|

Leyleğe taş atanın kolu kırılır!

Prof. Mustafa Sarı hurafe dediğimiz gelenek ve inançların aslında doğanın korunmasına hizmet ettiğini yeni anladığımızı söylüyor. Kutsal ekoloji olarak isimlendirilen bu kavrama, İnci Kefali'nin üreme döneminde 'yatır ziyaretine gidiyor' diye avlanmaması ve leyleklere Hacı diyerek dokunulmaması örnek sayılabilir

Emeti Saruhan
00:00 - 11/11/2012 dimanche
Güncelleme: 22:36 - 10/11/2012 samedi
Yeni Şafak
Leyleğe taş atanın kolu kırılır!
Leyleğe taş atanın kolu kırılır!

Kutsal ekoloji, yeni bir kavram. Duyduğumuzda aklımıza yeni bir akım mı, bilgi kaynağı mı, uygulama mı, yoksa her şeyde olduğu gibi "alternatif ekoloji" mi sorularını getiriyor. Kısaca söylemek gerekirse kutsal ekoloji "Gelenekler, görenekler, inançlar ve yerel kültürlerdeki ekolojik yaklaşımlar" olarak tanımlanıyor. Mesela Anadolu'da leyleklerin göç ederken Mekke'den geçtiğine, Kâbe'yi ziyaret ettiğine inanılması ve bu nedenle 'Hacı Leylek' olarak isimlendirilip zarar verilmemesinin istenmesi kutsal ekolojiye verebileceğimiz örneklerden biri.

GELENEKSEL BİLGİYİ ÇÖPE ATTIK

Kutsal ekoloji kavramını ülkemizde ilk kez dillendirenlerden biri olan Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi'nden Prof. Dr. Mustafa Sarı, bize çok da yabancı olmayan bu kavramla geç tanışmamızın sebebinin pozitivizmin etkisiyle geleneksel bilginin hurafe denilerek çöpe atılması olduğunu söylüyor. Prof. Sarı, "Kökleri çok eskilere dayansa da 18. yüzyılın ikinci yarısında güçlenen pozitivizm, 20. yüzyılın başlarında altın çağını yaşadı tüm dünyada. Bilimle uğraşanlar fizikçi, kimyacı olmaktan daha çok alt bilim dallarında uzmanlaştı. Bu derinlemesine bilgi sanayi devrimini getirirken, bilim insanlarının doğayı bir bütün olarak algılamasına engel oldu. Arkasından da hızla ortaya çıkan çevre sorunlarıyla tanıştı insanlık. Tıptan felsefeye, dini ilimlere, tabiat bilgisine kadar uzanan geniş yelpazede ilimle uğraşan İbn-i Sina, Farabi gibi kainatı bir bütün olarak algılayan bilim insanları yetişmedi bu dönemde. Pozitivizmin etkisi ile asırlardır nesilden nesile nakledilerek taşınan geleneksel bilgi "koca karı" ilacı veya saçmalıkları olarak çöpe atıldı. Geleneksel bilgi ile inançların yoğrulması sonucu ortaya çıkan, toplumsal düzene yardımcı olmak için kulaktan kulağa yayılan bazı bilgiler ise 'hurafe' olarak baş düşman ilan edildi" diyor.

