|

Ölümcül bağımlılıklar ve basiret tutulmaları

Yeni Şafak ve
04:00 - 22/08/2016 Pazartesi
Güncelleme: 23:54 - 21/08/2016 Pazar
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
ATASOY MÜFTÜOĞLU


“Avrupa istisnacılığı” perspektifine dayalı olarak icad edilen “Şark despotizmi” klişesine-kavramına ve benzeri indirgemeci-ırkçı kurgulara ideolojik meşruiyet kazandırıldığı günden bu yana, Doğu-Batı ilişkileri, hangi alanda olursa olsun, galipler/mağluplar, mağrurlar/madunlar ilişkisi temelinde gerçekleşiyor. Mağrur/madun ilişkisinin hakim olduğu bir dünyada, madunların varoluşları umursanmayan, dikkate alınmayan, tahfif ve tahrif edilmiş varoluşlara dönüştürülebiliyor. Böyle bir dünyada madunlar, varoluşlarının dikkate alınabilmesi için, mağrurların/galiplerin tarzlarını, dillerini, söylem ve yöntemlerini taklit etmek zorunda bırakılıyor; kendi iradeleri doğrultusunda değil, mağrurların iradeleri doğrultusunda tercihler yapıyor. Mağrurların/galiplerin oluşturduğu sömürgeci sistemi, bilgiyi ve tarihi bütün boyutlarıyla tanıyamayan, çözümleyemeyen, yapısöküme uğratamayan bir toplum ve kültür, sömürgeci sistemle, bilgi ve tarihle hiç bir şekilde mücadele edemez. Nitekim bugün toplumlarımız, küresel gelişmelerle/sorunlarla/dayatmalarla yüzleşmek ve hesaplaşmak yerine, içedönük kaçışları seçiyor.



Hayatın ve bugünün tarihi içerisinde değişen önemli bağlamları konuşmuyor, sayısal olarak ölçülebilir şeyler üzerinde duruyor, yapısal sorunları gündeme getirmek yerine niceliksel analizlerle uğraşıyoruz. Mehdici/batıni ütopyacılığın (15 Temmuz 2016) neden olduğu katliam ve yıkımlar üzerinde sansasyonel/milliyetçi/demokratik yorumlar, değerlendirmeler üretirken, bu katliam ve yıkımları bütün bir varlığımızla takbih ederken, bu tür akımların Müslüman halkların aklına, bilincine, algılarına, düşüncesine yönelik kitlesel katliam ve yıkımlarını hiç mi hiç konuşmuyoruz. Hayati, yapısal sorunları konuşmamız, bunlar etrafında yoğun bir dikkat ve gündem oluşturmamız gereken zamanlarda, bunu yapmıyor, resmi düşüncenin ve resmi aklın dünyasına dönüyoruz. Sorgulamalarımızın çerçevesini ve sınırlarını genişletmemiz gereken zamanlarda, yerel milliyetçiliklere kapanarak günü kurtarmaya çalışıyoruz.



İSLAMİ BÜTÜNÜ SEÇMEK


Toplumsal anlam ve değer dünyasının, resmi aklın beklentileri doğrultusunda konjonktürel tercihler yapması, yön değiştirmesi, temel İslami ölçülere ne kadar yabancılaştığımızı gösterir. Zor zamanlarda İslami bütünü seçmemiz, tercih etmemiz ve bu bütünle eksiksiz bir beraberlik içerisinde bulunmamız gerekirken, pragmatizmi ve göreciliği seçmiş olmamız, İslami aidiyetimizi/kimliğimizi tartışılabilir bir noktaya getirir.



Atlantik dünyasının bilim ve akılcılık yoluyla gerçekleştirdiği güç ve kültür hegemonyası, modernliğin maddi başarılarından kaynaklanan büyük kibir, modern-batılı olmayan toplumları, bu hegemonyanın kurbanları-nesneleri haline getirdi. Sözünü ettiğimiz güç ve kültür hegemonyası, küresel ölçekte zihinsel-düşünsel-algısal bir tekdüzelik oluşturdu. Sınırları olmayan bir akılcılık, ahlaki yıkımlara yol açtığı gibi, büyük bir kibir ve küstahlığa da yol açtı. İslam dünyası toplumlarında da, sınırları nasslar tarafından belirlenmemiş mehdici-batıni ütopyacılık, ihtiraslarına ulaşabilmek için, emperyalist/sömürgeci dünya ile işbirliği yapmakta hiç bir sakınca görmemiştir.



Madunlara yönelik kibirli/kaba/küstah/önyargılı/ırkçı meydan okumalar, bugün toplumlarımızda sıradanlaşmış ve gündelik hale gelebilmiştir. İslam dünyası toplumları/kültürleri, kendilerini ideolojik/ırkçı karşıtlıklara göre konumlandıran, yapılandıran bir dünya karşısında, maruz bırakıldıkları felç edici bağımlılıklar sebebiyle pasif alıcılara dönüştürüldüler. Bunun içindir ki, bugün toplumlarımız kendilerini emperyal hegemonyanın, sömürgeci bilginin klişeleriyle ifade etmeye çalışıyor. Böyle bir durum karşısında, kendilerini yeni bir zamansal ve tarihsel ufuk/zemin/bilinç üzerinde temellendirmeleri gereken toplumlarımız, ne yazık ki böyle bir tercihte bulunmuyor, anlık/günlük/güncel zamanlarla ilgileniyor, kısa dönemli ufuklara bakıyor.



