![]() |
![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Rauf Tamer temize çıktıBir süre önce, bir arsa ihtilâfı iddiasıyla, Egebank'ın sahibi Murat Demirel'den 1 milyon dolar aldığı ileri sürülen Rauf Tamer, gazetelere bir açıklama göndererek bazı sorular sormuştu: "Hangi arazi işini hal'etmişim? Kiminle kimin ihtilâfını çözmüşüm? Tapu kimdedir? Araştırmacı gazetecilerin soruları cevaplandırarak inceleme yapmasını beklerdim. Ama tersine, suçsuzluğumu ispatlamak bana düştü." Sorularıyla ve gazetecilere gönderdiği nazik sitemle, Rauf Tamer mesleğimizdeki bir çarpıklığa da parmak basmış oluyordu. İftira kuryeleri
Sözde "araştırmacı gazeteciler" çamur atacak; sonra iddiaların muhatabı olan kişi, üzerindeki pisliği temizlemeye, suçsuz olduğunu ispat etmeye çalışacak. Andıçların ortaya çıkmasıyla, konu kısmen aydınlandı. Gerçi Rauf Tamer'in kamuoyunda itibarsız hale getirilmesi için, bir andıç hazırlanmış değil. Ama belli ki, iftira kuryeliğine alışanlar, her sahada ve herkesle ilgili olarak itiyatlarını sürdürüyorlar. Olayı Emin Çölaşan başlattı. Hadiseyi şık giyimli birisinden duyduğunu iddia ederek, bir gazetecinin Murat Demirel'den 1 milyon dolar aldığını yazısında belirtti: "...Şık bir bey gazeteye geliyor ve anlattıkça anlatıyor. Sonra sıra bir başka olaya geliyor: 'Bundan yaklaşık iki yıl kadar önce, ünlü bir gazetecinin İstanbul'daki evine çantayla nakit 1 milyon dolar para gönderildi. Bu gazeteci, Marmara'da büyük bir arazi ihtilâfı konusunda Murat'a yardım sunmuştu. Evine önce bir çiçek ve çikolata gönderildi. Kendisi banyoda olduğundan, bunları kapıda eşi aldı. Birkaç gün sonra para hazırlandı ve Ender isimli koruma ile gazeteciye çantayla teslim edildi. Bu olayı hem Ayhan Tatlıgil, hem de sekreter Yasemin Göktürk bilirler." (10 Ekim 2000 - Hürriyet) Yazılıp, çizilenler
Gerçi Emin Çölaşan, makalesinde hiçbir isimden bahsetmiyordu ama, her sorana "Rauf Tamer"in adını veriyordu. Hatta, İçişleri Bakanı Sadettin Tantan bile, Rauf Tamer'in ismini, gazeteciler arasındaki bu dedikodudan öğrenmişti. Oysa Çölaşan, Rauf Tamer'in adının Tantan tarafından da teyid edildiğini söylüyordu: "...Dün gazeteci bir arkadaşım arıyor: 'Ünlü gazetecinin evine çantayla 1 milyon dolar götüren koruma Ender'i bulduk ve bize tanıkların önünde bu olayı doğruladı' diyor. Dün İçişleri Bakanı Sadettin Tantan arıyor ve kendisine soruyorum: 'Sizdeki gazetecinin ismi şu mu? Aynı ismi mi biliyoruz?', 'Evet, o' cevabını veriyor." (11 Ekim 2000- Hürriyet) Çölaşan'ı arayarak Ender Keskin'den bahseden kişinin Uğur Dündar olduğu bilahare ortaya çıktı. Çünkü, Dündar, Ender Keskin'i Star Haber'e çıkarttı; onu, paranın kendisine gönderildiğini söyleyen işadamı Mete Has ile yüzleştirdi. Ender Keskin parayı Mete'ye değil, bir kadına teslim ettiğini belirtti. Böylece Mete Has'ı yalanlayarak, parayı alanın, Rauf Tamer'in eşi olduğunu ihsas etti. Emin Çölaşan, Mete Has'ın açıklamasını tatmin edici bulmadığını, alaycı bir üslupla köşesine yansıttı: "İşadamı Mete Has beyefendi, ünlü gazetecinin yakın arkadaşı imiş. Bir gün onun evine akşam yemeğine davet edilmiş. Kendi anlatımına göre, saat 17'de eve damlamış. Yani en az üç saat öncesinden! O gün işi de yokmuş, elini çabuk tutmuş! Ya da saati çok ileri gidiyormuş. Rastlantı bu ya! Eve gitmiş ama ünlü gazeteci ortada yok! Rastlantı bu ya! Rastlantı bu ya, tam o sırada, Murat Demirel'e bir adayı satmak üzereymiş. Arazide ortak olacaklarmış. Murat'ın da o gün kaparo bedeli 650 bin doları hem de çantayla göndereceği tutmuş. Rastlantı bu ya. Zil çalmış, kapıyı ünlü gazetecinin garsonu açmış. İşadamı Mete Has beyefendi kapıya çağrılmış ve Murat'ın koruması, elindeki 650 bin dolarla dolu çantayı kendisine vermiş. Parayı oracıkta saymış, sonra dalgınlığına gelmiş, çantadaki serveti arabasına