| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Günlerden 23 Şubat Çarşamba. Yazıyoooor...
Çarşamba günü Yeni Şafak, Cumhuriyet ve Radikal'in manşetleri (sırasıyla "AB Ateş Hattında", "Avrupa'dan Baskı", "Durduk Yerde Kriz") ülkede olup biteni anlamamızı sağlayan türdendi. HADEP'li belediye başkanlarının gözaltına alınmalarıyla başlayan süreci bu gazetelerden (özellikle de Cumhuriyet'ten) izleyebilir, neler olup bittiği hakkında epeyce bilgi sahibi olabilirdik... Pekiyi ya bu gazetelerin okuru değilsek? O zaman "gündemdeki olaylar" sıralamamızın bambaşka olması kaçınılmazdı. İsterseniz şimdi kendimizi diğer bazı gazetelerin okurları yerine koyarak 23 Şubat Çarşamba gününün "alternatif" gündemini gözden geçirelim: Şimdi söyleyeceğime belki de inanmayacaksınız. 23 Şubat tarihli Hürriyet, Milliyet ve Sabah'ın birinci sayfalarında HADEP'li belediye başkanlarının gözaltına alınmalarıyla ilgili bir tek satır yoktu! "Nasıl olur?" demeyin; basbayağı öyleydi... Sözkonusu haber kendisine bu gazetelerde (aynen Akit'te olduğu gibi!) ancak iç sayfaların altlarında bir yer bulabilmişti. Pekiyi birinci sayfalarda bu haber yoktu da, onun yerini çok daha önemli başka gelişmeler mi tutmuştu? Yooo! Önümüze çıkarılanlar, çoğu zaman olduğu gibi, "hayatın her alanından" derlenmiş ıvır zıvır haberlerden ibaretti. Tabii ki kamuoyu "yatışsın", geçirdiğimiz güzel döneme bir halel gelmesin, ucu görülen tünel kötümser haber ve yorumlarla tekrar kapanmasın diye! "Ivır zıvır"ın hiçbir türü unutulmamıştı. "Adnan Hoca'nın kıble şaşkınlığı" da, "Çakıcı'ya dört acılı" da, boksör Evander Holyfield'ın kulağının ünlü manken Heidi Klum tarafından ısırılması da... Ama ara ki HADEP'li belediye başkanlarını bulasın! (Aynen Akit'te olduğu gibi.) Hürriyet, "Pierre Loti'den Chirac'a mektup" manşetini kullanırken Milliyet, Merkez Bankası Başkanı'nın "Kadınlara çağrı" başlıklı açıklamasını tercih etmişti. Her iki manşet de çok eğlenceliydi. Şu sıkıntılı günlerimizde okurların içini açan cinsten. Öyle anlaşılıyor ki, Merkez Bankası Başkanı da ülkenin ekonomik sorunlarının aşılması için "psikolojik savaş"a haddinden fazla önem veriyor. Zamları boykot etmelerini istediği kadınlara şöyle sesleniyor: "Fiyatı aşırı artan malı almayın. Nedenini sorun. Şikayetçi olun. Bunları halka teşhir edin."(!) Bununla kalsa iyi; Gazi Erçel bazı malların adını da telaffuz ediyor: "Şu Allah'ın cezası enflasyondan kurtulalım. Örneğin sivri biber bir milyona çıkmış. Bu fiyatla yemenin alemi yok. Almazsanız fiyatı düşecek."(!) Başkan, ev kiralarının yüzde 25'den fazla arttırılması karşısında da pasif kalınmamasını tavsiye ediyor. Görülen o ki, Erçel'in tavsiyeleri kadınlar (niçin sadece kadınlar?) tarafından benimsenirse, yakında çarşıdan ve apartmanlarda şiddetli münakaşalara şahit olacağız. Başkan'ın KA-DER'in düzenlediği toplantıda (Niçin KA-DER diye merak ediyorsanız cevapı kolay: Erçel'in eşi galiba KA-DER üyesi) karşılaştığı bir soruya verdiği cevap da çok hoşuma gitti; biraz ürkütücü bir anlatım olsa da pek aydınlatıcı doğrusu: "Soru: Enflasyon canavarını bir anda öldürmek mümkün değil mi? Yanıt: O bildiğiniz canavarlar gibi değil. Bir anda öldürülecek gibi değil. Bu çok acayip bir canavar. Canavar çok değişmiş. Bir anda öldürme metodu var ama başkalarının da canı yanıyor."