YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

 

 

Aşk ve günah duygusu

Kimilerine bakarsanız aşk daima günah duygusuyla maluldur. Çünkü aşık maşukunu mabut (fetiş, put) haline getirmekten sakınmaz. Bilakis aşık maşukunu mabut haline getirmiyorsa onun aşkı eksiklikle ya da yanlışlıkla malul kalır. Aşkı günah duygusuyla malul sayma temayülünde olanlar bilinçli olarak kabul etmekte zorlansalar bile, bilinç altından aşıkın ulaşılamaz bir maşuk peşinde yol aldığını, böylece maşuku gide gide put haline dönüştürdüğünü, bu sonucun kaçınılmaz olarak ortaya çıktığını düşünürler ve bu sonuç yüzünden aşıkı affetmek istemezler.

Fakat acaba aşık, daima, aşkın bu safhasına saplanıp kalır mı? Ve son tahlilde aşıkın varıp varabileceği hedef dünyevî zeminde bir maşukun put haline getirilmesi momentinde mi sabitlenir? Aşıkı bu yüzden itham edenler, onu, bir dünya metaını putlaştırmış olarak görüyor. Oysa aynı olgunun içinde bir başka anlamın bulunduğu açığa çıkartılamaz mı? Ve mesela dünyevî zemindeki aşk olayının, aslında, hakikat zeminindeki maşuku bulmanın yalnızca bir ilk durağı olduğu ileri sürülemez mi?

Durum, aslında elbette böyledir: aşık, maşukunu ilah (ilahe) haline dönüştürmektedir. Çünkü maşukun ulaşılamaz oluşu, onun put haline dönüştürülmesiyle kaim bulunmaktadır. Dünyevî aşkta bile maşuk daima ulaşılamaz olan bir menzilde konuşlanır (konuşlandırılır). Maşukun ulaşılabilir, dolayısıyla dokunulabilir bir sınırın içinde düşünülmesi, aynı zamanda maşuku alelade bir konuma indirgemekle eşleşir. Hiç bir aşık, maşukunu alelade bir konuma düşürmek istemez. Bilakis onu yüceltir. Böylece aslında kendi yolunu da çetinleştirmiş olur. Aşkını, bu çetinleştirmeyle kavileştirir: yol ne denli çetinleşirse, hedefe ulaşmak o denli makbul hale gelir; o denli değer kazanır! Dünyevî aşkın ulaşılamazlaştırılması, bir bakıma, ilahî aşkın provası yerine geçer. Yolculuğun çetinleştirilmesi, bu çetin yolda kat edilecek mesafenin her bir durağını, hakikat aşkının duraklarına benzetir. Maşuka ulaşma cehdinin sürekli yenilenmesi ve yinelenmesi, bu durakların (menzillerin) aşılamayacağını, çünkü aşıldığı farzedilen her durağın bir başka durak tarafından beklenildiğini işaret eder. Tanrıda ve Tanrıya olan yolculuğun durakları (fenafillah, bekabillah, seyrillallah..) bitirilmeden biri ötekini izleyip durur. Ne var ki, durakların bitirilemez oluşu aşıkta hiç de usanç duygusu oluşturmaz. Bilakis o, her bir durakta biraz daha yanarak piştiğini, pişerek bir sonraki durağa ulaşma umudunu, hevesini, arzusunu ve hepsinden önemlisi hakkını kazandığını farkeder.

İmam-ı Rabbanî, durumu şu şiirle vurguluyor: "Murada ermek nasıl mümkün olabilir ki, arada dağlardan büyük engeller ve ölüp yoklara karışmak bile vardır." Ve arkasından şu mısraı zikrediyor: "Aşk hikâyesi kesilmez, sonu yoktur." (Necip Fazıl, Mektubat, s. 57.) Böylece aşık hedefi olan ve fakat bitimi olmayan bir yolculuğun yolcusu olarak karşımıza çıkıyor.

Aşıkı yolun başında durup kalmış olarak düşünenlerse, onu, bir puta saplamış olarak kalan putpereste benzettiklerinden bir günahkârla karşı karşıya kaldıklarını sanıyor. Aşık kendi yolunun yolcusu olarak seyrederken belki günaha da girer, girebilir; ama bu günah, olaya dışardan bakanların ona yakıştırdıkları türden bir günah olmasa gerek.


23 Mart 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Rasim Özdenören

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...