POZİTİVİZMİN YASAKLARI ALTINDA

Prof. Mustafa Sarı, toplumda koca karı ilacı olarak kullanılan, hiçbir geleneksel tabanı veya inançla, dinle ilgisi olmayan, üfürükçülerin uydurduğu adetlerin de olduğunu fakat bunlarla mücadele edilebileceğini söylüyor. Geleneksel bilgiye karşı girişilen bu hareketin sadece bizde ve Cumhuriyet döneminde olmadığını anlatan Sarı, aynı yıllarda Avrupa merkez olmak üzere tüm dünyada geleneksel bilgiler ile inanç temelli bilgilerin yok sayıldığını, bu esnada binlerce yıldır oluşmuş, kültürel ve geleneksel ekoloji olarak sınıflandırılabilecek çok değerli bilgilerin kaybolduğunu ifade ediyor. Prof. Sarı, "1990'lı yıllara kadar bilim dünyasından çok az sayıda insan bu bilgileri toplamaya, onları yeniden anlamlandırmaya cesaret edebildi. Bu araştırıcılar daha çok Kızılderililerin geleneksel bilgilerini tasnif etmeye çalıştılar. İşte 'kutsal ekoloji' pozitivizmin yasak alanlarından birisi olarak ortaya çıktı bu yıllarda. Beni en çok mutlu eden ise bu kavrama hayat verenin bir Türk olması: Prof. Dr. Fikret Berkes. Prof. Berkes, Kanada Manitoba Üniversitesi'nde çalışan bir ekolog. Bu alanda yazılmış en önemli eser olarak kabul edilen 'Sacred Ecology-Kutsal Ekoloji' kitabının da yazarı. Prof. Berkes kutsal ekolojiyi, gelenek, görenek, inanç ve yerel kültürlerdeki ekolojik bilgilerin bütünü olarak tanımlıyor" diyor.

LEYLEĞE TAŞ ATANIN KOLU KIRILIR

İnsanların dünyanın diğer üyeleri ile asırlar süren deneme yanılmalar ve gözlemler sonucu oluşmuş uyumlu bir ilişki kurduğunu söyleyen Prof. Mustafa Sarı, bu kıymetli bilgilerin bazılarının inançlarla bütünleştirilerek toplumlara mal edildiğini anlatıyor. "Eskiden haberleşmede kullanılan güvercinlerin kutsal sayılması, sadece cami çevrelerinde bolca bulunmalarına bağlı olabilir mi? "Göğe taş atıyor" diye tanımlanan, yaramazlıkları ile ünlü çocuklar, neden evlerin çatısına, elektrik direklerine yuva yapan leyleklere hiç kem gözle bakmazlar? Anadolu'da leyleğe "hacı leylek" denilir. Göç ederken Mekke'den geçtiğine, Kâbe'yi ziyaret ettiğine inanılır. Bu yüzden kimse dokunmaz leyleklere. Hatta çocuklar taş atmasın diye "Leyleğe taş atanın kolu kırılır" nevinden atasözleri bile vardır. Çünkü çekirge istilasından çok kıtlık çekmiş bu coğrafyada, çekirgelerin nüfusunu leylekler kontrol eder. Kutsallık bu av-avcı ilişkisindedir."

'HURAFELER' GERİ DÖNDÜ

Profesör Mustafa Sarı, pozitivist çevrecilerin elinde notebook ve data projektör ile köylerde Ahmet Amcalara, Ayşe Teyze'lere vermeye çalıştığı "doğa koruma eğitimi"nin sonuç vermediğini anlatıyor: "Bak Ahmet Amca, ekosistem diye büyük bir sistem var, sen, ben, böcekler, çiçekler hepimiz bu sistemin parçasıyız, aynen zincirin halkaları gibi" türü savlar, yerel halk için çok fazla bir şey ifade etmiyor ne yazık ki. Eskiden 'koca karı' ilacı olarak çöpe attıklarımız, 'alternatif tedavi' olarak bu gün ekranlarımızı doldurmuş durumda. Ancak 'hurafe' diye attığımız birçok kutsal ekoloji örneği halen atıldığı yerde duruyor. 'Suyuna, toprağına sahip çık' dediğimiz, örgütleyerek eylem yapmalarına yardımcı olduğumuz Anadolu insanına, suyuyla, toprağı ile ilgili eskiden 'unut' dediğimiz kutsal ekolojiye ait bilgilerini, kültürünü de iade etmeliyiz. İnsanların doğru inançlarla donanması ne kadar önemliyse, inandığı kutsallarla doğayı anlaması ve korumasının da en az o kadar önemli olduğunu unutmamalıyız."