(!) İtiraf edin ki bu harika bir açıklama! Aslında bir "açıklama"dan çok bir "masal"ı (canavarlar filan) hatırlatıyor. Hem doğrusu anlamadım, Erçel kadınlara "O bildiğiniz canavarlar gibi değil" derken kadınların enflasyondan önce hang i canavarları bildiğini söylemek istiyor? Milliyet'in manşetten verdiği bu haberi okuduktan sonra (unutmayın o gün HADEP'li belediye başkanlarının gözaltındaki ikinci günleri ve Avrupa ayağa kalkmak üzere) bu yıl enflasyon canavarını yeneceğimize ben de iman getirdim. Belki de bu tatmin sonucu, eve dönmeden önce Beşiktaş pazarına uğrayıp (alışverişi ben yapıyorum) kilosu bir milyondan yarım kilo "sivri biber" aldım. Sonrası mı? Ne olacak, bir güzel menemen yapıp yedik ve birbirimize şöyle dedik: "Kilosu bir milyon liradan sivri biberle yapılan menemenin tadı da bir başka oluyormuş doğrusu... Yaşasın canavar!" "Pierre Loti'den Chirac'a mektup"u unuttuğum sanılmasın. Bu haber de çok tatmin ediciydi. Pierre Loti'nin durduk yere manşete oturmasının nedeni, Ermeni soykırımı iddiasının Fransa Senatosu'dan dönmesiydi. Habere göre, Loti'nin bazı mektuplarını epeydir adını duymadığımız Kültür Bakanlığı yurtdışındaki bir müzayededen 30 bin dolara satın alarak bunları Türkçe çevirileriyle birlikte kitaplaştırmış. Chirac da yakında Türkiye'ye gelecek ya.. Kültür Bakanı bu kez de (birkaç ay önce Bayan Clinton için Karababa'ya yaptırdığı 20 metrekarelik rötuşlu -yani gençleştirilmiş- portresini hediye etmesi gibi) bu kitaplardan birisini Chirac'a sunacakmış. Pekiyi ne var bu mektuplarda? Gazete, Loti'nin soykırım iddialarını "korkunç Ermeniler'in küçük bir komplosu" olarak nitelediğini aktarıyor. Hürriyet söz konusu mektuplardan ikisinin çevirisini de vermiş. Ben üşenmeyip bu iki mektubu da okudum. Eğer Kültür Bakanlığı'nın satın aldığı 525 mektup içinde "davamıza" en fazla hizmet edecek olan bu ikisiyse, yazık oldu derim 30 bin dolara! Herşeyden önce, bu mektupların Türkçe çevirilerinde önemli bir problem olduğunu sanıyorum. Okuyorsunuz, ama bir şey anlamıyorsunuz! Mesela, bu iki kısa mektuptan "Korkunç Ermeniler"le ilgili şu iki bölüm: "Bu korkunç Ermeniler üzerindeki küçük komplo için üzgünüm, ancak beklemek için hiçbir şey yapamayacaklardır."(!) "Eğer bizim Fransız birlikleri Urfa'yı terk etmeye zorlandıysa, bunun sebebi, kendilerini korumak için oraya gittiğimiz bu korkunç Ermeniler'in bize yiyecek ve askeri malzeme sağlamayı ve su kaynaklarımızı aniden kesmelerinden kaynaklanmıştır. Bu durumun dile getirilmesi gerektiğini düşündüm."(!) Neyse, Allahtan Chirac mektupları Fransızca'sından okuyacak! Ayrıca bana soracak olursanız, Kültür Bakanlığı 30 bin dolarını -bu iş için- boşuna harcamış. Biraz gayret gösterse, daha ucuza ve daha aydınlatıcı mektuplar eksik değil! İşte böyle... 23 Şubat Çarşamba günü bazı gazeteler bunlarla uğraşıyordu. HADEP'li belediye başkanlarının gözaltına alınmaları onlar için birinci sayfaya girmeyi hak etmeyen bir haberdi. Benzetmeye belki bozulacaklar ama aynen Akit'de olduğu gibi!
kbumin@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|