YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan

  Arşivden Arama

 

 

Böyle gelmiş ama, böyle gidemez ki..

 
Herkes birbirinden korkuyor.. Siyasetçiler medyadan, medya iktidarlardan, işadamları hem medyadan, hem iktidarlardan korkuyor.

 

Bir Temel yanlışlık var Türk siyasetinde, medyasında ve düşünce hayatında.

Şu Almanya'nın eski Başbakanı Kohl'un ve partisi Hristiyan-Demokratların (C.D.U) haline bakın..

Kohl, Bismarck'tan (1815-1898) sonra, Alman tarihinin belki de en başarılı devlet adamı.. Ülkesini büyüttü, birleştirdi.. Ard-arda, üç genel seçim kazandı.

Ve şimdi Kohl, geçmiş dönemde rutin-dışı olarak, partisine seçim yardımı aldığı için, rezil edildi.. Ondan sonra gelen parti başkanı da istifa etti..

Siyasetin zirvesinde kalmak için, bizde, ne başarılı, ne de erdemli olmak şart..

Hakkında şaibe dosyaları koleksiyonu yapılan politikacılar, bizde hala zirveye oynayabiliyor..

Ve bu konuda medya suskun!.

Bakın şu cumhurbaşkanlığı seçimine uzanan süreçteki medyanın manşetlerine..

İhtiyaten, birgün Demirel'e, birgün Mesut Yılmaz'a oynandığını görmüyor müyor musunuz kartel medyasında?.

O kadar doğal ki bu..

Eğer hem gazete, hem T.V. kanalı, hem banka sahibi iseniz ve bir de devletin özelleştirme ihalelerinde hala gözünüz varsa, elbet "devlet"in makamlarına dönük, garip hesaplar yaparsınız..

Bağımsız bir medya olsa, Çankaya adaylarını da, bağımsız ve objektif değerlendirmelerle ele alır..

Demirel'in yaptıkları, yapamadıkları sıralanır.. Çevresi ve ilişkileri irdelenir.. Hatta, yaşı ve temsil ettiği çağ bile yorumlanır..

Ama böyle birşey mümkün değil ki..

Ya yeniden Cumhurbaşkanı olursa?

İcranın da başı olarak, her konuda sözü ve ağırlığı var..

Devlet malı ve parası ile işiniz veya beklentiniz varsa, bu noktada gazetecilik mi yaparsınız ki?

Aynı şekilde, Mesut Yılmaz'a ilişkin medyatik ortam da ortada..

Adam, özelleştirmeye düşürülen şaibe yüzünden, başbakanlıktan indirilmiş..

Siyasette, sadece seçim yenilgileri ve üstü kapalı ilişkileri ile temayüz etmiş..

Şu "Milliyet" gazetesini, Korkmaz Yiğit'e aldırma olayını hatırlamak bile yeter..

Ama ya şartlar denk gelir ve Yılmaz Cumhurbaşkanı seçilirse..

Tabiî ki insan bu durumda, Avrupa'ya, Amerika'ya özeniyor.

Şu Avusturyalı "Haydar"ın durumuna bakın.. Adam 1930'lara özenen ve Hitler Nazizmini öven konuşmaları yüzünden, ülkesini neredeyse boykot ettirdi..

Ama bizde, askeri dönemlerin atanmış politikacıları bile, demokrasi nutku verip, övgü alıyorlar..

Bizde bir yanlışlık var..

Şu TÜSİAD'a bakın..

Arada bir Ankara'ya gidip, toplantılarında, devlete, hükümete, ekonomi ve siyaset konusunda öğütler veriyorlar..

Ama kendi içlerindeki üyelerin kartelleşmesi, medyayı ve siyaseti yozlaştırması konusunda çıtları çıkmıyor. Devlet ihalelerinde medyanın oynadığı rol, bankacılık ile medyanın sarmaş-dolaşlığı, TÜSİAD'ın sanki umurunda değil..

TÜSİAD, Avrupa ile entegrasyon, hukuk devleti, Güneydoğu sorunu ve benzer her konuda, söz sahibi..

Ama "kartelleşme" ve "serbest rekabet" konusu, TÜSİAD'ın ilgi alanı dışında..

Olur mu böyle şey?.

Herkes birbirinden korkuyor.. Siyasetçiler medyadan, medya iktidarlardan, işadamları hem medyadan, hem iktidarlardan korkuyor.

Bunun adı da, "katılımcı demokrasi"ymiş..

Bir siyasetçinin, medya patronları ile pazarlık edip, "şu yazarı susturun, ben de size bir devlet bankasını ucuza vereyim" demesi mümkün mü açık bir demokraside? Bunu da, herkes bilecek üstelik..

Sonra da bu tür politikacılar, daha yüksek makamlara niyet ettikleri zaman, medya bunları destekleyecek..

Gelin bu durumu Almanlara, Amerikalılara anlatın bakalım..

- Hadi canım sen de, derler adama.. İnanmazlar ki..

ŞAKA

Ha gayret, ha cesaret!.

Hürriyet'in Emin adındaki köşebazı, medyayı kimlerin yozlaştırdığını sıralamış..

- İş bitiriciler, ihale takipçileri, tüccar gazeteciler, devleti dolandıranlar, üç kağıtçılar aramıza karıştı, demiş..

Bu yazı bizi ümitlendirdi.

"Öz-eleştiri", hayırlı bir davranıştır..

Soylu bir yazar, sonunda maaş aldığı tüm patronları ve beraber çalıştığı yöneticileri falan böyle eleştirmeye başlarsa, bundan iyi şeyler çıkar.

BİRAND

"CNN-Türk"e ayıp olmuş!.

28 Şubat döneminin medyaya ilişkin en büyük rezaletlerinden biri, PKK'lı Şemdin Sakık'a ait olduğu iddia edilen düzmece bir ifade ile, "Sabah" yazarları Cengiz Çandar ve Mehmet Ali Birand'ın yok edilmek istenmeleridir..

Neticede, bu vesile ile "Sabah" gazetesi Mehmet Ali Birand'ın yazılarını kesti.. Birand, "Sabah"tan uzaklaştırıldı..

Dün baktım, Sabah gazetesi, RTÜK'ün CNN-Türk'ü, Mehmet Ali Birand'ın bir sorusu yüzünden kapatmasına, manşetinden ve köşelerinden veryansın ediyor..

Orhan Veli için yazılan şiirdeki gibi..

"Ya sen ölmedin - Ya biz yaşamadık."

Acaba "Sabah" mı, yoksa "Türkiye" mi değişti..

Birgün bakarsınız, bugün yapılan ayıpları manşetlerinde teşhir ettikleri gibi, "28 Şubat"ta yapılan ayıpları da, tefrika etmeye başlarlar..

"Şeriatla mücadele" gerekçesi ile medyanın nasıl yozlaştırıldığı, kartelin brifing gazeteciliği ile kamuoyunu nasıl demokrasi ve hukuk dışı bir ortam için biçimlendirdiği falan da, birgün anlatılır bu medyada belki.

Ümit, fakirin ekmeği ya..


19 ŞUBAT 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Mehmet BARLAS

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...