YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Gündem

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

"Eski Tüfek" Mihri Belli ile Türkiye solunu konuştuk
Marksizmi uyarlayamadık

Karşıdan bakıldığında, beyaz sakalınız ve babacan ifadenizle dini bütün bir Müslüman'ı andırıyorsunuz.

Evet öyle. Yolda rastladığım çember sakallı ve takkeliler beni "Selamünaleyküm" diye selamlarlar. Ama o kadar. Ben bir devrimciyim. Ama Hazreti Muhammed zamanında yaşasaydım ona en bağlı olanlardan biri olurdum. Devrimcilik oydu o zaman. Hazreti Muhammed de gerçek bir devrimci.

Hazreti Muhammed'i bir devrimci olarak nitelendiriyorsunuz yani.

Tabii. Kısacık bir zaman içinde bir toplumu ayağa kaldır, Fransa'dan Hindistan'ın göbeğine kadar dini yay. Bu dinamizm nereden geliyor? Üstelik o uygarlık meşalesini de taşı. Avrupa'yı etkile. Önemli bir şey.

Hiç ibadet ettiniz mi ?

Ben son namazımı Japonya Kobe'de kıldım. O zamanlar oradan geçen Türk yok. Sene 1940. Günlerden Cuma. Orada yaşayan Müslümanlar var, Türkiye'den gelen bir adamım. "Buyrun Cuma namazına" dediler. Atlantik yolu kapalı sayılıyor, ben Uzak Şark yoluyla Türkiye'ye devrim yapmaya geliyorum. Namazda onlar yattı, biz yattık, onlar kalktı biz kalktık.

Abdesti ne yaptınız?

Otelde aldım demiştim.

Kendinize has, bambaşka bir sosyalizm anlayışınız var. Dine bakışınız diğer bütün solculara göre daha ılımlı. Geleneksel değerlere saygı duyuyor ve korunması gerektiğini söylüyorsunuz.

Dine karşı radikal burjuvazinin tavrı başkadır, Marksist'in tavrı başkadır. Marksist, din düşmanlığı yapmaz. Ama Bismark, açıkça dine karşı savaş sloganı atıyordu. Marksizm, dini kabul eder; "Din vardır, din sonuçtur" der, bunun sebeplerini araştırır. Engels, dini insanların korkularının yarattığını söyler. İlk insan, yıldırımdan, şimşeklerden korktu.

"Din, kitlelerin afyonudur" sözü Marks'a ait. Bu sözüyle ne kastediyor Marks?

Bu sözü içeren paragrafın tamamını okuduğunuz zaman, kötüleyici bir söz olmadığını görürsünüz.

Tamamıyla okuduğunuzda nasıl bir sonuçla karşılaşıyorsunuz ?

"Acıları dindirir, vicdansız bir dünyanın vicdanıdır" der Marks din için. Bizim tahlilimiz, Marksist tahlildir ve dine yaklaşımımız da böyledir. Biz dindar değiliz ama din düşmanlığı da yapmayız. Başından beri şunu söylemekteyiz: Bu ülkede namaz kılanla kılmayan omuz omuza vermedikçe bir yere varılamaz. Fransa'yı düşünün. Laik düşüncenin vatanı. İlk köklü burjuva demokratik devrimini yapan ülke. Orada Alman işgalcilerine karşı Katolik papaz ile komünist, omuz omuza savaştı. Doğrusu da buydu bence.

Nasıl oldu da siz bu çağda, 1930'lar Türkiyesi'nde çağımızın devrimci düşüncesini benimsediniz?

Biz Kurtuluş Savaşı, Balkan Savaşı, Birinci Dünya Savaşı hikayeleriyle büyüdük.

Dayınıza da "Bolşevik Mehmet Bey" derlermiş...

Evet, ama aynı zamanda "Sarhoş Mehmet Bey" de derlerdi. Neyse, bolşevikliğe karşı Türkiye'de olumsuz bir duygu yoktu. Komünist sözünden rahatsız olunurdu, ama bolşevik sözünden hoşlanırdı millet. Bolşevikler Kurtuluş Savaşı'nda bize yardım etmişti. Karagün dostu sayılırlardı.

Zamanında İşçi Partisi'ni perde arkasından sizin yönettiğiniz söyleniyordu. Doğru muydu?

