|
“Tulûât” yapmayın, sanat yapın, büyük sanat!
Tarih yapan, insanlık tarihinin akışını değiştiren ruhköklerimizi inkâr ettik ve bir asır gibi kısa bir süre içinde intiharın eşiğine sürükledik!

Bütün bu yıkımın mimarlarından birinin, “kadro” hareketinin “lideri” Şevket Süreyya Aydemir'in daha sonraları dürüstçe itiraf ettiği gibi, “her şeyi yıktık ama yerine hiçbir şey koyamadık!”

KÜLTÜR, SANAT VE MEDYADA YOKSANIZ, YOK OLURSUNUZ!

Sonuç ortada: Yunus'lar, Itrî'ler, Sinan'lar değil, bütün enerjisini, birikimini ve zekâsını ruhköklerimizi yıkmak için harcayan, değerlerimizle savaşan, militan kılıklı sanatçı müsveddeleri yetiştirdik!

Bu arada, biz de açıkça ve dürüstçe itiraf edelim: 13 yıllık Ak Parti iktidarında, bazı belediyelerin küçük girişimleri dışında, kültürü, sanatı ve medyayı fena hâlde ihmal ettik!

Bunun faturasını ödüyoruz şimdi: Kültür yozlaştı; sanat, ruhsuzlaştı ve mankurtlaştı. Medya, özellikle de dizileriyle, dünyaya ahlâksızlık yayma yarışında Latin Amerikalıları bile solladı!

Diriliş, Filinta ve Yunus Emre gibi diziler biraz nefes aldırdı: TRT'nin genç ve parlak yeni yönetimi, TRT'yi bizim medeniyet coğrafyamıza açan önemli atılımlara imza atmaya başladı. TRT, devrim yapacak, dünyaya, bizim insanlığa ruh üfleyecek hikâyelerimizi anlatacak.

Ama sonuçta, çok geç kaldık. Ortalık, sanatçı kılıklı militan tiplerden geçilmiyor!

Şunu aslâ unutmayalım: Eğer kültürde, eğitimde, sanatta, fikirde ve medyada büyük atılımlar yapamazsak, yok olmaktan kurtulamayacağımızı bilelim, derim.

SANAT: RUHA AÇILAN VE RUHU AÇAN KAPI

Ne kadar farkındasınız bilmiyorum ama çağımızda artık büyük sanat eserleri üretilemiyor: Büyük sanatçılar da büyük sanat eserleri de mazide kaldı artık.

Burada sanattan söz ederken bildiğimiz anlamda sanatı bitiren, hız, haz ve ayartı makinası ruhsuz bir gösteriye dönüştüren çağımızda neredeyse her alan hükmünü icra eden, yoz, dekadant / tefessüh etmiş “sanat” algısını, kavrayışını ve pratiğini kastetmediğimi özellikle vurgulamak isterim

Sanatın varoluş alanı muhayyiledir. Sanatçının muhayyilesi, Ruha açıldığı ölçüde derinleşir, enginleşir ve zenginleşir.

Bu anlamda, sanat, Ruh atılımıdır: Ruha açılan ve ruhu açan kapı. Ama medeniyet gökkubbemiz çöktüğünden bu yana bu ülkede sanat, ruhsuzlaşma, toplumun ruhköklerini yıkma, militanlaşarak par-s-ayı kapma yarışı!

Sanatçı, Ruha açılabildiği ölçüde büyük sanat eserleri ortaya koyar. Büyük sanat eserleri, ruha yapılan ve ruhla yapılan yolculuğun meyveleridir.

Bizim medeniyetimizin Merâğî gibi, Yunus gibi, Itrî gibi, Sinan gibi, Şeyh Gâlip gibi, FuzûIî gibi, Sezai Karakoç gibi bütün büyük sanatçıları, büyük ruh adamlarıdır; gönül erleri ve erenleri; çıktıkları hakikat yolculuğundan devşirdikleri leziz meyveleri bütün insanlığın önüne seren Hakikat önderleri.

