YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Bilişim'den
Dizi...

  Arşivden Arama

 

 

Oruç, adın ölüm olmasın...

Ölüm orucu 40. gününde... Biz burada Ramazan'ın bereketiyle bereketlenip nurlanırken, erken günahı "yaşanabilir bir dünya istemek ve bu uğurda ideolojik mücadele vermek" olan insanlar cezaevi köşelerinde sessiz sedasız ölümü bekliyor.

Akıllı olsalardı.

Yapmasalardı.

Bu işlere bulaşmasalardı.

Bulaştılar bir kere...

Kaba saba, acemice, kör kör gözüne parmağım yöntemlerle, hiç de gereği yokken kalkıştıkları "dünyayı değiştirme" ameliyesi hep "ölüm" olarak döndü. Ama bu, bir "inanç" ve "tercih" sorunudur... Bize ne, kime ne?

Çok bir şey de istemiyorlar aslında.

F Tipi Hücre Cezaevi uygulamasından vazgeçilsin.

Cezaevlerinde sistematik işkenceye son verilsin.

İşkenceciler yargılansın.

DGM'ler kapatılsın.

Hem, niçin DGM?

Devletimiz kendisini vatandaşına karşı "güvenlik"te hissetmiyor mu ki, bir tür "korunma" refleksiyle, sadakatından kuşku duyduğu insanları bloke edecek cezalandırma mekanizmaları oluşturuyor?

Suçlu devletlerin refleksi değil midir bu?

Gerçi, Türk yönetici sınıfı, ikide birde DGM'lerin "devrim yasaları"yla irtibatlı olduğunu, "Cumhuriyet"le birlikte ihdas edildiğini, dolayısıyla meşru sayılması gerektiğini öne sürer ya, devrim yasalarıyla irtibatlı olması, onu "hukuken" meşru kılmıyor.

Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, 21. yasama döneminde gerçekleştirilen iki anayasa değişikliğinden sonra, kendi ifadesiyle, "12 Eylül'ün izlerini silmek için" bir dizi çalışma başlatmıştı:

Temel hak ve özgürlükler "çağdaş demokratik bir anlayışla" düzenlenecek, yargı bağımsızlığı tam olarak gerçekleşecek, milletvekili dokunulmazlığı sınırlandırılacak, 12 Eylül döneminde çıkarılan antidemokratik yasalar ve darbecileri koruyan geçici 15. madde kaldırılacak, ceza ve tutukevleri ıslah edilecekti.

Hikmet Sami Türk "beyefendi" bir insandır.

Hassastır.

Duyarlıdır.

Ama, bu işlerin adamı değildir.

Çünkü, bu ülkede yargı bağımsızlığı, yargı mensuplarının özlük haklarını düzenleyen yasaların "bir an önce" Meclis'ten çıkarılması; ceza ve tutukevlerinin ıslahı da, ülkenin baştan başa Özel F Tipi Cezaevleri'yle donatılması anlamına geliyor.

Zatıdevletlilerinin 28 Şubat'ın "brifingler serisi"ne, Auschwitz ve Theresienstadt benzeri cezaevi uygulamalarına itirazı olmadığına göre...

Evet, DGM'ler kapatılmalı.

Sistematik işkenceye son verilmeli.

Hücre uygulamasından vazgeçilmeli.

İnsanlar ölmemeli.

Temel hak ve özgürlükleri çağdaş demokratik bir anlayışla "yeniden düzenleyeceklerini" söyleyenler, devletten eman dilemiş insanlara yapılan işkenceleri de artık gündemlerine almalı, alabilmeli.

Bunun için anayasa değişikliği gerekmiyor.

Biraz sağduyu...

O kadar!


28 KASIM 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Mehmet Ertuğrul YAVUZ

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...