|
Biz susarız soframızdaki çorba konuşur

Mogadişu''nun ortasından bir ''yeşil hat'' geçerdi o zamanlar. Şimdi hâlâ aynı hat var mı bilmiyorum.

Yeşil hat demek, şehir ikiye bölünmüş demek. Oralarda dolaşmak tehlikeli demek.

Zaten şehirde dolaşamıyorsunuz. Bir işiniz varsa, konvoyla, korumalarla gidiyorsunuz. Yoksa, evde oturuyorsunuz.

Hava kararırken bir kamyon çalışıyor kaldığımız evin bahçesinde. Elektriğimiz o kamyondan. Saat 8''de kamyonu istop ediyorlar. Sonrası karanlık.

Uzaklardan, tuhaf sesler geliyor. Ritimli. Bir şeye benzetemiyorum. Daaaa-Daaaaa-Daaaa-Daaaaa diye sesler. Biteviye.

Somalili fotoğrafçı Almi Osman''a soruyorum. "Zikir" diyor. "La ilahe İllallah, diyorlar geç vakitlere kadar. Buralarda Kadirilik yaygındır."

Sessiz bir şehir Mogadişu. Gece ne doğru dürüst araba çalışıyor, ne sokaklarda insan dolaşıyor.

Ta-ta-ta-ta-taaa… Makinalı tüfek sesleri. Biraz sürüyor, kesiliyor, sonra yeniden başlıyor.

Ve RPG patlamaları. Gürültülü bir metropolda bu kadar kuvvetli işitilmezdi belki. Burada obüs gibi patlıyor.

Bir sürü binanın gövdesindeki koca koca delikleri yapan, uzunca bir borudan atılan iki karış uzunluğunda bombalar. Tanksavar aslında. Ama her yere atıyorlar. Bir deliğin de sizin başınızı yasladığınız duvara açılmaması için hiçbir sebep yok.

Öyle geçiyor geceler.

Halbuki, Somali yaylalarındaki deve sürüleri, uçaktan bakıldığı zaman bile görülüyor. Dünyada en çok deve, Suudi Arabistan''da veya Mısır''da, Cezayir''de değil, Somali''de var, biliyor musunuz?

Somali''nin nüfusu, 6,5, bilemediniz 7 milyon. Somali''nin yüzölçümü, Türkiye''nin 4''te 3''ü kadar (637 000 km2).

Somali''nin Kızıldeniz''den Hint Okyanusu''na uzun bir sahili var ve o denizlerde Japonlar bile balık avlıyor.

Somali''nin arazisi de, Somali halkını doyuracak kadar sebze, meyve, hububat üretir, hiç kimsenin şüphesi olmasın.

Peki nedir orada insanları öldüren?

Eskiler söylemişler, doğru söylemişler. ''Ya devlet başa, ya kuzgun leşe.''

Eğer kuzgun, devlet değilse. Eğer vampir devlet değilse.

Somali''de devlet, kuzgun olmaktan bile aciz. Bir sürü eşkıya grubu var orada. Devlet de onların arasında bir kurum işte.

Açlık, insanların bu asayişsizlik yüzünden evini barkını, çiftini çubuğunu bırakıp güvenli yerlere göç etmek zorunda kalmasından.

Açlık, eşkıyanın ülkede yaşayacak yer bırakmamasından.

Yani sorun, acıkan çocukların ağızlarına bir kaşık çorba verip vermeme sorunu değil aslında.

Sorun, barış.

Sorun asayiş.

Yoksa, Somali toprakları, Somali ahalisine rahat rahat yeter.

Açlık, önce çocukları öldürüyor.

Acıkınca, böbrekler, kalp, beyin, karaciğer, sindirim sistemi, bağırsaklar, yavaş yavaş iflas ediyor.

Çocuk, annesinin kucağında, yavaş yavaş ölüyor.

Eğer annesi daha önce ölmemişse.

Eğer annesinin, kucağında çocuk taşıyacak dermanı kalmışsa.

''Bir deri bir kemik kalmak'' Türkçede bir deyim olabilir. Mübalağalı bir ifade tarzı olabilir. Somali''de gerçektir. Orada insanlar, bir deri, bir kemiktir.

Yetişkin, ölü bir kadın, on-on beş kilodur. Ölü bir adam, belki iki üç kilo fazladır.

Açlıktan ölmek, bir süreçtir. One way ticket.

(Ecnebi bir söyleyiş oldu. Ama Türkçe''ye çevirsem bile ecnebidir bu söyleyiş. Tekyön bileti, veya dönüşsüz bilet!)

Belli bir noktada bileti alırsınız. Artık dönemezsiniz.

O noktadan sonra, yemek yemek sizi kurtarmaz. Hatta yerseniz, belki daha çabuk ölürsünüz.

Somali''ye iki türlü yardım lazım.

Birisi, gıda ve sağlık yardımı. İkincisi güvenlik yardımı.

Çorba kaynatılacak, insanlara yerinde verilecek. İhtiyaç olan her yerde bu yapılacak. Evsiz barksız kalmış, mülteci kamplarında yaşayan ve birilerinin getireceği bir kaşık çorbaya, bir avuç suya muhtaç olan insanlara ulaşılacak. (Oralarda kaşık da yok aslında…)

Güvenlik sağlanacak. Her türlü güvenlik. Gıdanın, ilacın nakli için güvenlik. Kampın saldırıya uğramaması için, iki ateş arasında kalmaması için güvenlik.

Mahmut Osmanoğlu, oralarda. Görüyor, yazıyor, okuyoruz. Süleyman Gündüz de gitti. Onu da okuruz.

Süleyman''ın, yardım organizasyonları konusunda tecrübesi vardır. Ben o yıllarda anlatamamıştım, şimdi kendisi gitti, anlar, dönünce de anlatır.

O anlatmazsa, biz dinlemezsek, yardım etmezsek, gücü yetenler seferber olmazlarsa…

''Ruz-i mahşerde'' hepimize sorarlar, hepimizi mes''ul tutarlar.

Bugün belki laf bulup söyleriz, nefsimize mazeret uydururuz.

O gün hiçbir şey diyemeyiz.

Biz susarız, soframızdaki çorba konuşur.

13 yıl önce
Biz susarız soframızdaki çorba konuşur
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı
Yangından mal kaçırma: Terör örgütü ABD’den tanınma istiyor!
Unutma sakın!