SANATÇI: TOPLUMUN RUH AYNASI

Sanatçı, toplumu yaşar, toplumla yaşar, toplumda yaşar. İçinde yaşadığı toplumun ruhunu, ruhköklerini özümser; kişiliğinin ve “yaratıcılığının” temel özellikleri hâline getirir.

Toplumun ruhu ve bütün özellikleri meselâ Yunus gibi, Sinan gibi, Itrî gibi büyük sanatçılarda ete kemiğe bürünür: Heykelleşir, anıtlaşır: Toplumun ruh aynasına dönüşür: Toplum da işte Hakikatin izdüşümlerini yansıtan bu ruh aynasına bakarak kendisini dönüştürür ve tarihi yürütür.

İşte hakikatin izdüşümlerinin yansıdığı bu ruh aynası olması özelliği nedeniyledir ki sanatçı (bütün geçmiş ve gelecek spektrumlarına ulaşabilecek) ruh köklerinde toplumu yaşar; o yüzden toplumu aşar; her zaman, özellikle de büyük varoluşsal kriz zamanlarında topluma diriltici bir ruh aşısı yapar.

Sanatçı ancak o zaman toplumu aşacak ve toplumun önünü açacak noktaya ulaşır.

HAKİKAT'LE KURULAN İLİŞKİNİN SAHICILİĞİ VE DERİNLİĞİ

Sanatçı, elbette ki, çağının çocuğudur; ama çağının sorunlarını iliklerine kadar yaşayan, bu sorunların nereden kaynaklandığını bütün boyutlarıyla enlemesine ve boylamasına kavrayan bir yerde durur sanatçı.

Sanatçının durduğu yer, toplumun her zaman bir adım ötesidir. İşte bu nedenledir ki, sanatçı, yalnızca çağının çocuğu değildir; başka çağların da çocuğudur. Başka çağlara ve çağrılara da açılır. Sanatçının pergelleri, başka çağlara ve çağrılara da her zaman açıktır.

Bu anlamda sanatçı, bütün çağlarda ve çağrılarda, bütün zamanlarda ve mekânlarda yolculuk yapan, çağ aşan ve çağ açan, önalan ve önaçan bir öncü kişidir.

Sanatçı, bu önalan ve önaçan, çağ aşan ve cağ açan öncü kişiliğini, Hakikatle kurduğu ilişkinin sahiciliğinden ve derinliğinden alır.

SANAT BAHANE, PAR-S-A ŞAHANE!

Bu ülkede, son bir yüzyılda, dünya çapında çığır açan sanatçılar çıkmadı. Sanatı kullanarak prim yapan çapsızlar çıktı yalnızca!

Sanatçı kılıklı, halktan iğrenen, sonra da sosyalist geçinen kifâyetsiz muhterislere sormalı: Sanat mı yapıyorsunuz, tulûât mı? Sanatınız değil, çeneniz konuşuyor zira!

Bu ülkede, dünya çapında sanatta çığır açan Erol Akyavaş'lar değil, militanlık yaparak par-s-ayı kapan çapsızlar “büyük sanatçı” olarak görülüyor.

Nedir bu, peki? Bayağılığın zaferidir, elbette ki!

O yüzden dünyada çığır açan sanatçılar yok bu ülkede. Militanlaşarak prim yapan ve par-s-ayı kapan fırsatçıIar var sadece.

Özetle: Sanat bahane, par-s-a şahane! Ama yazık oluyor bu memlekete!

*

twitter.com/yenisafakwriter
#kültür yozlaşması
#yunus
#ıtri
#medya
9 yıl önce
“Tulûât” yapmayın, sanat yapın, büyük sanat!
Kara dinlilerle milletin savaşı
İsmailağa buluşması
Nezahet, Zarafet ve Nezaket...
İmalat PMI, kredi kartı harcamaları ve Fed
Kim bu çılgın tüketiciler