bırakmış! Yani çantayı eve bile sokmamış. İyi ki arabalı soyup parayı götürmemişler. Oracıkta makbuz bile imzalamış. Sonra arazi işi yatınca makbuzu Murat'tan geri almış. Önceki gece televizyonda Uğur Dündar'a 'makbuzu kaybettim, bulursam getiririm' derken, Reha Muhtar'a ise 'yırtıp attım' demiş. Herhalde dalgınlığa gelmiş. Koskoca işadamı Mete Has beyefendi, kaparoyu alacağı gün banka hesap numarasını da muhtemelen unutmuş. Bu yüzden parayı çanta içerisinde istemiş. Hem de kendi evine, bürosuna falan değil, akşam yemeğine üç saat erken gittiği (!) ünlü gazetecinin evine! Rastlantı bu ya." (15 Ekim 2000 - Hürriyet) Demirel'in mektubu
Rauf Tamer, araştırmacı gazetecilerin yapması gerekeni yaptı. İşini kendisi takip etti ve Mete Has ile Murat Demirel'in arsa alışverişini belgeleyen mektubu temin etti. Demirel mektubunda Mete Has'ı teyid ediyor ve gönderdiği 650 bin dolarlık kaparoyu kabul ediyor. Rauf Tamer'in ismini ortaya atanların, önce, Marmara bölgesindeki arazinin kime ait olduğunu ve ihtilâfın kiminle çözüldüğünü araştırmaları gerekmez miydi? Diyorum ya "andıç kuryeleri" ona buna çamur atmakta üstaddır. Fazla ince eleyip sık dokumadan, her nevî iftirayı süratle okurlarına yansıtırlar. Ama benim asıl sözüm bunların patronlarına. Gazetelerini, bu müfteriler yüzünden bir küfürnameye dönüştürdüler. Herkesin itibarıyla oynaya oynaya, kendilerinin de, mesleğimizin de itibarını yok ettiler. Her gün yüklendikleri vebal, aldıkları beddua da işin cabası. Çamur at izi kalsın
Rauf Tamer, şanslıydı; kısa sürede üzerine atılan çamuru temizleyebildi. Ondan daha az şanslı olanlar var. Tamer gibi, tesadüfen hedef olmadıysanız ve andıç adı altında yürütülen psikolojik savaş gereği saldırıların muhatabıysanız, müfteri gazeteciler bir türlü yakanızı bırakmaz. İftiranın, çirkin sözün biri biter, diğeri başlar. Patronları, 10 milyarlarca lira tazminat öder. Bunlar ise, hiçbir açıklamanızı yayınlamadan, düzeltme yapmadan, küfür etmeğe devam ederler. Başka bir ülkede olsa, meselâ Cengiz Çandar ve Mehmet Ali Birand gibi suçsuz insanların aleyhine böylesine düzmece bir yayın yapanların meslek hayatları sona ererdi. Çok şükür imdada, banka operasyonu yetişti de, bir nebze iplikleri pazara çıktı. Andıç olayı da, alçakların deşifre edilmesine yardım etti. Ama halâ pişkin kelleler görevlerinin başında; bankalarını kurtarmak için hizmete âmade bekliyor. Rauf Tamer, kendini temize çıkardı. Ama ya, ailesiyle, yakınlarıyla, oğlu Emir'le birlikte çektikleri. Babıâli, sahayı boş bulup, kural tanımadan at koşturan bir patrondan kurtuluyor. Etibank skandalı onu silip süpürecek... Basın dünyasının esenliğe kavuşması için, darısı diğerinin başına. Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner. Hayatımız boyunca, hesabın döndüğüne çok kere şahit olduk. Hele bu kadar vebal alanlar, uzun süre ayakta kolay kolay kalamazlar. Kırmızı smokinli adam
Şu kırmızı smokinli adamın hikâyesini bir kere daha anlatalım: Önemli bir davet... Sonradan görmüş bir patron; üzerinde kırmızı smokini, dikkat çekmeğe çalışıyor. Kırmızı smokinlinin gözüne kır saçlı biri ilişiyor. Herkes o kişiyi dikkatle ve saygıyla dinliyor. İlgi odağı olan o adamın üzerindeki smokin eski püskü. Bizim kırmızı smokinli, kıskançlıkla grubun yanına yanaşıyor ve kır saçlı adama hitaben diyor ki: "Sizin de smokininiz ne kadar eski." Bu sözlerin muhatabı, yavaşça başını döndürüp sesin geldiği istikamete bakıyor; kırmızı smokinliyi şöyle bir süzüyor ve cevabı yapıştırıyor: "Eski... Çünkü ben eskiden beri smokin giyerim." Basın, bir kamu görevi olduğu için, "kırmızı smokinliler" daha fazla göze batıyor. Onların sayısı azaldıkça, gazetelerin, aşınan güven duygusunu inşa edeceklerine ve itibar kazanacaklarına inanıyoruz.
nilicak@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|