|

Varoluşsal hesaplaşmalar

Yeni Şafak ve
04:00 - 8/08/2016 Pazartesi
Güncelleme: 00:53 - 8/08/2016 Pazartesi
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
Atasoy Müftüoğlu


Sahip olduğumuz, savunduğumuz, temsil etmeye çalıştığımız zihinsel ve kavramsal çerçevelerle, yaklaşımlarla ilgili olarak, gerektiğinde eleştirel değerlendirmeler yapabilmeliyiz. Kendimizi aşırı özgüven ve narsisizme kaptırdığımızda, etrafımızda/dünyada olup bitenleri gereği gibi göremez, hızla değişen dünyada, yeni eğilimleri, oluşumları, hareketleri öngörme yeteneğini kaybederiz. Nerede olursak olalım, nasıl bir dünyada yaşıyor olursak olalım, dünyaya/tarihe/olaylara, aklımızın, kalbimizin, ruhumuzun ortak ufku, imkanları ve derinlikleri içerisinde, bütünsel bir bakış açısı zemininde bakabilmeliyiz.



İslam dünyası toplumlarında, toplumlarımızda, ne yazık ki; belirsizlikler derinleşiyor, normalleşiyor, sıradanlaşıyor. Belirsizliklere, istikrarsızlıklara dayalı yeni bir statüko oluşuyor. Belirsizliklerin, istikrarsızlıkların normalleşmesi felç edici sonuçlar doğuruyor. İslami bünyenin anormal derecede kompartımanları bölünmüş olması sebebiyle, ortak ve kapsayıcı bir dil/bilinç/söylem/ilişki/kültür oluşturamıyoruz. Aşırı kompartımanlara bölünmüş bir bünye, İslami bütünlüğü yeniden inşa edebilecek bir düşünce/bilinç üretemez. Bugün, bu bölünmüşlük sebebiyle, İslami anlamda toplumsal ve sosyal değişimin imkanları üzerinde konuşmadığımız/çalışmadığımız gibi, İslami bir sistemin, modelin varolduğunu gösterememek, kanıtlayamamak gibi çok ağır bir sorumlulukla da karşı karşıya bulunuyoruz.



TEATRİKLERE BAŞVURUYORUZ


Romantik tahayyüller, tasavvurlar, yorumlar ve değerlendirmelerle büyülendiğimiz için, bir türlü gerçeğe uyanamıyoruz. Toplumlarımız, kendilerini alışılmış, duygusal, hamasi klişelere hapsettikleri için, ne aşırı yabancılaşmaları, ne aşırı bozulmaları, ne de aşırı şartları gereği gibi değerlendiremiyor. Bugünün insanlıkdışı dünyasıyla hesaplaşabilmek için, nostaljiye sığınmanın bir çare olamayacağını düşünemiyoruz.



İslami anlamda bir bilinç krizi yaşadığımız için, düşünce/kültür/siyaset dünyasında yaşanan pradigma kaymalarıyla ilgili, muhakeme bozukluklarıyla ilgili eleştirel bir tefekkür ortamı oluşturamıyoruz. Sömürgeci ideolojinin, dünya görüşünün sınırlarını aşan kavram ve kurumlar üretememek, hayatın her alanında onur kırıcı bir teslimiyetçiliği dayatıyor. Sömürgeci ideoloji ve dünya görüşü ile varoluşsal hesaplaşmalar yapamadığımız için, İslami bir sistem, dünya ve hayat tarzı oluşturamıyor, biçimlendiremiyor ve öneremiyoruz. Varoluşsal hesaplaşmaların, varoluşsal bir zorunluluk olduğunu bilmek/anlamak istemiyoruz. Gerçekdışılığa savrulan bir dil/söylem/kültür ve yaklaşımla dini hayatımızı sürdürdüğümüz için, varoluşsal hesaplaşmalar yapmak yerine, bu hesaplaşmayı gerçekleştirebilecek kadrolara/birikime sahip olmadığımız için, toplumsal/folklorik teatralliklere başvuruyor, genç kuşakları, yüksekten atan bir dille, bu teatralliklerle yönlendirmeye çalışıyoruz. Kapitalist piyasa ekonomisinin düşünce, kültür, siyaset başta olmak üzere her şeyi değersizleştirdiğini, günlük hayatın bütün boyutlarıyla kapitalist şeyleşmeye maruz bırakıldığını görmüyoruz. Bireyciliğin ve faydacılığın sınırsız yükselişi her yerde, her alanda sorumsuzluğun, kayıtsızlığın, duyarsızlığın sınırsız yükselişi şeklinde somutlaşıyor.



SÖMÜRGECİ İDEOLOJİNİN SINIRLARINA MAHKUMUZ


Romantik, geleneksel, dini-milli mitolojilerle/yaklaşımlarla-teatrallıklarla hesabımızı kesmediğimiz, kesemediğimiz için, kesmeyi düşünmediğimiz için, genç kuşaklara, dijital çağın, “ikinci makine çağı”nın gerçekliği karşısında ne yapmaları gerektiğini anlatamıyoruz.



Dijital devrimin yol açtığı derin değişim zamanlarında yaşayan genç kuşakların, karşı karşıya bulundukları potansiyel tehditleri, kötülükleri, kirlilikleri, çok yönlü, beklenmedik ve yoğun meydan okumaları, radikal belirsizlikleri, köhne algılama ve yaklaşım biçimleriyle, nostaljik ütopyalarla, romantik fantazilerle aşamayacaklarını söylemenin/konuşmanın/tartışmanın zamanı geçiyor. Merkezi soruları-sorunları gündeme getirememek gibi kronik bir problemimiz var. Bunun içindir ki, yeni bir başlangıç yapamıyor, yeni bir dil oluşturamıyor, yeni bir ufuk açamıyoruz. İslamın-Müslümanların, kendi inanç sistemlerini, dünya görüşlerini ve hayat tarzlarını somutlaştırmak üzere, kamu sahnesinde nasıl varolabilecekleri konusu hiç bir şekilde gündeme kazandırılamıyor.


Umut, imkansız gibi görülen ya da düşünüleni, düşünmeye ve sorgulamaya başladığımızda başlar. Sürekli ve yoğun değişimin yaşandığı bir dünyada, insanların bir biçimde robotlaştırıldığı, bireysel amaçlar peşinde sürüklendiği bir dünyada, Müslümanlar olarak her tür benmerkezciliği aşarak, ortak anlayış, ortak bilinç, ortak sorumluluk ve kapsayıcı bir söylemle, tarihsel, siyasal kültürel farkındalıkları çoğaltarak, tarihsel koşulları doğru anlayarak, doğru çözümleyerek, ahlaki bilinç temelinde anlam ve amaç bütünlüğünü sağlayabiliriz.



Sömürgeci ideolojinin sınırları içerisinde kalarak, dayatılmış uzlaşmalarla bütünleşerek İslami anlamda bir özgürlük ufku açılamaz. Zihinsel, kültürel ve siyasal özgürlükler bir bütünlük içerisinde olduklarında anlam kazanır. Enformasyonun, fikirlerin, insanların, kültürlerin çok hızlı bir şekilde bütün dünyayı dolaştığı bir dönemde, yerel kuşakları yerel/milli sınırlar içerisine kapatamayız Müslüman olmak evrensel farkındalıklara sahip olmayı gerektirir.


#İslam dünyası
#Dijital devrim
#Sömürgeci ideoloji
8 yıl önce