YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan

  Arşivden Arama

 

 

İmza

 
Dünkü oylama, Süleyman Demirel'in, cumhurbaşkanlığındaki süresiyle ilgili tartışmaya nokta koydu; ancak şu günlerde verdiği mesajlardan biliyoruz, kendisi Güniz Sokak'taki evine dönüp tavuk yetiştirmeyecek...

 

Cumhurbaşkanı seçimi sürecini başlatacak anayasa değişikliği çekişmesi nihayet sona erdi. Neyin olamayacağını hep birlikte gördük, şimdi sıra neyin olabileceğini araştırmakta... Ancak, geçmişin defterini tam kapatabilmemiz için, şu son haftayı meşgul eden 'imzanın arkasında durma' konusuna ciddiyetle eğilmemiz gerekiyor...

Anayasada, anayasa değişikliğini zorlaştırmak için grup kararı almayı yasaklayan, oylamada gizlilik esası getiren bir sistem öngörülmüş. Hükümeti oluşturan partiler, buna rağmen, değişiklik teklifini imzaya açtılar. Parti liderlerinin baskısıyla teklife imza koyan bazı milletvekillerinin Meclis'teki oylamada farklı davrandığı ortaya çıkınca başladı "İmzanın arkasında durma edebiyatı"... Başbakan, "Milletvekillerinin imzalarının arkasında durması Meclis'in onurudur" derken, görev süresi uzatılmak istenen Cumhurbaşkanı da, "Bu iş benim dışımda; bütün istediğim milletvekillerinin imzalarının arkasında durması" demeyi tercih etti...

İnsanın verdiği sözde durması gerçekten de önemli. Ancak, bizim toplumumuzda, en zor bulunan tür, özellikle son zamanlarda, sözünün eri insanlar olmaya başladı. Sözün bir değeri kalmadığı gibi, atılan imzalar da bir anlam taşımıyor. Mahkemelerde çek-senet dâvâlarından geçilmemesi de bu yüzden... Kalem erbabı bile yazdığının ardında duramıyor; ünlü yazarlarımızın çizgileri sınamaya gelmeyecek kadar eğri-büğrü... Dün ak dediğine bugün kara diyenler köşe başlarını kapmışlar; yarına en iyi uyumu onların sağlayabileceği düşündüldüğü için her zaman el üstünde tutulan yine onlar...

Ancak, 'imza edebiyatı' üzerinde en fazla nefes tüketen iki siyaset adamına baktığımızda görülen de pek farklı değil. Süleyman Demirel ile Bülent Ecevit, kırk yıllık siyasi hayatlarında birbirine taban tabana zıt iki politikacı görüntüsü çizdikten sonra, bugün, kaderlerini birbirlerine bağlamış durumdalar. Demirel'in "Dün dündür" felsefesi esasen meşhur, Ecevit'in Tagorizmi de 'değişikliğe açık olma' anlamına geliyor...

Cumhurbaşkanlığı süresinin uzatılması için attıkları imzanın arkasında durmalarını milletvekillerinden bekleyen Demirel'in kendisi geçmişte attığı imzalara sahip çıkıyor mu? Son üç-beş yıllık performansın sahibi Demirel ile, meydanlarda "Nurlu başbakan" sloganları attıran Demirel aynı kişi olabilir mi sözgelimi? 28 Şubat sürecinde İmam Hatip okullarının kapatılması için canla başla çalışan Demirel, geçmişte o okulların sayısını artıran, din eğitimini yaygınlaştıran kararların altında kendi imzası bulunduğunu hatırlıyor mu acaba? Ya da şöyle sorayım: Yıllarca onu omuzlarında taşıyarak Çankaya Köşkü'ne kadar çıkaran kitleler için "Demirel" dendiğinde akla gelen bugünkü Demirel mi?

Dünkü oylama, Süleyman Demirel'in, cumhurbaşkanlığındaki süresiyle ilgili tartışmaya nokta koydu; ancak şu günlerde verdiği mesajlardan biliyoruz, kendisi Güniz Sokak'taki evine dönüp tavuk yetiştirmeyecek... 76 yaşında olmasına rağmen, günlük siyasete yeniden dönmesi ve başına geçeceği bir parti arayışına girmesi bekleniyor Demirel'in... Onun başına geçeceği parti acaba ne tür bir parti olacak?

Mehmet Altan gelmiş geçmiş hükümetlerin programları konusunda uzmandır, ondan rica etsem de, bana, altında "Başbakan Süleyman Demirel" imzası bulunan, mâneviyat ve milliyetçilik kokan program maddeleri mi çıkarsa... Ya da, Ahmet Taşgetiren'den, Demirel'in Köprü dergisi çevresine verdiği beyanlardan bir demet hazırlamasını, Nazlı Ilıcak'tan yasaklı Demirel'in Zincirbozan'dan yazdığı özgürlükçü mektuplardan örnekler sunmasını mı istesem... Bunlara hiç gerek yok aslında; halktan oy toplama derdine düştüğünde son yedi yılını unutturmaya çalışacak yepyeni bir Demirel portresiyle karşılaşacağımızdan eminim...

İmzasına sahip çıkan insan kıtlığı çekilen bir coğrafyada, bu noktada kimseleri hesaba çekebilecek durumda bulunmayan politikacıların, başkalarına dönerek "İmzanıza sahip çıkın" demelerini anlamak gerçekten kolay değil. Atılan imzaların bir değeri bugüne kadar hiç oldu mu ki?

Acaba, Demirel ve Ecevit için (hatta, bugüne kadar onlara karşı siyasi mücadele verdiğini sandığımız, şu sıralarda sergiledikleri birliktelik manzarası göz yaşartan başkaları için de), çok daha önceleri, işin en başında, -belki politikaya bile girmeden önce- bir yerlere atılan ve bugüne kadar asla dönülmeyen, sürekli sâdık kalınan bir başka imza mı söz konusu?

Artık vakitleri var; bu soruya altına imzalarını koyacakları bir metinle cevap vermelerini bekleyebiliriz.


6 Nisan 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Fehmi Koru

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...