YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

 

 

Tipi bozuk bir cezaevi harekatı

Türkiye bir müddettir "tipi" bozuk bir cezaevi krizi yaşıyor. Bir taraftan koğuş tipi cezaevlerini savunanlar, diğer taraftan devletlülerimizin "yüksek güvenlikli" olarak andığı ve yakında kullanıma sokulacak olan F tipi hapishaneler. Bu kriz, hükümlü yakınlarının ve F tipi cezaevlerine karşı çıkan grupların günaşırı protestoları ve bu protestoları duymak istemeyenlerin protestoculara reva gördüğü sopalı tutumlarla hemen hemen her akşam haberlere yansıyarak büyütülmekte. Türkiye'de meselelerin, ilgili tarafların karşılıklı olarak bir araya gelmesiyle belli bir istişare ile çözümlenmekten uzak olmaları sebebiyle, devletlü tarafı tahakkümcü, karşı gelenlerse düzen bozucu olarak yaftalanmakta. Bu ülkede devletlüyü tahakkümcü olarak yaftalamak ilgililere bir halel getirmediğinden, olan muhalefet etmek durumunda bırakılan "düzen bozuculara" oluyor. F tipi cezaevleri tartışmalarında yaşanan da, işte artık bu alışageldiğimiz "tipik" çatışmadan ibaret.

Şahsen ben, insanoğlunu hürriyetinden etmek gibi bir infaz yönteminin hangi adalet ve hukuk anlayışına dayandığını hiçbir zaman çözemediğim için, cezaevlerine her zaman karşı olmuşumdur. Hukuk, toplum içinde yaşayan fertlerin birbirleriyle olan ilişkilerini düzenleyen yazılı yasalar manzumesiyse eğer, bu durumda "suç" dediğimiz kavram muhtelif insan haklarının ihlali ve tacizi ile oluşmaktadır. Bu tip bir "suçun" cezası ise, ancak birebir veya mağdur tarafın izni ile bir başka şekle sokulmuş bir "tazminat" şeklinde olabilir. Bu yaklaşım, ancak fertlere ve topluma karşı işlenmiş bir suçu tanımlayabilir. Haliyle devlete karşı bir suç tanımı olmadığı gibi, kimse siyasi bir suç da işleyemez. Düşüncelerse, kişilere karşı doğrudan bir tahkir ve tacize sebep olmadığı sürece hiçbir zaman suç olarak algılanamaz. Suçu, fertler arası hakların tacizi olarak algılandığı ve bu suçun cezasının da tazminat olarak görüldüğü bu yaklaşımda, tabii olarak cezaevlerinin ancak kısa amaçlı bir işlevi olabilir.

Ancak hürriyeti kısıtlamak, bugünkü ceza infaz anlayışının oldukça önemli bir kısmını oluşturmakta. Hal böyle olunca da, hangi hürriyetlerin kısıtlanacağı ciddi bir tartışma mevzuu olmakta. Sözgelimi, iletişim hürriyetinin kısıtlanmış olması demek, suçluların gerek "içerideki", gerekse "dışarıdaki" insanlarla istedikleri gibi iletişim kuramayacakları anlamına geliyor. Keza bu, toplanma, özel yaşam ve ifade hürriyetlerinin de belli ölçülerde kısıtlanması demektir. Ancak bu kısıtlamanın sınırı ne olmalıdır? Dahası kısıtlama görevi tabii olarak devlete ait olsa bile, bu arada tutuklulara sosyal rehabilitasyon verilmeli midir, verilecekse ne ölçüde onları yönlendirici olmalıdır? Bu soruların tümü çok ciddi tartışma noktalarıdır ve üzerinde ortak bir toplumsal mutabakat sağlanmadığı sürece işkence ve insan hakları ihlallerine oldukça açık olacaklardır.

Evet, bugün Türkiye'deki cezaevlerinde bulunan koğuş sistemi, bir çok sorunu beraberinde getirmektedir. Gerçekten de pek çok hapishane, tutukluların topluma kazandırılabileceği bir okul olmaktan çok, yasadışı örgütlenmelerin potansiyel terörist yetiştirdiği kampları andırmaktadır. Düşük maaşlarla, kötü ortamlarda çalışmak zorunda bırakılan eğitim düzeyi yetersiz infaz memurları ve hangi gerekçelere binaen üzerlerine asayişi sağlamak görevi yıkılan jandarmalar, cezaevlerindeki sıkıntıların azaltılmasına fazla bir katkı sağlayamıyor. Bu bakımdan devletlülerimizin "yüksek güvenlikli" hücre tipi hapishane modeli oldukça makulmüş gibi gözüküyor.

Ancak bir de madalyonun öteki yüzü var. Bugün tam kapasite çalışan cezaevlerine "tıkılan suçluların" sekizde birini siyasi suçlular oluşturuyor. Bu oran, devlet erkinin suç ve ceza anlayışının iyi bir göstergesi esasında. Devlet kendisine karşı girişimde bulunmuş bunca "suçluya" karşı geliştirdiği bir paranoya ile hareket etmekte ve bu insanları, bırakınız yetiştirmeyi ve topluma kazandırmayı, mümkün olduğunca tecrit etmeyi amaçlamaktadır. F tipine nakledileceklerin önemli bir çoğunluğunun siyasi suçlulardan oluşması oldukça ilginç.

Özetle, devletlülerimiz suçlulara insanca ve güvenli bir cezaevi ortamı hazırlamak maksadından çok öte, kendine karşı suç işlediğine inandığı suçluları daha iyi tecrit ve kontrol edebileceği bir model keşfetmiştir.

F tipine karşı çıkanların kimlikleri ve muhalefetin belli odaklarca manipüle ediliyor olması ihtimali, devletlülerimizin paranoyasını örtmeye yetmiyor.

Çıldırmaya az kaldı, doktorum nerede?


22 AĞUSTOS 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Melikşah UTKU

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...