Baştan sosyalistim diyen herkes İşçi Partisi'ni destekliyordu ve bu parti birliği sağlamıştı. Egemen güçler boş durmuyordu ve "Bu partiyi Mihri Belli perde arkasından yönetiyor" diye söylentiler yaydılar. Mehmet Ali Aybar da iddialı bir adam. Tepkisi ne olur?

Solda bölünme nasıl başladı?

Böyle söylentiler yaygınlık kazanınca TİP'e uyarı ve tehditler gelmeye başladı; "Ne güzel meydanlarda sosyalizmi savunuyorsunuz. Ama böyle illegal adamlar partiye karışırsa başınız belaya girer" gibi. Ondan sonra bu arkadaşlar bize yakın kim varsa partiden ihraç etmeye kalktılar, bölünme de böyle başladı. 65 seçimlerinde 16 milletvekili ile Meclis'e girdiler, onu da pek büyük bir şey zannettiler. Meclis'te yapacağın şeyler çok sınırlıdır. Meclis'te duruma kimlerin hakim olduğu bellidir. Meclis'e kapandılar, dışarıyı ihmal ettiler. 60'ların sonlarına doğru gençliğin antiemperyalist, antifaşist şahlanışının dışında kalıp sönüp gittiler.

Aybar ve Behice Boran'a neden ihtarname yazma gereği duydunuz ?

Behice Boran ile panele çıkıyoruz, kalkıp benim için; "Bunlar ihtilalcidir. Ama biz demokrasiden yanayız, seçimle gelir, seçimle de gideriz" gibi bir laf ediyor. Ondan sonra Metin Toker Behice Boran'ın beni ihtilalcilikle suçlayan sözlerini alıp "Savcılar neredesiniz?" diye bir ihbar yazısı yazıyor, beni "Kripto (gizli) komünist" falan diye suçluyor. Ben bir cevap yazdım ve gizli komünist olmadığımı, komünist olmaktan dolayı da birkaç kez mahkum olduğumu anlattım. Abdi İpekçi bu yazımı yayınladı. Metin Toker "Bu yazıyı yayınlarsanız ayrılırım" dedi ve bir süre için ayrıldı. Bu ihbar üzerine bize karşı dava açtılar. Yani sosyalist bir partinin liderinin ifadesine dayanarak hakkımda komünistlikten dava açtılar. Ben de Aybar ve Boran'a hitaben böyle ihbarcılıklar yapmamaları ve bunun yanlış olduğu konusunda bir ihtarname yazdım, doğrudur.

Siz Türkiye'de altmış yıldır solun içinde yaşadınız.

Şimdi de içindeyiz canım. Demokrasi mücadelesi şimdi de devam ediyor.

Türk solunun izlediği seyri çok iyi biliyorsunuz. Türk solu nerede tıkanıyor, çelişkileri neler? Türkiye'de solun bir geleceği var mı?

Kapitalizm, emperyalizm dünyanın sorunlarına çözüm getiremedi. Sovyetler Birliği denen bürokratik rejim de yıkıldı. Şu anda Amerika'nın başta olduğu tek odaklı bir dünya var. Zenginle fakir arasındaki uçurum iyice açıldı. "Sosyalizmde ısrar, insan olmakta ısrardır" diye bir söz var. Doğru. Ünlü Marksist mücahit Rosa Lüksemburg'un bir sözü vardı: "Ya sosyalizm ya barbarlık" diye. Bugün de doğrudur ve insanlık için bence tek çıkış yolu sosyalizmdir.

Türk solunun çelişkilerini sormuştum.

Tür solunun içinde neler yok ki. Bir defa bilelim ki Türkiye, küçük burjuvalar ülkesidir. Pazarda limon satan adamdan bakkalına kadar herkes küçük burjuvadır. Adamın küçük bir arazisi, birkaç hayvanı vardır, tarımla ilgilenir. Küçük burjuvadır. Yani zihniyet olarak böyledir. Kollektif üretim içinde değillerdir. Bir "Küçük burjuvalar ülkesi"ndesin.

Türkiye'de Marksist geçinenler, Marksizm'i yeterince biliyorlar mı sizce ?

