|

NATO’da restorasyon dönemi

Varşova Zirvesi sonrası yayınlanan bildiride de görüldüğü üzere NATO’nun yeni caydırıcılık stratejisinde -2017 senesinden itibaren Avrupa’nın doğusunda yerleştirilecek konvansiyonel tüm askeri tedbirler göz önüne alındığında- İttifak’ın şimdilik önceliğini Avrupa’ya yönelmiş Rus tehdidi ile sınırladığını söylemek mümkün.

Yeni Şafak
04:00 - 15/07/2016 Cuma
Güncelleme: 00:43 - 15/07/2016 Cuma
Yeni Şafak
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
-Prof. Dr. Nurşin Ateşoğlu Güney

Yıldız Teknik Üniversitesi / BİLGESAM Bşk. Yrd.


Polonya'nın başkenti Varşova'da düzenlenen NATO Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi İttifak'ın özellikle 5. Madde olarak bilinen kolektif savunma prensibi hakkında kabul edilen yeni kararlar nedeniyle oldukça dikkat çekti. İttifak'ın doğu ve güney kanatlarıyla ilgili yeni güvenlik sorunlarının İttifak caydırıcılık mekanizmalarında yarattığı zafiyetin giderilmesi Galler Zirvesi'nden beri gündemdeydi. Ancak Galler'de atılan adımlardan bazılarının operasyonel hale gelmesi için Varşova Zirvesi'nin beklenmesi gerekmişti. Operasyonel hale nasıl geleceği merak konusu olan kararların çoğu doğrudan İttifak'ın doğu kanadıyla irtibatlandırılmış olan Rusya tehdidiyle ilgiliydi. Zaten Varşova Zirvesi'nde NATO'nun doğu kanadının karşı karşıya kaldığı “Rusya tehdidini” İttifak'ın gündemine öncelikli madde olarak sokmayı başaran Doğu ve Orta Avrupa ile Baltık ülkeleri oldu. Bu Zirve'de altı kalın bir şekilde çizilen en önemli hususlardan bir diğeri kuşkusuz İttifak güvenliğinin bölünmezliği ilkesiydi. Bu durum teoride İttifak'ın güney ve doğu kanatlarının güvenlikle ilgili sorunlarına eşit mesafede duracağı anlamına geliyordu. Pratikte ise İttifak'tan beklenen NATO caydırıcılığı için alınacak tedbirlerde müttefikler arası ayrımcılık yapılmamasıydı. NATO'yu uzun yıllar boyunca takip edenler eski günlerden gelen bu iki prensibin, caydırıcılık ve güvenliğin bölünmezliği ilkesinin, yeniden önem kazanmasını, açıkça bir restorasyon döneminin başlangıcı olarak görüyorlar. Galler bu açıdan bir beklenti yaratmıştı, Varşova Zirvesi beklentiyi ete, kemiğe büründürdü.



“EASTERN FLANK FIRST!" DOĞU KANADININ ÖNCELİĞİ


Varşova'da NATO'nun konvansiyonel alanda uygulamaya koymayı kabul ettiği konvansiyonel nitelikteki caydırıcı tedbirler incelendiğinde, İttifak'ın bir süre için daha çok doğu kanadın Rusya tehdidi odaklı sorunlarıyla meşgul olacağını görüyoruz. Bu sonuç şaşırtıcı olmadı. Doğu kanadı ülkelerinin bir süredir hararetle dillendirdiği Rus saldırganlığının gerçekliği tezi Batı başkentlerinde de kabul görmüş durumda çünkü, ittiraf etmek gerekirse, Moskova'nın Ukrayna krizi boyunca uygulamış olduğu hibrid (melez) savaş modeli ve bu yöntemle Kırım'ın ilhakının başarılması Batı dünyasını gerçek anlamda şaşkına çevirdi. Bu şaşkınlık ve Moskova karşısında benimsenen ılımlı tavırdan dönüş zorluğu Batı'nın Kırım'ın ilhakı sırasında verdiği sınırlı tepkiyi de açıklayabilir. Ancak bu tepkisizlik ya da sınırlı tepki hali de Moskova'nın Ukrayna coğrafyasında nihai hedeflerine ulaşmasında hızlandırıcı bir etki yarattı. Üstelik Galler Zirvesi'nde NATO melez savaş modelinin nasıl caydırılabileceğini hesaplamaya çalışırken, Rusya bir adım daha attı. Suriye'de açık askeri alan kontrol kapasitesini (A2/AD kapasitesi) destekleyebileceğini gösterdi. Varşova Zirvesi'nde bir kere daha görüldü ki; NATO'nun bundan sonraki en temel meselesi, Rusya'nın ve onun sahip olduğu A2/AD askeri kapasitesinin nasıl caydırılacağını düşünmektir.