BÜYÜK RESMİN ÖNÜNDEKİ ENGEL


Tarihsel olayları olduğu kadar güncel olayları ve gelişmeleri de doğru yorumlamak, olayların geçtiği bölgenin tarihini doğru anlamakla mümkün olabilir. Olguları dikkate almayan teoriler, duygusallıklar, romantizmler, tarihsel miyopluklar ve değişen dünyayı anlamaya çalışmamak toplumları yanlış maceralara sürükleyebilir. Şimdiki anın sansasyonel iklimine kendimizi kapatmak, büyük resmi görmemize engel teşkil eder. Müslümanlar olarak içerisinde bulunduğumuz dönemde, şimdiki anın sansasyonel iklimine kendimizi kapattığımız için, çok daha varoluşsal, çok daha hayati, çok daha öncelikli tarihsel, siyasal sorunları gözardı ediyor, ihmal ediyor, savsaklıyor, İslami bütünlük bilincini tahfif etmek pahasına “demokrasi” ve “milliyetçilik” lehinde tercihler yapabiliyoruz.


İslami bilinç ve sorumluluk duygusu, Müslümanların ulusaşırı ve zamanaşırı perspektiflere sahip olmalarını gerektirir. Dar ufuklu bakış açıları, dar görüşlü ilgiler, kaygılar, ideolojik kesinlikler, hizip-cemaat-mezhep kesinlikleri, etnik kesinlikler gibi dogmatik kesinlikler, ölümcül bağımlılıklara neden oldukları gibi, bugün toplumlarımızda yaşandığı üzere, kolektif bilinçsizliklere, kolektif akılsızlıklara da neden olabilir. Statükoya bağımlılık, zamanı ve tarihi doğru anlamamıza engel teşkil eder. Statükoyla bütünleşen, analitik bir tarih perspektifine sahip olmayan toplumlar-kültürler, hayati sorular sormazlar, soramazlar. Eski düşünce kalıpları, özeleştiri yapma ihtiyacı duymaz. Bizler bugün Müslümanlar olarak, tarihimizin, medeniyetimizin duygusal hikayesini anlatıyoruz, eleştirel/gerçek hikayesini değil. Bu nedenledir ki, büyük bilinç yoksunluğu sebebiyle büyük farkındalıkları temsil etmediği için, büyük tanıklıklar yapma iradesini gösteremediği için, dini hayatımız bir Amerikan projesine bütün imkanlarıyla hizmet edebiliyor. Bugün, karşı karşıya bulunduğumuz toplumsal/tarihsel olaylarla ilgili olarak, neden-sonuç ilişkileri üzerinde sağlıklı değerlendirmeler yapabilmek için, tarihle derinlikli bir yüzleşmeye cesaret edebilmeli, ortak İslami geleceğimizi şekillendirebilmek için ortak bilgi-kültür-bilinç üzerinde kapsamlı yoğunlaşmalara cesaret edebilmeliyiz. Büyük düşünebilmek için, uzak geçmişi ve uzak geleceği birlikte yorumlamak gerekir. Geleneği herhangi bir şekilde sorgulamaya tabi tutmaksızın sürdürmekte ısrar eden toplumlar/kültürler, hiç bir değişimi gerçekleştiremezler.



DUYGUSAL TEPKİLERİN DIŞINA ÇIKMALIYIZ


Tevhidi dünya görüşüne ve hayat tarzına dayalı inançlarımız/değerlerimiz/ilkelerimiz, bizim hiç bir şekilde vazgeçemeyeceğimiz organlarımız/uzuvlarımız gibidir. Aziz İslam'ın salt sembolik/törensel/bireysel/manevi bir sisteme dönüştürülmüş olması, bizlerin birer birer hayati organlarımızı/uzuvlarımızı kaybetmekte olduğumuzu gösterir. Pragmatik/göreli/faydacı bir dünya/hayat/toplum anlayışı bugün bütün inanç ve ilkeleri, bütün kimlik ve kişilikleri vazgeçilebilir hale getiriyor.



İslam dünyası toplumları ve kültürleri, “Avrupa istisnacılığı” ve “Şark despotizmi” klişeleriyle sistematik bir biçimde sürdürülegelen ideolojik/kültürel meydan okumalara, duygusal kimi tepkiler dışında cevap veremiyor. Bugünün dünyasında gerçek problemimiz, aziz İslam'ın kurucu/evrensel ilkeleri temelinde, bu meydan okumaları cevaplandırabilecek, İslami meşruiyeti yeniden inşa edebilecek, ikna edici, kapsamlı bir dile/bilgiye/söyleme/hikayeye sahip olamamamızdır.



Sykes-Picot ile başlayan küçük milliyetçilikler temelindeki büyük parçalanmalar, bugün Ortadoğu'da siyasal haritayı değiştirmek isteyen emperyalist sistem tarafından daha küçük parçalar haline getirilmek isteniyor. Bunun için, Ortadoğu bölgesinde kaos ve istikrarsızlık stratejileri uygulanıyor. Bu olağanüstü durum karşısında bölge ülkelerinin kolektif-ortak kültür-siyaset temelinde etkili ve dönüştürücü bir strateji oluşturmaları gerekirken, kaos stratejilerine katkıda bulunabilecek şekilde, etnik-mezhepçi kimlik hassasiyetleri doğrultusunda bir rekabet içine girmeleri, ulus-devlet çıkarlarına dayalı güvenlikçi politikalar üzerinde yoğunlaşmaları, anlaşılabilir bir yaklaşım olamaz. Bu tür bir yaklaşım, çok açık bir basiret tutulmasına işaret eder.


#İslam dünyası
#Sykes-Picot
#Atlantik
#Avrupa
#Ortadoğu
8 yıl önce