![]() |
![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Terbiyesizliğin mazereti olmazYarım asırlık yakın kültür tarihimiz yüksek tabakanın benimsenecek üstün değer olarak "gayri-İslâmî" bir ruh yapısı türetme çabalarına karşılık aşağı tabakanın üstünlüğe ancak "İslâmî" kalmak suretiyle erişebileceğine olan inancını korumasından doğan sürtüşmesinin tarihinden başka bir şey değildir. Yüksek tabaka şu veya bu sebeple umulan ruh yapısını üretmekte acze düştü. Bu ülkede hem gayri-İslâmi olmanın ve hem de üstün değer taşır bilinmenin imkân dışı sayıldığı apaçık görüldü. Buna rağmen yarım asırlık kültür kavgasını yüksek tabaka bir kez daha kazandı ve "İslâmî kalmak" şiarı aşağı tabakayı sözüne kulak verilebilir bir konuma yükseltmeye yetmedi. Neden? Çünkü Türkiye'deki kültürel zıtlaşmanın ruhu ve lâfzı arasında uyumsuzluk vardı ve kültür taşıyıcılığı yapabilecek güce sahip olanların eli boşken elinde bir şey bulunduran ve bu toprakların en esaslı unsuru olmakla övünenlerin de ne taşıdıklarından haberleri yoktu. Kültürel zıtlaşmanın ruhu dediğimiz şey Türklerin bir millet olma zarureti ile Türklerin hali hazırda bir millet oldukları gerekçesiyle böyle bir zaruretten bahsetmenin saçmalığı arasında gidip gelen şeydi. Kültürel zıtlaşmanın lâfzı ise ideolojiler ve basmakalıp fikirler arasındaki sidik yarışına müteallikti. Kültür çeşitliliği her ne kadar siyaset malzemesi yapıldıysa da kültürel zıtlaşmanın ruhu da lâfzı da siyasetin dışında tutuldu. Yarım asır boyunca Türk siyaseti Türkiye'nin bir vatan oluşundan doğan metafizik gerilime dirsek çevirdi ve söylemi nihaî olanlara ilişkin zevâtın siyasete davet edilmeleri şöyle dursun, siyaset sahasına sadece "benden sonra tufan" diyenlerin girmesine izin verildi. Kültürel "blöf" tuttu. Eli boş olanlar kazandı. Elinde "floş ruayyal" bulunduranlar kağıtların sıralanmasındaki anlamı çözemedikleri ve neyi neyin ardına yerleştireceklerini beceremedikleri, bilmedikleri için oyundan kaçtılar, resti göremediler. Neden İslâmiyet'i öneren kesim baskın çıkmadı? Çünkü hesaplarında neyi önerdilerse ona liyakat kesb etmenin bir yeri yoktu. Asırlar boyunca inkıyat ettirilmelerine yol açan kültür ve itikat yapısını İslâmiyet sanma yetersizliği onları nereye kadar götürebilirse oraya kadar gittiler. Orası Türkiye'ye ve Türklere mahsus bir yer miydi? Bu sorunun sorulmasına sebep olacak bir terbiyeden geçmedikleri göz diktikleri, ele geçirmeye çalıştıkları şeylerden belli oluyordu. Müslümanlar şartların zorlaması sebebiyle gayri-Müslimlerden "emân" dileyebilirlerdi; fakat onların gayri-Müslimler karşısında "zimmî" benzeri bir statü sahibi olmaları düşünülemezdi. Bu işin sonu nereye varacak? Birisi bana bu soruyu soracak olsa ona cevabım yine bir soru olurdu. Senin böyle bir soruyu sorma liyakatin var mı?
iozel@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|