Marksizm'i kitabi olarak bilmek ayrı bir şey. Bir kere Türkiye gerçeğini biliyorlar mı, Türkiye gerçeğine uygulama yeteneğine sahipler mi diye koymak lazım.

Tamam, biz de öyle koyalım.

Türkiye'nin bugünkü haline bakacak olursak, o alanda hiç de başarılı olmadığımız kolayca ortaya çıkar.

Solun Türkiye'de başarılı olamadığı bir gerçek...

Doğru, şu ana kadar başarılı olamadık ama olacağız.

Marksistler'in birçoğu, Türk halkının değerlerine yabancılaştı. Marksizm %90'ı Müslüman olan bu ülkeye göre bir reçete verebilirdi. Ama bu halkın içinden çıkan Marksist, yaşadığı toplumun özelliklerine göre bir sol ideoloji üretemedi. Sovyetler'i, Çin'i, Küba'yı taklit etti. Türkiye'de yaşadığını anlamadı bu solcu arkadaşlar.

Yukarıda da söylediğim gibi, yaratıcı olamadığımız durumlar var. Ama şunu da söyleyeyim, İran'da Humeyni İslam devrimi yaptığı ve 1,5 milyon insanın sokağa dökülüp Amerikan kalesini yıktığı zaman, biz dergimizin kapağına Humeyni'nin resmini bastık. O zaman tabii herkes destekliyordu ve sembol oydu. Ama Humeyni tipi Müslüman ortalıkta gözükmüyor bugün. Bizdekiler öyle değil. 'Höt' deyince teslim oluyorlar. Siyonistlere, Batı kulübüne veryansın ediyor bizdekiler, iktidara gelince İsrail'le ittifak imzalıyorlar. Mecbur kalmışmış. Ne mecburu. İstifa et kardeşim! Senin için MGK'dan önce Allah gelmez mi? Sen ona karşı sorumlusun öncelikle. Sonra, İslam demek cihad demektir. Ben ilkelerime aykırı bir şeyle karşılaşsam, babam olsa tanımam. Onun için de hep buradayız, yakın gelecekte iktidara geleceğimiz yok.

Bakanlık vaadiyle 9 Martçılar'ı desteklemişsiniz.

Hayır. Sol cunta diye bir şey vardı ve bu bize karşıydı. Generaller içine girmişti ve generaller "Mihri Belli'den uzak durun" diye şart koşmuştu. Sol cuntada konuşulan mesele, iktidarı devirmeten çok, "Gençliği Mihri Belli'den nasıl kurtarırız" olmuştur. Ama biz ordu içinde de çalışmaktan yanaydık. Herkes çalışıyor, biz neden çalışmayalım? Ordu bugünkü kadar halktan kopuk değildi o zaman. Turan Paşa, övünerek "Ben birbuçuk odalı bir evde yaşıyorum" diyordu.

Ordu, askerler şimdi halktan kopuk mu?

Halktan koparmak için ne gerekiyorsa yapıyorlar. Bir defa hayat standardı açısından halktan ayırdılar. OYAK falan gibi kuruluşlar, onlar için kuruldu. Ama orduyu tek renge boyayıp karşınıza almak da yanlış. Amerika, darbecileri koruyup gözetiyor tabii ki.

12 Mart'ın CIA'nın onayıyla yapılmış bir darbe olduğunu söylüyorsunuz.

Kesin. Çağlayangil Abdi İpekçi'ye "CIA benim altımı oymuş, ben ne yapayım ?" diye demeç veriyor. Bu ülkenin dışişleri bakanı. 12 Eylül de böyle. CIA'nın buradaki temsilcisi ABD'ye telefonla "Bizim çocuklar başardı" diye bilgi veriyor. Evvela CNN veriyor darbe haberini. Amerikan uydusu durumuna düşmüş bir ülkede bir darbe olursa, o CIA'nın onayından geçmezse olmaz. CIA'ya rağmen darbe olmaz Türkiye'de.

28 Şubat bile mi? 28 Şubat için ne düşünüyorsunuz? Sizce de "İlerici generallerin durumdan vazife çıkarması" mı?

Şimdi, 28 Şubat... bir tarafta ordu var, bir tarafta da Çillerciğimle Erbakancığım var. Şimdi ben burada herhalde Çiller'i tutmam.

