YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Dizi...

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Dalgakıran ve sörf tahtası

'Siyasi hayatın normalleşmesi' için dünyada deneyimlenmiş pekçok model vardır. Bu modellerin en kritik noktasını ise siyasi hayatı tamamen kaplamış ve giderek siyasetin enstrümanlarını kullanmaya başlamış askerlerin geriye nasıl çekildikleri oluşturur.

Deneyimlerin hemen tamamı, siyasete bir kere müdahale etmiş ve siyasi alanda 'siyasi söylem ve pozisyonlarla yerleşikleşmiş' askerlerin, herhangi bir tekil ya da blok siyasi yapının karşılarına belli bir geriletme ya da çatışma 'misyonu' ile çıkmaları halinde daha da kemikleştiklerini ve katı uygulamalara yöneldiklerini göstermektedir.

Türkiye'de olduğu gibi askerlerin belli bir zaman sonra kışlalarına dönmelerini beklemek ise siyasetin normalleşmesi bakımından siyasetçilerin ürettiği 'model' olmaktan başka herşeye benzediğinden sözünü etmeye bile değmez. Zaten geleneksel olarak askerin kendiliğinden kışlasına dönmesini sinik ve pasifist bir tutumla beklemeye dayanan 'Türk usulü normalleşme modeli' bu sefer Türk siyasetçilerinin işine yaramayacaktır. Çünkü 28 Şubat adı üstünde klasik bir darbe değil bir 'süreç'tir ve karakteristik özellikleri sebebiyle geleneksel normalleşme uygulamalarını gündemden kaldırmıştır. Çünkü, asker, 28 Şubat'ta 'işleviyle' siyasi hayatı tamamen kaplamıştır, ama kışlasından 'varlığıyla' çıkmamıştır. Arkasında gerçek anlamıyla hayat bulamayan 'toplumsal'ın yoğun bakım odasındaki haline dayanan şekilde bir halk desteği vardır. Yani 'silahsız kuvvetler' işbaşındadır. Otoriterleşme-militerleşme süreci arkasına devlet desteğini de alarak, bütün siyasi enstrümanları etkili biçimde kullanmaktadır. Dolayısıyla anormalleşme, siyasetin bizzat 'mahreminde' gerçekleşmekte ve sürekli yeniden üretilmektedir. Siyasetin mahremine dokunmayan bir anormalleşmenin ardından askerin geri çekilmesiyle beraber siyasi partilerin gündeme yerleşmesi yoluyla elde edilen 'normalleşme'nin bu sefer elde edilmesi bu nedenle mümkün değildir. Siyaset kurumu kendi 'mahreminde' nasıl bir iç mimari çalışmasına yöneleceğine karar vermekle karşı karşıyadır normaleşmeyi içeriklendirmek için...

Siyasetin mahremine yerleşmiş askerlerin yeniden eski pozisyonlarına dönmeleri ile ilgili olarak çok verimli sonuçlar barındıran 'Latin Amerika modeli', monolitik bir model olmamakla beraber, çeşitli deneyimleri barındıran bir uygulamalar bütünü, asker-siyaset ilişkileri laboratuvarı olarak önemlidir.

Bu deneyimlerin en ilgi çekici tarafı, siyaset kurumunun, otoriterleşme-militerleşme süreci ile 'çatışmaya indirgenmiş bir siyasi etkinlik' üretmekle sınırlı davranması halinde başarılı olamadığını göstermektedir. Dikkat edilirse, Türkiye'de darbe dönemleri sonrasında otoriterleşme ve militerleşmeye karşı çıkmak bazı siyasi partilere iktidar yolu açan bir süreç iken, son seçimlerde bu yola yönelen iki parti de iktidar süreçlerinin açık bir biçimde dışında kalmıştır. Üstelik bu yöndeki tasarruflar gerek Latin Amerika deneyimlerinin gerekse başka deneyimlerin gösterdiği gibi otoriterleşme-militerleşme sürecinin daha katı bir hal almasına yol açmıştır. Nitekim Türkiye'de de son seçimlerde, bizzat siyasetin metodlarıyla üretilen otoriterleşme-militerleşme sürecine karşı çıkmaktan başka bir siyasi perspektif sunamayan partilerin tutumu, sürecin pekişmesine hizmet etmiştir.

Bugün siyasi hayatın 28 Şubat ekseninde ikiye ayrılmış olması, 28 Şubat'a geniş bir siyasi perspektiften siyasi pratikler üretemeden karşı çıkanların aleyhine işlemektedir. Siyaset üretimindeki kısırlığı aşmadan yapılan '28 Şubat ekseni'ndeki vurgu ve hatırlatmalar, olumsuzlayıcı olsa bile, 28 Şubat sürecinin lehine sonuçlar doğurmaktadır. Bu durumda, 28 Şubat eksenini büyüterek, otoriterleşme-militerleşme sürecine karşı çıkıp demokrasi talep etmek, talepleri etkisizleştirmektedir.

Toplumsal bilinçte ciddi fluluklar yaratan 28 Şubat sürecinin bir eksen olarak varolmasını küçülten bir demokrasi perspektifini sahiplenmek, gerçek bir demokratik hareketlilik yaratmak için yegane yoldur. Siyaseti ve demokrasi gündemini 28 Şubat'a 'indirgeyerek' normalleşme talep etmek başarılı bir yol olmamaktadır. Gerçek bir demokrasi talebi içinden ve siyasi pratikler yoluyla 28 Şubat sürecini siyasi denklem içinde küçültmek anlamlı olandır.

Siyaset, demokrasiyi zedeleyen süreçlerin önünde 'dalgakıran' olmaya indirgendiği sürece demokrasi mücadelesi zayıflamaktadır, çünkü arkasına devlet desteği alan bu süreçler kolayca merkeze yerleşerek demokrasi tartışmalarını 'sulandırmaktadır'. Oysa siyaset bu süreçlerin üstünde 'sörf yaparak' bunları geride bırakmalı ve gerçek gündemlerle buluşmalıdır. Demokrasi perspektifi büyümeden, otoriterleşme-militerleşme süreci küçülmez. Demokrasi perspektifini gerçekten büyütmeden, otoriterleşme-militerleşme sürecine karşı çıkmaya indirgenmiş bir siyasi etkinlik üretmek, demokrasiyi zedeleyen uygulamaları güçlendirir... Dünyadaki deneyimlerin 'özet tercümesi' bunu gösteriyor...


21 EYLÜL 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Ömer Çelik

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...