YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Gündem

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan

  Arşivden Arama

 


Liderlik Çok büyük sorumluluk

Arkadaşlar benim aday olmamı çok uygun gördüler. Şüphesiz ki bu ağır görevi üstlenmek benim için büyük bir şeref.

 

Fazilet Partisi sizce 28 Şubat'la birlikte güvenilirliğini kaybetti mi?

28 Şubat birçok şeyi değiştirdi, evet. Bir darbe, bir müdahale değildi ama Cengiz Çandar'ın söylediği gibi, bir postmodern darbe olarak ortaya çıktı.1980 ihtilali bir darbe şeklindeydi. 28 Şubat, bu anlamda tankların sokağa çıktığı bir darbe değildi belki ama, sistemde revizyon amaçlayan bir girişimdi. Eğitim sisteminde köklü değişiklikler oldu. İmam Hatip Liseleri'nin kapatılması, meslek okullarının kapatılması... Bu süreç içerisinde Refah Partisi kapatıldı. Hakimler, yüksek yargının üyeleri, demokratik bir ülkede görülmeyecek şekilde askeri karargahlara davet edildiler. Burada brifingler verildi. Bunlar Türkiye'de bir "de facto (fiili)" unsur olarak ortaya çıktı. Refah Partisi'nin kapatılması sürecine dikkatlice bakıldığında demokratik hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmayacak bir süreç takib edildiği görülür. Bu süreçten sonra ortaya çıkan siyasi boşlukta Fazilet Partisi kuruldu. Ben bu süreçte halkın olup bitenleri tasvip etmediği kanaatindeyim. Ama halkımız, -en azından kendi seçmenimiz- riski çok az olan metodlarla reaksiyon gösteriyor.

28 Şubat'ı destekledikleri için mi reaksiyon göstermedi ?

Hayır hayır, hem genel olarak halkımız, hem de özel olarak bizim seçmenimiz, 28 Şubat'ı deşifre etti. Halk 28 Şubat'ı asla desteklemedi. Doğrusu bunu bizler kolaylaştırdık.

Yani reaksiyon göstermelerini mi engellediniz ?

Bir anlamda öyle. Provokasyonlara karşı tedbirli olunması konusunda ikaz ettik. Belki yüzbinlerce insanın biraraya gelerek tepki göstermelerini sağlayabilirdik. Biz dikkatli davrandık, seçmenimizi dikkatli davranmaya çağırdık.

O zaman seçim sonuçları ne manaya geliyor? 28 Şubatçılar birinci oldu, siz üçüncü oldunuz.

Halk riski az olan bir metodla reaksiyon gösterme alışkanlığı içinde olduğu için bunu seçimlerde gösterdi. Bizim seçim öncesi birçok taktik yanlışlarımız vardı. Bunlara girmek, geçmişi irdeleyen bir durumda olmak istemiyorum doğrusu.

Neden? Geçmişteki hataları görmek insanı doğruya götürebilir.

Haklısınız ama, böyle bir üslubu geliştirmek istemediğim için girmek istemiyorum. Bizim o dönemde gösterdiğimiz strateji yanlışlıkları toplumda, geniş halk kesimlerinde büyük bir demoralizasyona sebep oldu. Ve bunun neticesidir ki seçimlerde halkın çok büyük bir kesiminin gönlü bizde olmasına rağmen oyları bizde olmadı.

Bu güveni oluşturan da, ortadan kaldıran da partinin kendisi değil midir ?

Tabii. Dediğim gibi stratejik yanlışlıklar oldu. Küskünler meselesi bizim seçimlere iyi hazırlanmamızı engelledi. Dolayısıyla çok etkili bir seçim kampanyası yürütemedik. Halkın gönlünü yakalayan, "hah işte bizim istediğimizi söylüyorlar" dedirtebilen bir seçim kampanyası ortaya koyamadık. Bu sandıkta çok açık bir şekilde ortaya çıktı. Halk aslında bu fırsatı bekliyordu. Halk 28 Şubat sürecinde yapılanları onaylamadığını riski az olan bir metodla, oyuyla gösterecekti. Ama biz halka bunu gösterme fırsatı veremedik.

Daha önce size yönelen oylar sizden umudu kesince MHP'ye kaydı.