Yatır ziyaretine giden balık

Van Gölü'nün tek, endemik türü inci kefalının üreme göçü en önemli kutsal ekoloji örneklerinden birisi olarak karşımıza çıkar 17. yüzyılda. Bu gün üniversite, sivil toplum kuruluşları ve kamu kurumlarının büyük çabasıyla ancak önlenebilen üreme dönemindeki yanlış avcılığın 17. yüzyılda neredeyse hiç yapılmadığını Evliya Çelebi'den öğreniyoruz. Çelebi'nin anlattığına göre Muradiye'de kabri bulunan Büyük İskender'in hekimi Bend-i Mahi Sultan, bir tılsım yaparak balıkların her yıl kendisini ziyaret etmesini sağlamıştır. Bu yüzden her ilkbaharda Van Gölü'nden çıkan balıklar sürüler halinde derelere akın ederek Bend-i Mahi Sultan başta olmak üzere yatırları ziyarete giderler. Bu yüzden yöre halkı bu balıklara giderken dokunmaz. Ziyaret bitip dönerken avlarlar. Yani balıklar yumurtlar ve köylüler yumurtasını bırakmış balıkları avlar. Van'ın "dokuzuncu gezegen" isimli Bahçesaray ilçesinde yaşamış meşhur alim, şair Feqiye Teyran (Kuşların talebesi demek) yaşadığı köyde kuşların mekanı olan ağaçların kesilmemesini, çünkü kendisinin kuşlardan ders aldığını anlattığı için köylülere, asla orman kesilmemiştir. Bu gün Kartal Köyü olarak bilinen köyde Feqiye Teyran'ın kabrinin bulunduğu bölgede bulunan hiçbir ağaç kesilmediği gibi, kendiliğinden devrilen ağaçlar bile temizlenmez ormanın içinden. Yani tam bir doğal orman ekosistemi devam eder halen burada.

Rize'de ormanı lanet koruyor

Prof. Sarı'nın verdiği ilginç bir örnek de Rize'nin bir köyünde yapılan lanetli orman uygulaması: "Köylü camide toplanarak ormanın bir tarafını lanetler ve kimse lanet kaldırılıncaya kadar oradan ağaç kesmez. Birkaç yıl sonra o bölgeden lanet kaldırılır ve diğer kısım lanetlenir. Mükemmel ve tam sürdürülebilir bir orman işletme modelidir bu uygulama aslında. Neden dallarına bezler, çaputlar bağlanan ağaçlar hep bir su veya yol kenarındadır sizce? Tüm kutsal mekanlar buralarda olduğu için mi? Yolculukta en çok ihtiyaç duyulan şey su ve altında nefeslenilecek bir gölgedir de ondan. Etrafta hiç ağaç yokken kutsal kabul edilen ağaçlar dimdik ayakta durur ve gelene-geçene gölge etmeye devam eder yıllar boyu. Urfa'da bulunan Balıklı Göl'ün balıkları, tekil orijinallikten daha çok en önemli kutsal ekoloji örneğidir aslında. Urfa ve civarında asırlardır var olan balık çeşitliliğinin en önemli gen merkezidir Balıklı Göl balıkları. Erzurum Ilıca'da bulunan şehit balıklar, Malatya Arguvan'da bulunan kutsal balıklar hep bu neviden kutsanarak korunmuş biyolojik çeşitlilik unsurlarıdır."

Duvar kovuklarına şeytanı tıkayan köy

Erzurumlu Alvarlı Efe Hazretleri'nin ne kadar çevreci olduğunu Prof. Dr. Sıtkı ARAS'ın anlatımı ile öğreniyoruz. Efe Hazretleri, köydeki çer çöpün ortadan kaldırılması için köy halkına "duvar kovukları, şeytanların saklanma yerleridir. Etrafta bulunan çer çöpü bu kovuklara tıkarsanız, şeytanlar saklanacak yer bulamaz" mealinde nasihatlar eder. Bu nasihatları dinleyen köylüler, aynı zamanda tertemiz bir köyde yaşamanın da konforunu sürerler. Bu gün dünyanın en eski milli parkı olarak kabul edilen Harem-i Şerif, Peygamberimiz (SAS) tarafından sınırları belirlemiş ve yılan-çıyan-börtü-böcek-sinek-tavşan vs her türlü hayvanın öldürülmesinin, ağaçların kesilmesinin, hatta otlarının bile yolunmasının yasak olduğu en önemli kutsal mekan değil midir?

il y a 11 ans