Natokratlar, yani NATO teknokratları, İttifak'ın bu zorluğun da üzerinden geleceğinden eminler. Buna rağmen NATO-Rusya ilişkilerindeki dönüşümün ve restorasyona gidişin ne kadar önemli ve dikkat çekici bir değişiklik olduğunu tespit etmek için 1997 yılına dönmek yeterli. Elbette daha zayıf olduğu için uyumlu davranacağı düşünülen Moskova ile NATO-Rusya Konseyi kurulup Rusya'ya öncelik (Russia First) politikası ilan edilirken, umut edilen Moskova ve Batı'nın çeşitli güvenlik konularında işbirliği yapmasıydı. Hatta NATO çevreleri İttifak ile Moskova arasındaki bağı göstermek için Avrupa güvenlik mimarisi için, 19+1 (19 NATO üyesi + Rusya) ifadesini dahi keşfetmişlerdi. Rusya'dan kendisine yönelik artık doğrudan bir tehdit gelmeyeceği rahatlığı içerisinde hareket eden NATO ülkeleri Soğuk Savaş dönemi uygulaması olan İleri Savunma (Forward Defense) politikasını da kolayca terk ediverdiler. Askeri harcamalar ve konvansiyonel kuvvetler kısıtlandı. Ukrayna krizi başladığında ve NATO-Rusya ilişkilerini yeniden düzenlemek gerektiğinde İttifak üyelerinin hazırlıksız yakalanmasına sebep olan işte bu yaklaşık 20 yıllık stratejik düşünce ve yatırım birikimiydi. Şimdi NATO öncelliği doğu kanadına verirken, 2017 yıllında uygulamaya koyacağını söylediği konvansiyonel askeri tedbirleri bir açıklarken, yani bu kanatta teminattan (assurance) caydırıcılığa (deterrence) geçerken, bu uzun 20 yılın bittiğini, yeni bir güvenlik hatta güvensizlik ortamı içerisinde olunduğunu da duyuruyor. Yine de restorasyon tam anlamıyla Soğuk Savaş'a dönüş değil. Bu noktada dikkat çeken hususu paylaşalım; İttifak, Varşova Zirvesi'nde almış olduğu Rusya karşıtı tüm caydırıcı tedbirlere karşın Moskova ile diyalog kapısını aralık bırakmaktadır. NATO'nun Rusya'ya verdiği mesaj aslında net; eğer bir gün Moskova uluslararası toplumun saygın bir aktörü olarak üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirirse o zaman NATO'da üzerine düşeni yapacak ve Moskova ile ilişkileri yeniden tesis edecek.



CAYDIRICILIĞIN RESTORASYONU: GÜNEY KANADIN ÖNEMİ NEREDE?


Özetleyelim; (Yeni) Soğuk Savaş döneminde değiliz ama Soğuk Savaş dönemi caydırıcılık anlayışına benzer bir politikanın restore edildiğine şahit oluyoruz. Bugün NATO Varşova'da Polonya ile Baltık ülkelerine müttefik askerlerini gönderme kararı alarak aslında bir bakıma Soğuk Savaş sırasında uygulanan konvansiyonel boyuttaki caydırıcılık prensibine geri dönmüş oldu. 2017 senesinde bu ülkelere ABD ve diğer İttifak üyesi ülkelerden gelecek askerleri yerleştireceğini ilan ederken NATO, İttifakın doğu kanadı için 5. Madde'nin birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için prensibinin yani kolektif savunma prensibinin mutlaka işleyeceğini temin etmiş olmaktadır. 1980'lerde doktora tezimi yazarken İttifak'ın o günlerde uygulayageldiği ileri savunma stratejisinin caydırıcılığın siyasi, askeri ve psikolojik yönlerini ne şekilde güçlendirdiğini etkilenerek fark etmiştim. Varşova'dan döndüğümde kütüphanemin arkalarından tezimi tekrar çıkarıp, o günün haritalarını inceledim ve bu haritaların yarattığı psikolojik ve siyasi etkiyi düşündüm: NATO Soğuk Savaş döneminde Doğu ve Batı Avrupa arasında yer alan iki Almanya arasındaki hat boyunca Batı Avrupa ülkelerine Belçika, Kanada, Danimarka, Fransa, Hollanda, İngiltere ve Batı Almanya'dan gelen müttefik askeri kuvvetlerle beraber Amerikan askerlerini konuşlandırmak suretiyle İttifak'ın doğudan beklediği olası Rus/Varşova Paktı konvansiyonel saldırısını caydıracağını düşünüyordu. -Ki Soğuk Savaş tarihi bu stratejinin başarısını da gösterdi. NATO koridorlarında bu askeri düzenlemeye Layer Cake (çok katlı pasta; Daniel Charles, Nuclear Planning in NATO: Pitfalls of First Use, Ballinger Publishing Company, USA, 1987) deniyordu. Üstelik Moskova düzenleyeceği olası bir saldırıda birbiri ardına müttefik ülkelerin askerleriyle karşılaşıp, aslında bu ülkelere saldırmış olmakla kalmayacak; bu askerler arasında Amerikan askerleri olduğu müddetçe ABD'ye saldırmış olacaktı. Yani konvansiyonel seviyede gerçekleşen bir Rus/Varşova Paktı-NATO karşılaşması özellikle ABD askeri varlığı nedeniyle çatışmayı Rusya-ABD karşılaşmasına tırmandırma riski taşıyordu. Böylesi bir senaryonun vukuu bulması tabii ki Moskova'nın asla arzu etmeyeceği bir şey idi. Bu nedenle, Varşova Paktı Soğuk Savaş döneminde böyle bir saldırıda bulunmaktan imtina etti. NATO caydırıcılığı da kendisinden üstün bir konvansiyonel kuvvete karşı önemli bir başarı kaydetti. Bugün de bu mantığa geri dönüldüğünde aynı o eski günlerde olduğu gibi Rusya'nın Doğu ve Orta Avrupa veya Baltık ülkelerine yönelik başlatacağı olası bir saldırıda karşı karşıya kalacağı sadece Baltık ülkelerinin ve Polonya'nın askerleri olmayacak, bu ülkelerde konuşlandırılmış olan ABD, Almanya, İngiltere ve Kanada gibi müttefik ülkelerden doğu kanat ülkelerine gelen İttifak askerleri olacak.



