| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
AlışmakYeni Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer Çankaya Köşk'ündeki yeni hayatı için "Bir ay alışmakla geçti. İşler nasıl yürüyor ona baktık" demiş. Sonra da "İşler olması gerektiği gibi devam ediyor" diye eklemiş. Önemli makamlardaki değişiklikleri, istakrara yönelik potansiyel bir tehdit olarak algılayanların içi rahat olsun. Selef'in deyimiyle "devletin başı", değişmesine rağmen asayiş berkemaldir ve halef'in tabiriyle de "işler olması gerektiği gibi" devam edip gitmektedir. Mesela, artık "iç meselemiz" halini alan Mehmet Ali Ağca İtalya'taki kariyerinden sonra Türkiye'de çıktığı ilk şovunda da o alışıldık tiradını sergiliyor. Sözümona devlet tarafından tasfiye edildiği ilan edilen mafya liderleri kapışmalarına cezaevi avlularında devam ediyor. Hukuk kurumlarının önderliğini yapanların kimi Mersin'e, kimi tersine gitmeye devam ediyor. Yeni Cumhurbaşkanımız çok doğru söylüyor. İşler gidiyor... Rutin gidenler rutin, rutin dışı gidenler rutin dışı... Biz de alışıyoruz. Mesela, birçoğumuz için 18 Nisan sonrası bütün demokratik ve insani hakların; savcı "zalim bir evsahibi gibi" kapısını tekmelediğinde de namusumuzun sembolü olan bir kadının uğradığı cümle haksızlıkların Danıştay tarafından onaylanmasını sessiz ve hayattan bıkmışlığın bütün tezahürleriyle karşıladığımız gibi. Merve Kavakçı hakkında Bakanlar Kurulu'nun verdiği Türk vatandaşlığından çıkarılma kararı Danıştay tarafından da onaylandı. Sözkonusu mercii; bir marazdan doğan hışımla Kavakçı'nın insan olarak sahip olduğu en önemli haklardan birisini, vatandaşlık bağını kopartan iradeye direnemedi. Büyük bir ihtimalle direnmek de istemedi. Ama, buna direnecek, başlangıçta direnir gibi görünen bir sivil irade olmalıydı. Ve tam da şimdi ortaya çıkmalıydı. Çünkü, hukuksuzluk denilen şey zaman mekana bağlı bir şey değildi. Dün hukuksuz olan, bugün de öyleydi. Yarın da... Yarın, o "zalim evsahibi" bu kez elinde Danıştay kararıyla bir kez daha kapıyı yumruklayacak olursa da hiç şüphesiz öyle olacaktı. Kavakçı'yı hedef alan bu hukuksuzluk ilanına karşı tepki göstermek için illa her şeyin sıcağı sıcağına yaşanıyor olması mı gerekirdi? Zamana bırakılan her şey ne kadar haksız ne kadar hukuksuz olursa olsun, yapanın yanına kâr, mağdurun hanesine zarar mı yazılırdı? Bu ülkede hukuksuzluk dayatanların babalarının çiftliğindeymiş gibi rahat olmalarının nedeni yoksa bu muydu? Ama, demokrasisizliğe ve hukuksuzluğa alışmamak lazımdı. Zira, iki illet de bağımlılık yapmaktaydı ve hem kendimiz hem de kalıtım yoluyla gelecek nesiller bundan zarar görürlerdi. Artık, kötü alışkanlıkları terketmenin zamanı gelmişti. Hakan Albayrak ve Ebuzer olayı
O'nun okutmadığı bir kitap hatırlamıyorum. Çünkü, Hakan Albayrak, yazınca herşey okunuyor. Yine yapacağını yaptı ve çabucak bir "çabuk roman"ı elimize tutuşturdu: Ebuzer. Hakan'ın yeni romanıyla kestirmeden bir dünya turu yaparken, arkada çözülmemiş sorunlar kalsa da söylenmemiş söz 'hemen hemen' kalmıyor. "Ebuzer"de insanı kitabı bir an önce okuyup yapılması gereken neyse onu yapmaya hazırlayan 'fevkalade' devrimci bir ruh esiyor. Hakan Albayrak'ın çölde can çekişmekteyken tanıdığı yeni arkadaşı Ebuzer ile birlikte Bavyera yapımı antik motoksiklet üzerindeki turu soluk kesiyor. İlk durak "Anadolu'da fiyakalı bir şirket binası." Sonra gözünüzü Fransa'da açıyorsunuz. Bu arada dikkat, iğneler ve çuvaldızların kime battığı belli olmuyor. Son olarak, "Ebuzer'den bahsetmek için biraz geç kalmadın mı?" diye sormaya hazırlananlara da bir "atlatma haberim" var. Kitabın ikinci baskısı çıktı. (Vadi 0312 435 64 89)
mkaraalioglu@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|