YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Makule çağrı

Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer, "kıyım kararnamesi"ni ikinci defa hükûmete iade etti.

Cumhurbaşkanı gerekçesinde, hükümeti yeniden anayasal çizgiye davet ediyor ve böyle bir düzenlemenin kararname yoluyla değil, Parlamento kararıyla yapılmasını istiyor. Gerekçede "Anayasa Mahkemesi kararları Cumhurbaşkanına bu kararnameyi im-za-la-ma-ma görevi yüklüyor" deniliyor.

Şimdi ne olacak?

Ecevit'in ilk red sonrasında, Cumhurbaşkanı'nı baskı altında tutmak amacı taşıyan biçimde anons ettiği gibi "devlet krizi" mi çıkacak?

Devlet krizi ne ve nasıl çıkacak?

Ya da dün, KHK ikinci defa reddedildikten sonra Ecevit'in alelacele ve bilinen öfkesiyle seslendirdiği gibi "Cumhurbaşkanı ve hükümet arasında gerilimler oluşup, devleti ve anayasal rejimi koruma noktasında Cumhuraşkanı'nın yol açtığı esef verici gelişmeler" mi olacak? Esef verici ne olacak?

Hükümet, ekonomide hassas bir programı uygularken, birdenbire Cumhurbaşkanı ile ihtilâfa düştüğü, ya da itibar kaybına uğradığı, yenilgi duygusuna düştüğü için müthiş bir öfkeye kapılıp istifa mı edecek? Ya da, MGK'da Cumhurbaşkanı'nı hizaya getirip, istifaya mı zorlayacak?

Yoksa iddia edildiği gibi, "devlet gerçekten katillere maaş veriyor"sa, "devlet içinde irticai ve bölücü unsurlar var"sa, ve bunları ayıklamak bugünkü düzenlemelerle mümkün olmuyorsa, söz konusu kararname kanun haline getirilmek üzere Meclis'e mi sunulacak?

Neredeyse Meclis'e gitmek, hükümetin korkulu rüyası haline gelmiş bulunuyor. Bu, gerçekten şaşırtıcı bir durum. Ecevit'in ifadesiyle "Hükümet içinde dünyaya örnek bir uyum içinde" çalışan üç parti, Meclis'te, söz konusu düzenleme için çoğunluk bulamama endişesi taşıyor. Bu endişeyle Başbakan ve iki yardımcısı, "devlet düşmanlarını koruma" suçlamasına maruz bıraktıkları Cumhurbaşkanı'nı Anayasa dışına çıkaracak bir onaya zorluyor.

Başından beri belli ki, hükümet ortakları, bu düzenlemeyi Meclis'ten geçirme ümidini taşımıyor. Çünkü üç partinin grubunda da derin muhalefet var.

Cumhurbaşkanı'na yönelik suçlamalar içinde zamanla şöyle bir tema geliştirilmişti: "Cumhurbaşkanı aslında bu düzenlemenin özüne karşı değilim dedi ama, geri gönderme konusundaki ısrarı, onun öze de karşı olduğu kuşku(!)sunu uyandırıyor."

Bu, aba altından sopa üretme denemesi idi.

Şimdi parti gruplarının tepkisine bakıldığında görülür ki, kararnamenin özüne asıl karşı olan bizzat bu üç partinin Meclis grubu ve tabanlarıdır.

Evet, Meclis'in çoğunluğu bu düzenlemenin özüne karşıdır.

İşte bugünkü Radikal'de Neşe Düzel'e mülakat veren eski DİSK Başkanı ve DSP milletvekili Rıdvan Budak, "Devlet irticacı memuru tasfiye ederken terörist yöntem uygulayamaz. Bu kararname çıkarsa Mc Carthy dönemi başlayabilir. Herkes birbirini şeriatçı ve bölücü diye ispiyonlayabilir. Cumhurbaşkanı hukuku boşvermiyor. Halk Cumhurbaşkanı Sezer'i destekliyor" diyor.

ANAP'lı TBMM Anyasa Komisyonu Başkanı Ertuğrul Yalçınbayır, açık ve net olarak, başından beri böyle bir KHK düzenlenmesine karşı çıkıyor.

MHP grubu da, benzeri düzenlemelere komisyonlarda açıkça karşı çıktı.

Hükümet, Meclis'ten kaçırıyor bu kıyım düzenlemesini. Ve "yeni", kendi desteği ile seçilmiş Cumhurbaşkanı'na diyet ödetmek istiyor.

İşin dikkat çekici yanı, halkın bu düzeneği görmüş olması. NTV'nin sanal ortamda dün düzenlediği oylamada, Sezer'e destek oyu yüzde 91 çıkmış, düşünün bir. Daha önce, Milliyet tarafından düzenlenen oylamada bu oran yüzde 81-19 şeklinde Cumhurbaşkanı'nın lehine idi. Demek ki, geçen günler içinde hükümetin arkasındaki halk desteği daha da düşüyor.

Bunlar uyarmalı hükümeti.

Hükümet makulü bulmalı.

Ecevit'in böyle durumlardaki halet-i ruhiyesini tahmin etmemize rağmen, ortaklarının onu teskin etmesini beklemeliyiz. Türkiye'yi germe hakkı yok hükümetin.

Makul olan ne?

Makul olan, böyle bir kararnameyi rafa kaldırmaktır. Yani Meclis'e de getirmemektir. Grupların haklı olarak, halkı derin ihtilâflar, jurnaller, ispiyonlar içine sürekleyeceği için karşı olduğu bu düzenleme hiç olmamış gibi rafa kaldırılmalıdır. Meclis'in zımnen ortaya koyduğu ve hükümetin de hissettiği sağduyu egemen olmalı, halkın tavrı dikkate alınmalı, konu bizzat hükümet tarafından MGK'ya getirilip kıyımın sakıncaları izah edilmeli ve bu kıyım süreci sona erdirilmelidir.

"Cumhurbaşkanı, bir hukuk adamı olarak Türkiye'nin normalleşmesini istiyor" diyor DSP'li Budak. Evet, Türkiye normalleşmeli artık. 28 Şubat süreci içinde Türkiye'yi gerilimler içine sürükleyen her şey, yeniden normal mecrasına girmeli...

Varsa katil, varsa bölücü olduğundan kuşku duyduğunuz insanlar, verirsiniz mahkemeye, yargılarsınız, suçu sabit görülürse gerekli müeyyideyi uygularsınız. Yüksek Disiplin Kurulları'nın "huzursuzluğa yol açtığı" gerekçesiyle 20 yıldır görev yapan insanları sorgusuz-sualsiz attığı bir zamanda katil veya bölücü olduğu yargı kararıyla kesinleşmiş kişiler için "atma güçlüğü" olsun?

Şu anki sınav, hükümetin aklı selime gelip gelemeyeceği noktasında toplanıyor. Aklı selim süreci ise, medyada sayıları iyice azalan hınk deyicilerin telkinine kulak tıkamaktan başlıyor.


22 AĞUSTOS 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Ahmet Taşgetiren

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...