YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan

  Arşivden Arama

 

 

İran seçimleri

 
Tarih boyunca hep mazlumluğa ve hakkı yenilmişliğe oynayan şiî gelenek, bir anda iktidarı elinde bulunca âdeta ne yapacağını şaşırdı.

 

Batı sömürgeciliği karşısında, Türk Kurtuluş Savaşından sonra ençok yankı uyandıran siyasal hareket kuşkusuz İran devrimidir.

Türk Kurtuluş Savaşı; Birinci Dünya Savaşı sonrasında esir düşmüş çoğu İslâm ve Türk memleketlerinde derin yankılar uyandırmış, Türkiye'nin kaydettiği bu büyük başarı Kuzey Afrika ülkelerinde, Orta Asya ve Rusya Müslümanları arasında, Hint alt kıtasında büyük coşkulara neden olmuştu. O yılların gazetelerini karıştıranlar, bu coşkuyu yakinen görürler.

Eski Türkiye-Yeni Türkiye

Bu yüksek coşku hilâfetin kaldırılmasıyla, ve ayrıca Musul meselesinin hallinden sonra girişilen yeni politikalar dolayısıyla yavaş yavaş geriledi, körleşti ve âdeta pörsüdü. O eski coşkuda, yeni Türkiye'nin kaydettiği büyük başarıyı onaylamanın yanı sıra, ileride kendileri adına yüksek himmet beklentileri de az değildi. Kendileri adına bir nevi sözcülük, uluslararası arenada maruz kaldıkları haksızlıkların ifadesi!.. Ya da sömürgeci güçlere karşı verecekleri mücadelelerde, imkânlar tahtında gizli-aşikâr bir Türkiye desteği!..

Yani onların nazarında yeni Türkiye, hâlâ-be-hâlâ, İttihat ve Terakki yönetimindeki eski Türkiye olarak algılanıyordu. Eşref Kuşçubaşı'nın öncülüğünü yaptığı Teşkilat-ı Mahsûsa yetişmiş elemanlarıyla; âlimleri, gazetecileri, sivil toplum örgütleri ve tasavvufî gruplarla her bir darlığa yetişecek, her yaraya parmak basacak sanıyorlardı. Eskiden olduğu gibi, yeni Türkiye'nin bu ülkelere göndereceği elçilerin her birinden, birer Halil Halid rolü bekleniyordu. Osmanlı sultanından bir selâm, mührem ihtiyaçlarda kullanılmak üzere biraz para ve bolbol ilmî ve siyasî doküman!..

Korkmayın, daralmayın, sabredin fakat asla pes etmeyin!.. Sultanın duâsı sizinle olduğu gibi, İngiliz'e ve Rus'a karşı amansız bir mücadele yürüten Enver'in zaferi çok yakın tarzında, moral desteği bekliyorlardı.

Yani onlar, hep böyle beklentiler içinde yaşadılar.

Ama yeni Türkiye'nin yöneticileri, Cihan Savaşı'nın verdiği acı bir tecrübe ile; böylesine büyük uluslararası tarihî bir sorumluluğun altından kalkılamayacağı sonucuna vardılar. Katılın veya katılmayın temel sâik burada yatıyor. Arkasından gelen devrimler ve batılılaşma süreci ise, bambaşka bir düzlem teşkil eder.

İran'da ulemâ sınıfı ve tekçi söylem

Kabûl etmek gerekir ki İran devrimi bir kurtuluş savaşı değildi. İran'ın kendi iç şartlarında cereyan eden, kapsamlı bir iktidar değişikliğini ifade ediyordu. Ne var ki bu iktidar değişikliği, Ortadoğu ülkelerinde sık sık şahidi olduğumuz askerî darbelerin de hiçbirine benzemiyordu.

İki sebepten: Birincisi, devrimin öncüleri dışarıdan geliyor ve İran toplumu bütünüyle ayağa kalkarak, yani bir halk hareketi şeklinde Şah Rejimi'ne el koyuyordu. İkincisi de, diğer ihtilâl ve darbelerden farklı olarak, yepyeni bir sınıfa iktidarı devrediyordu. Bu sınıf ne askerî idi, ne de bildiğimiz diğer sınıflara benziyordu. İran halkı, akaid itibariyle kendisine bağlı olduğu ulemâ sınıfına iktidarı devretmekle, kendi tarihi adına yepyeni bir denemeye de girişmiş oluyordu.

Tarih boyunca hep mazlumluğa ve hakkı yenilmişliğe oynayan şiî gelenek, bir anda iktidarı elinde bulunca âdeta ne yapacağını şaşırdı. Mehdi-yi muntazıra kadar dünyevî iktidarlardan uzak durmayı İslâmî bir geleneğe dönüştüren yeni iktidarın sahipleri, süratle bir karar verdiler. Bu tarihî kompleksi üzerlerinden attılar ve dört elle bir ülkeyi ve toplumu yönetmeye kalktılar. ABD'nin saplantı derecesine varan İran düşmanlığı ile, bu ülkeye yaptığı korsan saldırılara bir de İran-Irak savaşı eklenince, Şiî ulemânın karizması alabildiğine arttışlar kaydetti.

Uzun süren savaş boyunca, ister istemez, her farklı fikir rejim aleyhtarlığı damgasını yedi ve dış güçlerin uzantısı olarak izah edilmek töhmetinden kurtulamadı. Dolayısıyla da bir yönüyle İslâmî, diğer yönüyle de Şiî politikalar, tekçi/devrimci bir inkılâp söylemine kilitlenmek durumunda kaldı. Dün yapılan İran seçimlerine bu bakımdan, İnkılâpçı söylemin dışında kalan, fakat gene İslâmî bakış açılarından kuvvet alan alternatif yaklaşım arayışları olarak bakmak gerekmektedir. Bu alternatif arayışlarına muhafazakâr gelenek derin bir kuşku ile bakıyor ve devrimden sapma olarak niteliyor.

Siyasette ulemâ istinadı

İran devriminin İslâm ülkelerinde uyandırdığı tesisleri belki ayrıca yazmam gerekecek. Fakat şuna işaret edelim ki, devrimin sünni dünyadaki en büyük tesiri, politikadan uzak yaşayan dinî/öncü sınıfları alabildiğine politize etmesi olmuştur. Herbir eylemci grubun, istinad edeceği bir medrese ulemâsı arayışı buradan doğdu. Bu deneme öylesine acı sonuçlar doğurdu ki tahmin edemezsiniz.

Buradan çıkarılması gereken sonuç şudur:

Sünni dünyada siyasal mücadeleler, asla dinî karizmalara ihale edilemez, edilmemelidir de!.. Bunun sebepleri oldukça uzun ve derinlerde yatıyor.


19 ŞUBAT 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...