Müslümanların dirilişini, uğradıkları zulümden çıkıp özgürleşmelerini ve yeni bir medeniyet kurmalarının simgeleyen Hicret’in 1439. yılını idrak ettik. Kuşkusuz sembolik anlamı olan yıl dönümlerinin yeniden bir muhasebe yapmaya imkan vermesi bakımından önemi büyüktür. Yeni hicri yıl ile yeni planlar, yeni umutlar ve yeni hedefler koyarken nerede ise hicri yılın benimsendiği tarih kadar eski olan bir hüzün de beraberinde gelmektedir.
Belki çok hüzünlü bir giriş oldu. Ama İslam alemine ve en yakın coğrafyalarımıza ve hatta içimizdeki çekişmelere baktığımızda Kerbela’nın nasıl bir etki gösterdiğini nelere mal olduğunu anlamamak için özel bir gayret göstermek gerekir.
Günümüzde siyasi ve kültür coğrafyamızda yaşanan sorunları üreten, idare eden ve dağıtan pek çok güç merkezi ve bir çok da sebep bulunmaktadır. Ancak mevcut bölgesel çekişmelerin, Suudi Arabistan-İran nefretinin, Irak’takı iç çatışmaların ve daha pek çok sorunun arkasında yine Kerbela’nın yarattığı, uyuşmayı sürekli reddeden, manipüle edilmeye müsait algı ve aklın alt yapısı vardır. Meseleyi sadece mezhebî bağlamda ele almak, mezhepler arasındaki farklı söylemleri ve ifadeleri sorun olarak göstermek yanlıştır. Sorun bu durumun gelişip büyüdüğü ortamdadır, alt yapıdadır.
Bugün Kuzey Irak’ta hangi sonuç alınırsa alınsın, yarın için hangi plan yapılırsa yapılsın Irak coğrafyasında fitnenin kaynağı olacak yeni bir Kerbelanın tohumları atılmıştır. Yeni Kerbela Kerkük’tür. Tarih boyunca bir Türkmen şehri olarak bilinen ama aynı zamanda içinde barındırdığı farklı etnik, din ve mezhep mensupları ile çoklu kimliği de temsil eden bir şehir idi Kerkük. Batıya göç eden Türklerin ilk iskan alanlarından birisidir. Tarih boyunca bölgeye yerleşen Türkmenler diğer halklar ve buraya yeni gelen yerleşimciler ile kaynaşarak, asırlarca barış içinde yaşamayı bilmişlerdir.