NATO'nun çantasında doğu kanada yönelik caydırıcılık adına başka ne var? 2014 NATO Galler Zirvesi'nde temelleri atılan Çok Yüksek Hazırlıklı Müşterek Görev Gücü (ÇYHMGG) fikri bugün artık Varşova Zirvesi'nde önemli bir olgunluğa erişti; bilindiği gibi görev alanı İttifak alan topraklarıyla sınırlı olan bu güç rotasyon sistemine göre işleyecek ve iki günlük bir süre zarfında da ilgili ülkeye gönderilebilecek. Bu öncü güç şimdilik daha ziyade kara unsurlarından oluşacak ama gerekli olması halinde NATO'nun deniz ve hava unsurlarının yanı sıra müttefik ülkelerin özel kuvvetleri tarafından da destek alabilecek. Öncü Gücün nasıl oluşturulması gerektiğinin somutlaştığı İttifak'ın Varşova Zirvesi'nde bu gücün hâlihazırda faaliyette olan NATO Mukabele Gücü'nden (NFR) farklılıkları ortaya konuyor. NFR bilindiği gibi, NATO'nun alan dışında da operasyonel olabilecek çok uluslu gücü. Bu güç ortak savunma ve çok uluslu kriz yönetim operasyonlarında görev yapabilecek kara, deniz ve hava kuvvetlerinden müteşekkil. NFR'nin dünyanın her yerinde ortak savunma ve kriz yönetimi amacıyla görev alması mümkün. Oysa Öncü Güç, sadece İttifak topraklarını dışarıdan gelen risk ve tehditlere karşı koruyacak.



Güney kanata yönelik tehditler karşısında şimdiye kadar alınmış olan somut tedbirler ise, henüz tam anlamıyla Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı çok boyutlu güvenlik sorunlarını karşılayamamakta. Gerçi, NATO'daki yetkililer İttifak'ın karşılaştığı yeni güvenlik sorunları ile baş edebilmek için yeni bir adaptasyon süreci içinde olduklarını ve caydırıcılık adına alınan tedbirlerin bu Zirve ile sınırlı kalmayacağını ima ediyorlar. Ancak Varşova Zirvesi sonrası yayınlanan bildiride de görüldüğü üzere NATO'nun yeni caydırıcılık stratejisinde- 2017 senesinden itibaren Avrupa'nın doğusunda yerleştirilecek konvansiyonel tüm askeri tedbirler göz önüne alındığında - İttifak'ın şimdilik önceliğini Avrupa'ya yönelmiş Rus tehdidi ile sınırladığını söylemek mümkün. Dolayısıyla, bu durum aynı Varşova Zirvesi'nde ilan edilmiş olan İttifak'ın güvenirliğinin bölünmezliği ilkesiyle şu an için örtüşmemekte. Bu nedenle, NATO'nun Varşova Zirvesi'nde başlatmış olan bu adaptasyon sürecine bir an evvel hız verip güney kanatla ilgili Türkiye gibi müttefiklerin muhatap kaldığı konvansiyonel alandaki zafiyetlerin telafi edilmesine yönelmesi gerekmektedir. Aksi takdirde İttifak'ın Varşova Zirve Bildirisinde yer alan İttifak güvenliğinin bölünmezliği ilkesinin retorikten pratiğe geçirilmesi pek de mümkün olamayacak gibi görünmekte.



Oysa Soğuk Savaş yıllarını hatırlayan NATO uzmanlarının da aklına geleceği gibi, Soğuk Savaş'ta NATO caydırıcılığının başarılı olmasının bir ayağı ileri savunma anlayışına dayanıyorsa, ikinci ayağı güvenliğin bölünmezliği ilkesine dayanıyordu. Bu yüzden 2020 öncesi, yani NATO Yeni Stratejik Kavramı'nın hazırlık çalışmaları devam ederken bu ilkeleri retorikten pratiğe geçirmenin caydırıcılık açısından ne kadar önemli olduğunu daha çok tartışacağız.



#NATO
#Soğuk Savaş
8 yıl önce