YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Nisan Süryanice imiş

Ben bilmezdim Süryani nedir, kimdir?

İlkin Sezai Karakoç'un o destansı eserinde, Taha'nın Kitabı'nda gördüm onu. Doktorun karşısında Taha soruyordu: "Afedersiniz doktor, siz süryani misiniz" Doktorun parantez içindeki cevabı: "Hayır ben süryani değilim ama arkadaşım süryani" idi. Hıristiyanlığın ve İncil'in nasıl yozlaştırıldığına ilişkin dizelerin arasında Taha aynı soruyu bir kez daha soruyor ama bu kez "Yani eski bir süryani" açıklamasını da ekliyordu. Doktorun cevabı değişmiyordu. Taha da sonunda "Ama inandım ki doktorsunuz değilsiniz süryani/Doktorsunuz doktordan başka bir şey değilsiniz yani" diyordu. Bu dizelerden bende kalan izlenim Süryaniliğin Hıristiyanlıkla bağlantılı bir şey olduğundan ibaretti.

Sonraları yurdumuzun güneyinde Mardin dolaylarında Süryanilerin bulunduğunu okuduğum oldu. Deyrizaferan adlı bir tapınakları da varmış. Sayıları pek de çok olmayan Süryanilerin 12 Eylül sürecinde Türkiye'yi terk etmeye başladıklarını, Avrupa ülkelerine sığınmacı olarak gitmeye çalıştıklarını bildiren kimi haberleri okuduğumu ya da radyolardan (yabancı radyo istasyonları olmalı!) işittiğimi hatırlıyorum. Bu haberler bende Türkiye'nin yoksullaşma, yoksullaştırılma sürecinin devam ettiği kaygısını uyandırmıştı yalnızca.

Askerde karşılaştığım bir asteğmenin "Süryani" olduğu söyleniyordu. Adıyla soyadıyla bir "Türk"ten ayırt edilemeyen bu sevimli, sempatik ve geçici "komutan"ın Süryaniliğini açıkça göstermeyişinden, gösteremeyişinden, bu gerçekliğin fısıltıyla dile getirilen bir giz oluşundan üzüntü duymuştum. Bu üzüntüm, bir denetim sırasında asteğmenin, bölük komutanı yüzbaşı tarafından çok yakışıksız ve kaba biçimde aşağılandığını gördüğümde daha da artmıştı. Yüzbaşı, takım komutanı asteğmenin pantalonunun paçasını kaldırarak çoraplarına bakmış, bu çorapların "gayr-ı nizamî" oluşunu bahane ederek bütün bölüğün huzurunda ona olmadık hakaretler etmişti. Bu hakaretler bana (da) ediliyormuş gibi acı duymuştum. Yüzbaşının bu saldırganlığının altında, karşısındaki insanın "Süryani" oluşunun payı var mıdır sorusunu ister istemez sormuştum kendime. Ve bir Türk subayının, örneğin bir Süryani'ye karşı, kendi soydaş ve dindaşlarına davrandığından daha 'iyi' davranması gerektiğini düşünmüştüm. Efendilik, büyüklük, yüce gönüllülük bunu gerektirirdi. Ne olmuştu, nasıl olmuştu da bu erdemlerimizi yitirmiştik? O gün yaşadığım öfke, üzüntü ve utanç; bugün de kanımı beynime sıçratıyor, kalbimi ağrıtıyor, yüzümü kızartıyor.

Bugün öğrendim ki Nisan sözcüğü Süryaniceden gelmiş.

Hoş gelmiş, safâlar getirmiş. Keşke dilimizde Nisan'ın yaşadığı rahatlık yurdumuzda Süryani yurttaşlara da yaşatılabilseydi!


25 Nisan 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...