Keyifleri çok yerinde…Teşekkürler… Ah bir de oyuncak kavgası olmasa…
Elbette zor bir karardı… Çok zor hem de. Bütün yaşamım, tüm alışkanlıklarım değişecekti. Ama evlat sahibi olmak istedim. Deliler gibi hem de. Önceleri doğurmak yerine dünyaya gelmiş sahipsiz bir bebeğe o sıcaklığı, sevgiyi, şefkati veririm diye düşündüm ve evlat edinmek istedim. Yasalar bana bebek değil, 8 yasına gelmiş çocuk verebiliyordu, vazgeçtim.
Gençlikte kariyeriniz sizi peşinden sürüklerken asla bu maceraya giremezsiniz. Mesleki tutku her şeyin önüne geçebilir. Aşkın, çocuğun, hatta ailenin. En verimli yıllarımda yoğun ürettim. Filmler, diziler, tiyatro, oyun çevirileri. Hayat omuzlarımızda ağır bir yüktü. Sanki dünyanın tüm sorumluluğunu biz üstlenmiştik. Çocuk duygusu güçlüydü ama hep ertelenen bir duyguydu.
Harika …Çok eğlenceli… Günümün çoğunu onlarla geçiriyorum. Evimiz kreş gibi. İki farklı karakter, iki sevimli bebek. Söz dinleyen, çok uyumlu bebekler. Elbette ikiz kıskançlığı var.
Çoğu zaman bebek olduktan sonra evliliklerin problemli bir döneme girdiği söylenir. Sizin eşinizle ilişkinize nasıl bir soluk getirdi bebekler? Genelleme yapılacaksa evlilikler bebekten sonra çıkmaza giriyor gerçekten. Ağırlık annede olduğu için anne çoğu zaman depresyonda oluyor. Bir başına bu yükü taşıması zor oluyor. Tartışmalar, gerilimler de tam bu dönemde başlıyor ailelerde. Bize gelince evimiz kalabalık. Bakıcılarımız ve her zaman bizimle birlikte olan yakınlarımız var. Ayrıca bizler hayatı her alanda paylaşmayı becerebiliyoruz.
Bir insanın embriyo halinden itibaren gelişimine tanık oluyorum ikizlerimle. İnsanın adım adım gelişimini tamamlaması ne uzun ve zor bir süreç. Genellikle hayata karşı daha hoşgörülü oldum. Ancak saygısız, bencil, kültürsüz insanlara karşı da daha tahammülsüzüm artık. Çocukları dünyaya getirip ortaya salıveren kişilere karşı ya da savunmasız çocuklara şiddet uygulayanlara, çocuk haklarına saygılı olmayan iktidarlara veya doğadaki diğer canlılarla barışık yaşamayı öğrenememiş vahşi insanlara karsı çok tahammülsüz oldum…
Elbette… Her gün bu iki küçük aşkıma sarılıp, 'İyi ki bu hayata tutundunuz ve benimle birliktesiniz' diyorum. Onlara teşekkür ediyorum.
Bu duyguyu mutlaka yaşamalısınız derim. Cesaret vermek isterim. Çünkü korku olduğu sürece hiçbir güzelliği yaşayamayız. Korkuları aşmamız lazım. Bir kadını en zor koşullarda bile güçlü, kendine güvenen bir kadın duruşunda görmek isterim. Önemli olan karar vermek. Hayatınızı ona göre planlarsınız. Bakın dünya artık başka bir yere doğru gidiyor. Kadınlar sadece kendi gücüne güvenip bebek sahibi oluyor. Annelik bambaşka. Hayatın en güçlü aşkı ve sevgisi. Anne adayının bilimin izin verdiği tüm sınırları zorlaması gerekir. Artık olgun annelerin sayısı giderek artıyor. Endişe değil umut dolu olmalı bir kadının yüreği. Lütfen üzerine gidin korkularınızın. 'İtalya'dan döndüm, çünkü ülkeme boçluydum.'
İzmir'de lise yıllarında başladı amatör olarak. O yıllar Türkiye siyasi açıdan da çok hareketliydi. Bir genç olarak adrenalinim yüksekti ve devrimci bir gençtim. Tiyatro sahnesi siyasi muhalefetin yapılabileceği en sağlam yerdir diye düşünmeye başlamıştım. Zaten ilk denemelerim Bertold Brecht oldu. Daha sonra bu tutku beni İtalya'ya sürükledi. Orada Ulusal Dramatik Sanatlar Akademisi'nde okudum.
Biz 78 kuşağıydık. 68'ler rol modelimizdi. Deniz Gezmiş'ler kahramanlarımızdı bizim. Yurtdışındaki bilgi birikimimi orada da değerlendirebilirdim. Bu şansım vardı. Ama o devrimci ruhum ülkeme geri dönmemi sağladı. Oradaki birikimlerimi kendi ulusum ve insanlarım için kullanmalıyım diye düşündüm. Ülkeme borçluydum çünkü.
