaya, insanlığa kendi çapınızda bir şeyler kattığınıza, bir şeyler verebildiğinize hükmedebiliriz.

İnsanlığa şükranla anılacak bir şeyler katabilmek, dünyaya anlamlı, değerli bir şeyler verebilmek için, öncelikli olarak ayakta durabiliyor olmanız gerekir. Ayakta durabiliyor olmanın yegâne yolu ise, ayaklarımızı bastığımız yerin muhkem bir yer olmasından, bu sarsılmaz, kanatlandırıcı ve muhkem yerin kucaklayıcı, kuşatıcı, herkesin nefes almaktan büyük haz ve memnuniyet duyacağı, ötelere, ötelerin ötesine işaret eden, taşıyan derûnî bir gökkubbesinin varolmasından geçiyor.

İşte bu muhkem yerle muhteşem gök/kubbe arasında kurulan besleyici, diriltici, ruh üfleyici, kışkırtıcı, ufuk ve zihin açıcı iletişim, sizin münferit ben''inizi, müşterek ben''inizle, hafızanızla, hatıralarınızla buluşturacak, kaynaştıracak ve kabına sığmaz bir şekilde sizi uzun bir varoluş yolculuğuna çıkmaya hüküm giydirecektir.

İngiliz romancı ve roman teorisyeni E. M. Forster, “iletişim kur yeter!” demişti. Roman teorisinin belkemiğini “müzikalite” kavramı oluşturur Forster''ın: Romandaki karakterlerle mekânlar arasında hayatın rengini, kokusunu duyumsatacak, yaşatacak; roman karakterlerinin münferit benleriyle, mekânda gizlenen, keşfedilmeyi bekleyen müşterek kültürel, tarihî ben arasında birbirlerine konuşan, birbirlerini konuşan, birbirlerinin konuşmalarını, konuştuklarını aksettiren bir atmosfer, ihata edici bir muhit vücuda getirilebilmesi olarak tarif eder romandaki müzikalite teorisini Forster.

Müzikalite duygusunun yakalandığı ân, münferit ben''le müşterek ben arasında iletişimin muhkem, kışkırtıcı ve yaratıcı şekillerde kurulduğu ândır: Ayağınızı muhkem bir şekilde basabileceğiniz bir yer inşa edilmiş, bu yere hayat verecek, ruh üfleyecek muazzam bir gökkubbe ihya edilmiş demektir.

Ancak müşterek beninizin, hafızanızın ve hatıralarınızın kaynağı, koruyucu ve kollayıcı yatağı gökkubbeniz çökmüşse, bırakınız müşterek beninizle, hafızanızla ve hatıralarınızla iletişim kurabilmeyi, kendinizle, kendi münferit beninizle sağlıklı, muhkem bir iletişim kurabilmeniz de imkânsızlaşır; sonunda, bu dünyada yersiz-yurtsuzlaşmaktan, esen rüzgârların önünde oraya buraya savrulan bir canlı cenazeye dönüşmekten kurtulamazsanız.

Hâl böyle olunca da, hem bu dünyaya esaslı şeyler veremezsiniz; hem de bu dünyadan esaslı, değerli, anlamlı şeyler alamazsınız: Neyi, niçin ve nasıl almanız gerektiğini bilemezsiniz çünkü.

İşte belki de ilk defa vermesini de, almasını da iyi bilen bir kültür elçimiz var Paris''te: Dr. Hasan Yavuz. İki yıl önce Başbakan Erdoğan''ın danışmanlığından Paris kültür ataşeliği görevine getirilen Hasan Yavuz, Paris''te, Champs Elysees / Şanzelize''deki odasında, birkaç yılda yaptıkları çalışmaları anlatınca, “geliyoruz artık: Let''s face the music” dedim.

Hasan Bey, Paris kültür ataşesi olarak Paris başta olmak üzere, AB''nin çeşitli kentlerinde büyük takdir ve ilgi toplayan sergiler, film gösterileri, sempozyumlar, paneller düzenliyor durmak, yorulmak nedir demeden. Sadece 2009 yılı içinde 36 ayrı yerde Türk filmleri festivalleri organize etmiş.

Ayrıca Fransa''da doğup büyüyen, Başbakan Erdoğan, TBMM Başkanı M. Ali Şahin''in büyük hayranlıkla ve takdirle karşıladıkları lisans ve yüksek lisans öğrenimi gören 300''e yakın parlak Türk kökenli öğrenciye, medeniyetimizin kurucu şehirlerini gezdirmiş Türkiye''de.

Yine geçen yıl, “Pîrî Reis''ten Katip Çelebi''ye Osmanlı''nın Dünyaya Bakışı” başlıklı, hocası Bekir Karlığa Hoca''nın katkılarıyla UNESCO''da görkemli bir sergi ve ses getiren kapsamlı bir sempozyum düzenlemiş. Bu etkinlik bütün Avrupa kentlerini dolaşıyor şu anda. Sırada muhteşem bir Mimar Sinan Fotoğraf Sergisi projesi ile İskender Pala''nın hazırlıklarını yaptığı Osmanlı Padişahları ve Zanaatları başlıklı bir başka proje var.

Film ekibimizle Endülüs''ten -doğal olarak- hüzünlü geçen bayram günlerinin ardından Paris''e, Hasan Bey''in ofisine gittiğimizde harıl harıl Divriği Ulucamii ve Darüşşifası başlıklı fotoğraf sergisi ile bir gün sonra Doğan Kuban, ODTÜ''den Ahmet Türer, Sivas milletvekilimiz Mustafa Aşkalı ve Kültür Bakanlığı müsteşar yardımcısı Nihat Gül''ün katıldıkları panelin hazırlıklarıyla meşguldü Hasan Bey.

Medeniyetimizin ruhunu da, Batı uygarlığını da iyi özümsediği için münferit ben''le müşterek ben''i buluşturmasını, dolayısıyla vermesini de, almasını da bilen Hasan Yavuz kardeşimin çalışmaları, umarım, diğer ülkelerdeki kültür elçilerimize de örnek olur ve dünyaya ne kadar esaslı şeyler söyleyebilecek bir donanıma, birikime sahip olduğumuzu fark ve idrak ederiz artık.

14 yıl önce
Paris"te yüzakı bir kültür elçimiz
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi