YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Tanıdık öyküler: Aşkın Hâlleri

Hece Yayınları'nın 22., öykü dizisinin 5. kitabı Aşkın Hâlleri. Hüseyin Su, Gülşefdeli Yemeni ve Ana Üşümesi'nden sonra beş öyküden oluşan yeni kitabıyla bizi yine, bizim de benzerlerini yaşadığımız, benzerlerine tanık olduğumuz olaylara ve ortamlara götürüyor. Bu tanıdıklığı, yakınlığı, sıcaklığı öyküleri okurken duyuyorsunuz. Ama başka öyküleri, başka öykücüleri, diyelim ki bir İstanbullu olan Refik Halit Karay'ın Memleket Hikâyeleri'nden beri yazılmış nice öyküyü düşününce Hüseyin Su'nun bizim insanımıza ve yaşadıklarına nasıl içerden ve önyargısız, komplekslerden arınmış bir gözle, iyi niyetin ve içtenliğin beslediği bir yordamla yaklaştığını fark ediyorsunuz.

Edebiyatımızın, özellikle öykü ve romanın; olumlu, güzel, iyi şeyleri anlatmadaki yetersizliği, isteksizliği; erdemlerimizi küçümseyen, görmezlikten gelen kötümserliği öteden beri, can sıkıcı görünmüştür bana. Belki biraz da bu iyi şeylere susamışlık duygusuyla Aşkın Hâlleri'ni bir güzellikler sergisi gibi gördüm.

Kitabın dördüncü öyküsü Sen Gelmezsen Güvercinler Küser'den bir parçayı paylaşabiliriz:

"Seni fark ettiğimde bir ekmeği bölüyordun ellerinle fırının önünde ve aç aç bakan iki çocuğun arasında ayakta duruyordun. Ayakta ve çantan omuzunda. Ellerine nasıl da yakışıyordu öyle bir ekmeği bölmek. Başkaları da görüyordu bunu mutlaka ama 'seni' fark eden bendim. Şairin 'ellerinden belli olur bir kadın' dizesini biliyordum, ama o dize değildi beni yönlendiren. Benim gözümde, bir kadının eli bereket dağıtıyordu çocuklara. Yüzünde rahat bir ciddiyet, hareketlerinde doğal bir kıvraklık, duruşunda insanı linç eden bir edâ vardı. Çocuklar omuz omuza koşup giderken sen de çantanın askısını omuzunda yukarı çekip yürüdün. Hiç kimsenin yürüyüşüne benzemiyordu yürüyüşün. Daha sonra bunu sana söylediğimde, yine umursamazca güldün ve; deli olma, bütün erkekler her kadını ilk ânda öyle görür dedin. Sonra bunun benim için ağır olduğunu düşünüp özür diledin. Ben seni bütün erkekler gibi mi görmüştüm? Kendin bile alındın sözünden. Gerçekten de öyle değildi. Bir kadını fark etmek, onun hayatını merak etmeye başlamak, onu sıradan çekip çıkartmak ve ondan sonra da düşüne düşüne hep yükseltilecek olan bir yere tek başına koymak demekti. İşte ben bunu yapıyordum. Çok aşınmış olmasa, bütün aşklar böyle başlar, demem gerekirdi burada. Sen, sokağın başındaki apartmanın kapısından içeri girdiğinde dayak yemiş gibi bir hâldeydim."

"Duraktaki boyası dökülmüş, yazı ve çizgilerle dolu bankın temiz olup olmadığını düşünmeden oturdum. Otobüsler gelip geçti, insanlar indi, bindi. Durakta bekleyenler oldu. Ne yapmak istediğimi, neyi düşündüğümü sordum kendi kendime. Hiçbir cevabım yoktu elbette. Önümde ayakta duran, kendisini görmem için gözüme bakıp duran yaşlı kadına yerimi bırakıp kalktım."

Öykünün öncesini, sonrasını merak ediyorsanız, Aşkın Hâlleri'ni bulup okumalısınız. Böylece kendi aşklarınızı da hatırlama, tartma, 14 Şubat şamatalarıyla karşılaştırma fırsatını da bulursunuz belki.


15 ŞUBAT 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...