Teşekkürler… Çok disiplinli çalıştım elbette ama yeteneği nasıl göz ardı edebiliriz? Yeteneği geliştirmek için çalışmak gerekiyor tabii ki. Dünyada olanı biteni izlemek, her şeyle çok ilgili olmak, oyunculuğa çok katkı sağlıyor. Düşünce üretemezseniz yeteneğiniz bir süre sonra körelebilir. Oysa yeni düşünceler sizi besler.
Bizler mesleğimize farklı baktık hep. Yaşayacak kadar parayla yetindik. Ticari düşünmedik hiç. Şöhretse utandığımız sıkıldığımız bir şeydi. Şimdi özellikle TV kültürü çok değiştirdi değerleri. Genç insan beyinlerini bombardıman etti. Öyle genç oyuncular var ki daha konservatuardayken şöhret olunca okulu falan bırakıyor. Oysa hayat o plazalar, alışveriş merkezleri, jipler, bodrum beachleri, magazin kameralarından ibaret değil. Aslında üzülüyorum o gençlere. Kısa zamanda isimleri bile akılda kalmıyor. Unutulup gidiyorlar. Ah bir bilebilseler hayatın en yüce değer olduğunu. Hayatın yaşadığı o kısır dünyadan ibaret olmadığını ve o hayatı yaşarken kendini ve çevresini geliştirerek yaşaması gerektiğini.
Örgütlü olmaya her zaman inandım. En büyük emek sömürüsünün olduğu bir sektördür bizimkisi. Çalışma şartları ağırdır. 16 saat bazen daha da fazla çalışırsınız. Çok kötü beslerler insanları. En ucuz tarafından ve çoğu zaman mide ve barsak sorunları yaşar emekçi insanlar. İş kazası her an olabilir. Ama sigorta yoktur. Yani aslında en ciddi şekilde örgütlenmesi gereken ama asla bir araya gelemeyen bir topluluktur. Fikir ve Sanat Eserleri Yasası yürürlüğe girdikten sonra meslek birliğinde yoğun olarak çalıştım. Derdim tek taraflı kölelik sözleşmelerinden daha uygar, daha insan haklarına saygılı sözleşmeler yapmak ve telif haklarımızı korumaya almaktı. Hala bir adım ileri gidemediğimizden TV'lerde filmlerimiz ve dizilerimiz tekrar tekrar gösteriliyor. Ama eserin yaratıcılarına ve oyunculara hiçbir katkısı olmuyor. Yıllarca anlattım bunları, kimseye dinletemedim. Çoğu gününü kurtarma derdindeydi. Yarınlarını garantiye almayı düşünen yoktu. Oyuncular arasındaki bu ilgisizlik beni bu mücadeleden uzaklaştırdı.
Ama hala içim yanıyor inanın.
Var, var… Önümüzdeki sezonda çalışacağım.
Evet. Açılım Yayınları. Her zaman gençlerin, amatör tiyatrocuların ilgilendiği oyunlar oldu yayınladığımız kitaplar. Yeni bir oyunun basım aşamasına geldik. Bu yaz yeni bir oyun daha çıkartıyoruz. Şimdi bir de web sitemiz var. Artık Dario Fo kitaplarına ulaşmak isteyenlere daha büyük bir kolaylık olacak.
Dario sahneden 'Kral çıplak' diye haykırabilen bir yazar çünkü. Bu cesareti, bu keskin muhalif tavrı beni çok etkilemışti. Sözleri öylesine değer taşıyordu ki. Öylesine örtüşüyordu ki benim ülkemde yaşananlarla. Bu sözleri taşımam artık boynumun borcu olmuştu. Dario ve eşi Franca hem sanatçı kimlikleri hem insani tavırları ve politik duruşlarıyla tüm gençliğimin idolü oldular.
Üç darbe yasamışım geçmişimde, bebeklikten sayarsak şayet. Bu ülkede hep sosyal adaletin bir gün tecelli edeceğine, daha adil dağılımın olacağına, düşünce ve ifade özgürlüğünün bir gün geleceğine hep inandım. İnanmasam bebeklerimi doğurmazdım. Aslında bu ulke nereye gidiyor dediğimiz bir anda bile öylesi bir şey oluyor ki hemen yeşeriyor içimdeki umutlar.
Çocukluğum... Pangaltı İnci Sineması… Siyah beyaz filmler… Ailemle geçirdiğım en güzel yıllarım… Ama artık şehrimi tanıyamıyorum… Artık bebeklerimle yaşayacak semt bulmakta zorlanıyorum. Şehir kotu planlandı. Yerel yönetimler İstanbul'a yakışanı yapmadı. Ucuz populist tavırlarla kentimizin görüntüsünü bozdular. Eski bir İstanbullu olarak çok canım acısa da acaba ileride 'Bu şehirden kaçar mıyım?' diye düşünüyorum.