Bizim yanlışlarımız ve eksikliğimizden oldu bu. Bunun da açık delili şudur; aynı sandıkta halk belediye başkan adaylarımıza % 25 oy verirken, milletvekillerimize % 15 oy verdi. Dolayısıyla halkın duyguları değişmedi. Halkın halkın yanlışları ve doğruları tesbitindeki ölçüler değişmedi.

Mağduriyet bazen bir siyasi parti için avantaj değil midir ? Üstelik halk -sizin ifadenizle- 28 Şubat'ı da desteklemiyorken.

Haklısınız, evet aslında bu mağduriyet seçim öncesi çok büyük bir avantajdı. Refah Partisi'nin kapatılması, Sayın Erbakan'ın yasaklı hale gelmesi, Tayyip Erdoğan'a yapılanlar.... Belediye başkanlığından alınarak cezalandırılması... bunlar aslında çok büyük bir avantajdı. Haksızlıklara karşı kamu vicdanı tepkisini gösterecekti. Biz bunu çok iyi kanalize edemedik.

Parti içerisinde değişimi isteyen yenilikçi kanadı temsil eden bir şahsiyet olarak kabul ediliyorsunuz. Değişim, yenilik gibi kavramlar sizin için ne anlam ifade ediyor?

Aslında bize bazı arkadaşlar yenilikçi derken herhalde bazı düşünce, anlayış, mantalite farklarından hareket ediyorlar. Yoksa biz bu akımın içinde doğduk ve burada siyasete devam ediyoruz. Bu siyasi akımla birlikte siyasete başladık. Gelenek açısından bakarsanız, bu gelenek ne zaman başladıysa biz de o zaman başladık. Ama farklılıklar var tabii..

Nedir o farklılıklar ?

Herhalde şu. Biz parti içerisinde kendi kendimizi öz eleştiriye tabi tutabiliyoruz. Yani yasal kurumlarımızda, kendi yasal organlarımızda kendimize göz atabiliyoruz. Öz eleştiride bulunabiliyoruz. Kendimizi sorgulayabiliyoruz. "Gelecekle ilgili yeni politikalar, yeni vizyonlar, yeni ufuklar çizelim" şeklindeki konuşmaları çok rahatlıkla yapabiliyoruz.

Bir partinin sıçrama yapması için öz eleştiri belki iyi bir başlangıç ama yeterli değil. Özeleştiriyi yaptıktan sonra belirlenen yeni hedefleri gerçekleştirebilmek de önemli.

Evet. Sadece öz eleştiride kalırsanız hizipçilik başlar ve onun neticesi çok kötü olur. Elbette biz kendi organlarımızda neler yapmamız gerektiğini de konuşuyoruz. Benim en çok altını çizdiğim şey, reel politikaya çok önem vermek. Yani realist olmak zorundayız. Olup bitenleri, çevremizde, ülkemizde, dünyada olup bitenleri çok iyi bir şekilde algılamak zorundayız. Bunu yapmazsanız istediğiniz kadar "ben doğruyu söylüyorum" deyin, bir statüko oluşmaya başlar. Statüko da uzun süre devam edemez.

Fazilet Partisi'ni tekrar birinci parti haline getirmenin pozitif bir değişimle mümkün olabileceğini mi anhatmaya çalışıyorsunuz ?

Öyle diyebiliriz. Çünkü böyle bir ortam içerisinde siz eğer çok eski metodlarınızı bugün aynen tatbik etmeye kalkarsanız, o zaman o statüko haline gelebiliyor ve siz devre dışı kalabiliyorsunuz. Hareket devam ediyor, dünya ve ülke değişiyor, siz bunun dışında kalabiliyorsunuz. Reel politikayı çok iyi takib etmek, realiteyi çok iyi görmek lazım. Tüm bu değişimi, halktaki çevredeki değişimi çok iyi şekilde algılamak lazım. Ve buna göre kendinizi tabiri caizse güncelleştirmeniz gerekir. Bunu yapmak demek kesinlikle ilkelerinizi değiştirmek anlamına gelmez. Kimliğinizi, ilkelerinizi muhafaza edip bunları anlatabilir hale gelmeniz gerekiyor. Yoksa bu doğruları sadece muhafaza edersiniz, sadece "bunlar doğru" dersiniz, olduğunuz yerde kalırsınız.

Fazilet Partisi Genel Başkanı olmak çok önemli bir görev.. Arkanızda milyonlarca seçmen var. Her ne kadar değişimi temsil anlayışıyla ortaya çıkıyor olsanız da partinin geçmişini de üstlenmiş oluyorsunuz. Genel başkan olursanız, büyük bir ağırlık yükleneceksiniz. Bu ağırlığı taşıyabileceğinize inanıyor musunuz?