Devrimci harekete yıllarını vermiş ve darbelerin CIA destekli olduğuna inanan biri olarak, herhalde orduyu da tutmazsınız.

Hayır, hayır, hayır. Vicdan özgürlüğünden yanayımdır. Ülkeyi laik-antilaik gibi kamplara bölmek, ki Refah da aynı şeyi yaptı.

Bunu siz söylemeyin Mihri Bey. Türkiye'yi laik-antilaik, gerici-ilerici diye kamplara bölen, CIA destekli hareket edenlerdir, bunu da görmemek için kör olmak gerekiyor artık.

Refah'a oy vermeyen Müslüman değildir diyenleri de unutmamak lazım.

Haklı olabilirsiniz. Ama bununla bir gerilim yaratıp işi kanunlara dökmedi, yasakçılık yapmadı, faşizan tutumlar sergilemedi.

Gücü yetmedi. Gelir dağılımında eşitsizlik yaşanan bir ülkede, kalkıp türbanı ana mesele haline getirdi.

Bence yanılıyorsunuz. Türbanı mesele haline getiren, derin devlettir. İnsanlar istediği gibi giyinir, istediğine inanır.

Tamam, giysin. Bakın Kunta-Kinte Gambialı bir Müslüman'dı. Amerika'da ormanlarda gizlice buluşup namaz kılarlardı. Parolaları "La İlahe İllallah" idi. Kunta-Kinte'nin karısı, göğüsleri açık dolaşıyor. Müslüman değil miydi?

Bu bilgileri "Kökler" adlı diziden elde etmiş olmalısınız. Bunları bir yana bırakalım isterseniz, 28 Şubat'a şöyle bir vatandaş olarak bakalım.

Ben askerin politikaya müdahalesine karşıyım. Demokrasi olacaksa, askerin müdahalesi olmamalıdır. Vatan kurtarıcıya ihtiyacımız yok. Vatanı kaç defa kurtardılar, işte vatanın hali ortada. Vatanı kurtaracak olan, bu ülkenin sıradan halkıdır.

Halk diyorsunuz, tamam. Ama bu halkın birtakım tercihleri var. Kılık kıyafetini kendisi belirleyecek olgunlukta. "Başörtüsüyle okula giremezsin". Neden giremez? İnsanların özgürce giyinip kuşanmalarına kim müdahale edebilir?

Ama işte, tartışmayı buraya getirdin mi, oyuna geldin demektir. Meseleyi buraya getirmek, memleketin o muazzam dertlerini ikinci plana itmek demektir. Oyuna gelmeyelim. Bir ülkeyi Müslüman- Müslüman olmayan diye ayıran, dini istismar eden, ana mesele olarak Taksim'e cami ve türban meselesini ortaya süren Erbakancığım, 165 kilo altını ile oturuyor.

Ecevit sizin için "CIA ajanı" diyormuş.

Ecevit bir af kanunu getirmişti. kanunun gerekçesi şuydu: Gençler aldatılmıştır, affedelim. Aldatan kim? Mihri Belli. Bu adam ülkeye giriyor, çıkıyor, yakalamak mümkün olmuyor, belli ki CIA ajanı. Her gece binlerce insan sınırlardan öbür tarafa geçiyor, bu tarafa giriyor. Ecevit, Türkiye'yi bilmiyor ki! Bu bir. İkincisi, CIA ajanı sıfatını bize yakıştıran adam, madem ki CIA ile meşgul, CIA Türkiye'de fink atıyor, hiç değilse bir tane hakiki CIA ajanı adını söyler! Küfür diye kullanmaz bunu. Ben illegal durumdayım, cevap verecek durumda değilim. Bu, Ecevit'in çapını gösterir.

Yaşar Kemal sizin romanınızı yazdığını söylemiş. Yazdı mı?

Yaşar Kemal, kariyerini yapmış ünlü bir yazar. Kariyerine ters düşecek şeyler yapmaz ve bizim romanımızı da yazmaz. 'Sen Çukurova'dan çıkamazsın. Sen ne biliyorsun da ne yazacaksın? dedim kendisine. "Malzemeyi topladım, hazırladım" dedi. Yaşar Kemal şehir romanı yazamaz. Alanı başka. İyi yazardır.

 

Yalçın ÇETİNKAYA


Kağıda basmak için tıklayın.

 

 

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV


Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...