YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Hâricîlik ve demokrasi

 
Esas olarak yapılan nedir? Matlûba uygun mukaddemât imal etmek... Sümme't tedarik delillerle karşılaştırmayı mümkün kılacak vasatı hazırlamak...

 

Geçmişin bilgisi olarak "tarih"in, bugün'ü açıklamak bakımından elverişli bir araç olarak kullanıldığı muhakkak... Üstelik sadece "yararlı" anlamında değil, aynı zamanda "istismara açık" anlamında elverişli... Çünkü tarihî hâdiseleri kendi bağlamından koparıp o hâdiseleri güncel'in ihtiyaç duyduğu bir sûrete sokarak yorumladığınızda, tarih'i bugün'ün formlarıyla tanımlamış/yorumlamış olursunuz.

Tarih, tümüyle (bir bütün olarak) aktarılamaz; tarih'in içerisinden seçmeler yapılır. Seçme yapmak, yani bazı hâdiseleri öne çıkarmak, ister istemez bazı hâdiseleri geride bırakmayı gerektirir. Dolayısıyla önce kurgu, daha sonra bu kurguya uygun seçmeler yapılır.

Bizâtihi tarihte ne olduğu birçok kimse için önemli değildir; önemli olan, tarihte olup bitenlerin bugün için taşıdığı anlamdır. Bu bakımdan tarih'i kullananlar, "Olmuşsa olmuş, ne yapalım yani?!" şeklindeki umursamazlıkların önünü kesmek maksadıyla, hâdiseleri birebir bugün'le irtibatlandırmaya özen gösterirler. İrtibatların kuvveti arttıkça, o irtibatlardan çıkarılacak ibretlerin kuvveti de artar. İrtibat kurma işlemi, umûmiyetle, aralarında irtibat kurulacak olguları çarpıtmakla neticelenir; ya geçmiş çarpıtılır, ya bugün... Başka bir deyişle biraz geçmiş bugün'e, biraz da bugün geçmiş'e benzetilmeye çalışılır. Çünkü irtibat kurmak'la benzetme yapmak arasında pek fark yoktur.

Kavramsallaştırma, çarpıtma sürecinin bir sonucudur. Meselâ saltanat kelimesinin veya kurumunun "bugün için" olumsuz çağrışımlara yol açmasının nedeni, bu kelime veya kurumun bizâtihi olumsuz niteliklere sahip olmasından kaynaklanıyor değildir; bu bugünden bakıldıkda böyledir. Kezâ itaat kavramını düşününüz... Bu kavram, Kur'an'ın en merkezî kavramları arasında yer alır ve Kur'an'da hem itikadî, hem siyasî, hem de sosyal anlamıyla "itaat" övülür: Allah ve Rasûlü'ne itaat, ulû'l-emr'e itaat, anne-babaya itaat, vs.

Bugün ise itaat kavramı umûmiyetle esareti, düşüncesizliği ve -izafetsiz halde dahî- "körükörüne itaat"i akla getirmektedir. Onun yerini özgürlük kavramı almıştır ve bu kavram sadece olumlu çağrışımlara sahip olup, meselâ artık "anarşi"yi veya "ahlâki zaafların yaygınlaşması"nı akla getirmemektedir. Oysa ne itaat, ne de özgürlük, bizâtihi olumlu veya olumsuzdur; zira bu tür nitelikler (değerler), olgulara veya kavramlara dışarıdan yüklenir. O halde olguların veya kavramların taşıdıkları değerler üzerine söz söyleyenler, bu değerlerin izafî (görece) olduklarını kabûl etmeli, zamana ve zemine göre kazandıkları anlamları dikkate almaksızın genelleme yapmaktan kaçınmalıdırlar.

Bu hususta bugün için hizbullah teriminden daha açıklayıcı bir misâl verilemez sanırım. Daha düne kadar bu terim, bugün taşıdığı anlamı içermiyor ve hiçbir olumsuz çağrışıma yol açmıyordu; hele hele İslâmî literatürü bilen, Kur'an'dan biraz haberi olan herkes için olumlu bir anlamı vardı. Fakat bugün kelimenin kazandığı yeni anlam, önceki anlamını neredeyse unutturdu. Tıpkı şeriat gibi, cihad gibi, hizbullah da artık şiddet, terör, anarşi, korku, ölüm, cinayet, katliam, vb. mânâlar çağrıştırıyor. (Kelimelerin kaderi, insanların kaderinden biraz farklı olduğundan, kelimelere iade-i itibarda bulunmak çok güçtür.)

Yaşanan bu son olaylar sadece hizbullah teriminin kaderini etkilemekle kalmadı; aynı zamanda birtakım tarihî olguların çarpıtılarak devreye sokulmasıyla da sonuçlandı. Hâricilîk benzetmesi her iki taraf için de kullanışlı bir örnek değeri kazandı ve şimdi her önüne gelen Hâriciler adlı sapkın bir fırkadan hareketle Hizbullah (!) vahşetini ortaya çıkaran sosyo-psikolojik nedenleri açıklayabileceğini sanıyor.

Esas olarak yapılan nedir? Matlûba uygun mukaddemât imal etmek... Sümme't tedarik delillerle karşılaştırmayı mümkün kılacak vasatı hazırlamak... (Oysa karşılaştırma/benzetme butun unsurlarıyla yapılmıyor; Bektaşî usûlü metnin yarısı okunuyor; "Devamını niçin okumuyorsun?" diye soranlara ise, "Beni hâfız değilim ki!" diye sözde cevaplar veriliyor.)

Marjinal bir fırkanın savunusunu üstlenmek bana düşmez; ancak benim her türlü kabullenemediğim cihet, Hâricîler gibi, İslâm siyasî tarihinin ilk ve tek (tabir-i diğerle: en) "demokratik yönetim" nazariyesini öne sürdüğü tarihen onaylanmış bir fırkanın bu kadar ucuz yöntemlerle ve bir çırpıda karalanması... Çünkü Hariciler'e atıf yapılmaksızın, çağdaş İslâm düşüncesinde vücûd bulan demokratik yönelimlerin tarihen geriye götürülmeleri mümkün değildir!

İsterseniz bir deneyin!

Not: Bu konuya devam edeceğiz.


15 ŞUBAT 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Dücane Cündioğlu

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...