Şüphesiz ki çok büyük bir sorumluluk bu. Buna başka partilerde görülmeyecek şekilde karar verdik biz. Siyasi geçmişimizde de bu tip kararlar alındığı nadirdir doğrusu. Fazilet Partisi içerisinde kongre sözkonusu olunca, "Genel Başkanımız Sayın Recai Kutan devam edecek mi?" sorusu sorulmaya başlandı. Daha sonra aday olduğunu ilan etti. Grup başkanvekilimiz Bülent Arınç bey çok açık bir şekilde aday olduğunu ilan etti. Başka arkadaşların da ismigeçti. Diğer partilerde görülmeyecek şekilde bunlar Genel Başkanımıza sorulduğunda o çok büyük bir olgunlukla hepimizin ismini zikretti. Bu olgunluk ve zenginlik Fazilet Partisi'ne has bir şey. Başka partilerde bu olgunluğu ve zenginliği göremezsiniz, genel başkandan başkasının adı akla gelmez . Böyle bir ortamda tabii ki arkadaşlarımızla istişare ederek hepsinin katılımını alarak bir neticeye vardık. Bülent Arınç ve Abdüllatif Şener beyler aday olmaktan vazgeçtiler. Arkadaşlar benim aday olmamı çok uygun gördüler. Kamuoyunda böyle bir teveccüh de vardı. Dolayısıyla benim adaylığım bu şekilde ortaya çıktı. Şüphesiz ki bu ağır görevi üstlenmek benim için büyük bir şeref. Benim birinci hedefim, - eğer delegelerimiz beni genel başkanlığa layık görürler ve seçerlerse- partimizi bugünkü durumdan daha iyi bir duruma getirmektir.

Bunun için malzeme olarak ne var elinizde?

İlkelerimiz var. Temel ilkelerimizin doğru olduğuna ve bunlarla halk ortalamasının büyük bir kısmını temsil ettiğimize inanıyorum. Problemi, "temsilde yetersizlik"te görüyorum. Bunu başarmak için neleri yapmak gerekir? Önce tabii karar mekanizmaları oluşurken, karar mekanizmalarına katılanların gerçekten "nitelikli ve yeterli" insanlar olması gerekir. Sadece isim olarak orada olan ve sadece söylenenleri, verilen kararları onaylayan arkadaşlar değil, kararın alınmasına katkıda bulanacak arkadaşlar olmaları gerekir. Ayrıca bu partinin içerisinde, sadece profesyonel politikacılar değil, aynı zamanda uzmanların da bulunması gerekir. Benim şu anda gördüğüm en büyük noksanlık bu. Yeteri kadar uzman çalıştırmamak ve bu birikimden istifade etmemek.

Bu yeterli mi? Açık ve net olmak, tutarlı olmak. Bunlar önemli değil mi ?

Elbette çok önemli. benim zaten varmak istediğim nokta bu. Elbette bu söylediklerimle birlikte açık ve net olmak, tutarlı olmak da gerekir. Bugünkü politika sahnesinde açık, net ve tutarlı olmak zorundasınız. Halkımız çok akıllı ve her şeyi açık ve net biçimde görüyor, anlıyor. Ben de doğrusu bizim Türkiye'den ve dünyadan saklayabileceğimiz hiçbir şeyimizin olmadığına inanıyorum. Ben düşüncelerimi, fikirlerimi açık ve net bir şekilde savunabilmeliyim.

Fazilet Partisi Recai Kutan döneminde bu açıklığı gösterebildi mi?

Biz bu açıklığı göstermeye çok gayret ettik ama bu güveni tam olarak veremedik. Hz. Mevlana'nın; "Ne dediğin değil nasıl anlaşıldığın önemli" diye bir sözü var. Biz aslında bütün arkadaşlarımla, genel başkanımızla doğru şeyleri söylüyoruz. Ama metodoloji, üslup, tavır öyle farklı oluyor ki karşı tarafta doğru algılanamıyor.

Doğruyu doğru yerde, doğru zamanda, doğru biçimde dile getirebilmek de önemli. Etrafımızda yanlışı doğru biçimde söyleyenler var. Sesleri işitiliyor onların. Doğruyu yanlış söylediğiniz zaman, doğrunun da bir kıymeti kalmıyor.

