|

Müslüman aklın özgürleşmesi

Yeni Şafak ve
04:00 - 4/07/2016 Pazartesi
Güncelleme: 23:21 - 3/07/2016 Pazar
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
Atasoy Müftüoğlu


Olağanüstü değişim, dönüşüm, altüst oluş, belirsizlik zamanlarında yaşıyoruz. Her toplumda, her kültürde, değerler, ideallerle, stratejik çıkarlar/tercihler arasında çok tuhaf çelişkiler, çok tuhaf tutarsızlıklar yaşanıyor. Her toplum, aynı zamanda, stratejik istikrarsızlıklarla da karşı karşıya bulunuyor. Kültürel yabancılaşma, yozlaşma, bayağılaşma, çürüme, çatışma, bunalım bütün toplumları tehdit ediyor. Tüketim toplumları, yapay insanların, yapay ihtiyaçlarına cevap veren bir topluma dönüşüyor. Özellikle İslam dünyası toplumlarında küresel egemen kültürün kontrolüne karşı direnç zayıflıyor.


Günümüzde yaşanan gerilimler, çatışmalar, çalkantılar, savaşlar, dünyayı kendi çıkarları doğrultusunda kontrol etmek isteyen emperyalist-sömürgeci unsurların sınır tanımayan ihtiraslarından kaynaklanıyor. Bilimsel ve teknolojik üstünlükle ahlaki bir toplum, ahlaki bir siyaset, ahlaki bir medeniyet oluşturulamıyor. Kibirli ve küstah ilerleme ideolojisinin bugün daha çok bütün insanlığı tehdit eden boyutları konuşuluyor.



İSLAMİ TERCİHLER BİREYSEL VİCDANA HAPSEDİLDİ


İslam imparatorlukları dönemi, dinler, mezhepler, etnik gruplar üstü bir bilincin, hassasiyetin, inceliğin, estetiğin, uzlaşma ve özdeşleşme yoluyla gerçekleştirildiği dönemlerdi. 16'ncı yüzyılda Giordan Bruno inançsızlığı sebebiyle Roma'da kazığa bağlanarak yakıldığı sırada, Hint Sultanı Ekber Şah, Agra'da herkesin dini özgürlüklerine saygı temelinde azınlık haklarına hukuki bir temel kazandırmıştı. Bugün, İslam Medeniyeti, bu medeniyetin ürettiği kavram ve kurumlar ne yazık ki tarih dışı, sayılıyor, sayılabiliyor. Aydınlanma çağı kavram ve kurumlarının ideolojik-ırkçı temelde evrenselleştirilmesiyle birlikte, İslam düşüncesi, kültürü, medeniyeti bütün yapılarıyla birlikte, modern tarihin gidişine aykırı bir olgu olarak değerlendirildi. Aydınlanma perspektifinin, sömürgeci bir ideoloji olarak evrenselleştirilmesiyle birlikte başlayan ontolojik-epistemolojik karşıtlık/çatışma/gerilik, bu perspektifin ideolojik üstünlüğü/dokunulmazlığı sebebiyle belirleyiciliğini sürdürüyor. Aydınlanma felsefesini seçmek, bu felsefeye dayalı bir düzeni seçmek, hangi toplumda olursa olsun, İslami dünya görüşünü terk ederek, bütün İslami tercihleri bireysel vicdana hapsetmekle sonuçlandı. İslam dünyası toplumları, İslami düşünce-felsefe-kültür hayatı, Aydınlanma felsefesiyle-ideolojisiyle, bu ideolojinin kavram ve kurumlarının etki alanı içerisine girerek, kendilerini bu doğrultuda yapılandırdıkları günden bu yana Müslüman aklı/bilinci/tasavvuru ve tahayyülü özgünlüğünü ve özgürlüğünü bütünüyle yitirmiştir. Bu gelişmeden, bu trajediden, akılcı düşünce sistemini terk ederek, sezgici algılama yöntemini seçen İslami gelenek sorumludur. Müslüman aklın ve bilincin özgünlük ve özgürlüğünü yitirmiş olması sebebiyle, bugün İslam dünyası toplumlarında, zihinsel bağımsızlık ve üretkenliğe sahip, politik dünyaya, bütün iktidar yapılarına eleştirel müdahalelerde, önerilerde, uyarılarda bulunabilecek, bağımsız otoriteler tarafından oluşturulmuş, kolektif bir irade ve kamuoyu yoktur. Toplumlarımızda İslami kesimlere üretkenlik ve özgünlüğü telkin etmek yerine, bütün İslami unsurlar, kitleleri geçmişe doğru yönlendiriyor. Hangi toplum olursa olsun, hiç bir toplumun tepeden inme yasal düzenlemelerle değiştirilemeyeceği gerçeği maalesef hiç dikkate alınmıyor.



NİTELİKTEN ÇOK NİCELİKLE UĞRAŞIYORUZ


Bilişim teknolojilerinin yeryüzünde ulaşmadığı hiç bir noktanın kalmadığı, genç kuşakların bu teknolojilere sahip olan bir sistem tarafından yönlendirildiği/biçimlendirildiği bir zamanda, toplumlarımızın zihinsel-düşünsel kültürel alanlarda her şeyi yeniden düşünmeleri ve tartışmaları gerekiyor. Bu tür sorunları düşünmeleri, tartışmaları gereken bütün İslami unsurlar nicelikleri, sayıları ve taraftarları nasıl çoğaltacaklarıyla ilgileniyor. Aziz İslam'ın, ehliyet ve liyakate saygı şiarını terkederek, Mao'un “kızıl” olmak, “uzman” olmaktan daha önemlidir şeklindeki partizan sloganını hatırlatan tercihlerde bulunuluyor. İslamı yirmibirinci yüzyılda insanlığın dikkatine nasıl kazandırabileceğimize dair çalışmalar yapmamız gerekirken, İslam'ı geçmişin duygusal mirası şeklinde sahiplenmeye ve yaşatmaya çalışıyoruz. Bilişim teknolojileri yoluyla bütün dünyaya ulaşmanın mümkün olduğu bir dönemde, toplumlarımız ne yazık ki, ahlaki/zihinsel/kültürel bir tecrit durumu içerisinde bulunuyor. Etnik-mezhepçi bencillikler sebebiyle iletişimsizliği/karşıtlığı seçiyor, kendi kendimizi tahammülü mümkün olmayan bağnazlıklar dünyasına kapatıyoruz. Kan ya da toprakla sınırlı, insani olmayan yaklaşımların, kültürün, insanlığın dünyasına kazandırabileceği hiç bir şey olmayacağını gereği gibi kavrayamıyoruz. İslam medeniyetinin gerçek kıldığı düşünsel-kültürel-entelektüel çoğulluğun bugün yerinde yeller esiyor. Merak, sorgulama ve keşfetme yetisini kaybeden geleneksel bünye, bağnazlıklara yöneliyor. Bir diğer yanda, reel politiğin ve konjonktürün neden olduğu derin yabancılaşmalar, ilkesizlikleri ve pragmatizmleri normalleştiriyor. Geleneğin ötesine geçememek tarihi ve dünyayı anlamamıza engel oluyor. Geleneğin ötesine geçemediğimiz için dönüştürücü süreçleri başlatamıyoruz.


#Müslüman
#Bilişim teknolojileri
#Kültürel yabancılaşma
8 yıl önce