Çok doğru söylediniz. "Evet arkadaş ben doğruyu söyledim, Hak olanı söyledim" demekle mesuliyetten kurtulmuyorsunuz. Doğru olanı, öyle bir şekilde söylersiniz ki o mağlup olursa, onun mesuliyeti sizin üstünüze gelir.

Reklamcılıkta bir ürünü tanıtırken ne söyleyeceğiniz kadar, nasıl söyleyeceğiniz de önemli. Fazilet Partisi'nin böyle bir yöntem yanlışlığı var galiba.

Evet var. Bu da açıkça görülüyor tabii ki. Bir güven bunalımı var doğrusu. Yeni bir güven inşa etmemiz gerekiyor. Bunu söylerken eksikliği ve noksanlığı sorgulamak amacıyla söylemiyorum. "Daha iyi nasıl yaparız? Daha iyi nasıl oluruz? Daha güçlü nasıl oluruz?" arayışıyla çıktık ortaya. Takib ettiğimiz metod da bu. Şeffaflık, söylediğimiz sözün arkasında durabilmek ve haklı olduğumuz yerde sonuna kadar direnebilmektir metodumuz.

 

Yarın : "Tavizci değil realistim"


Kağıda basmak için tıklayın.


Fazilet Partisi'nde birbuçuk ay sonra kongre var. Genel Başkan Recai Kutan rahat ve iddialı. Diğer aday Abdullah Gül, parti içinde yenilikçi ve değişimci dalgayı temsil ediyor. Fazilet Partisi'nin kendisini yeniden gözden geçirmesinin kaçınılmaz olduğunu, yeni bir söylem geliştirmeden siyaset sahnesinde iddialı bir konuma gelinemeyeceğini ileri sürüyor Sayın Abdullah Gül. Tabii Sayın Gül'ün üzerinde durduğu ve en çok önem verdiği konulardan biri de, Fazilet Partisi'nin açık, net ve tutarlı bir parti görünümüne kavuşması. Besbelli genç başkan adayı, partinin şu anki durumundan rahatsız. Abdullah Gül ile ilgili, bir parti hareketini sürükleyemeyeceği, karizmatik bir kişiliğe sahip olmadığı şeklinde bazı kanaatler de var. Hatta Sayın Gül genel başkan olsa bile bunun birkaç yıl sonra, Recep Tayyip Erdoğan'ın siyaset yasağının kalkmasıyla birlikte sona ereceği ileri sürülüyor. Abdullah Gül ile bütün bunları ayrıntılı bir şekilde konuştuk. Biz sorduk, Sayın Gül büyük bir içtenlikle cevap verdi.

Erbakan Aramızda Ayırım Yapmaz
Milli Nizam Partisi'nden itibaren bu hareketi sürükleyen Necmettin Erbakan gibi bir faktör var. O neler düşünüyor, sizin parti içindeki değişim çabalarınızı nasıl değerlendiriyor?
Bu çok sorulan bir soru. Bizim Erbakan'la ilişkilerimizin seyrinde anormal bir durum yok. Erbakan'ın Milli Nizam Partisi'nden günümüze kadar, bu siyasi hareket için taşıdığı önem bellidir. Kalkıp "Sayın Erbakan'la ilişkimiz yok" desek, bu da zaten inandırıcı olmaz ve partinin tutarlılığı zedelenir. Tabii ki ilişkilerimiz var kendisiyle. Ama bir gerçek daha var ortada ve bu gerçek demokrasiye yakışmıyor; Sayın Erbakan ne yazık ki siyasetin dışında kalmıştır. Haksız baskılarla karşı karşıyadır. Altı-yedi senelik kasetler ortaya çıkarılıyor, trilyonluk davalar açılıyor. Bunlar, normal hukuk prosedürleri zorlanarak açılan davalardır. Şimdi bu şartlar altında Sayın Erbakan'ın bu işlere direkt olarak katılıp katılmayacağını konuşmayı da doğru bulmuyorum. Ama şunu söylemek isterim ki Sayın Erbakan bu partinin büyümesini, arkadaşlarının ve siyasete kazandırdığı partililerin başarılı olmasını ister. Aramızda bir ayırım yapmayacaktır, çünkü hepimizin kendisiyle çok yakınlığı oldu, birlikte çalıştık. Bu işi kırıp dökmeden ve başka partilerdeki gibi tatsızlıklara yol açmadan yapmamızı ister Sayın Erbakan.

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV


Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED
Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...