Türkiye'nin birikimi... | ||
|
Man on the MoonAydaki adam
Gösteri dünyasına içerden bakan ve televizyon kültürüne inceden inceye eleştiriler getiren Man On The Moon (Aydaki Adam), 'star' olmanın ve 'star' kalmanın sırlarını açık ediyor. 1980'lerde yaptığı komedi programıyla Hollywood'un parıltılı şov dünyasında şöhret olan Andy Kaufman'ın hayat hikâyesi diye bakmak bu filme haksızlık olur. Açıkçası Kaufman'ın küçük bir gece klübünden en çok seyredilen dizilerin yıldızı ve dünyaca ünlü bir şovmen olmaya giden yolda yaşadıklarını izlerken özel televizyon kanallarımızda parlayan 'star'lar geçiyor gözümüzün önünden. Hangisinin ne kadar sahte ve gerçek olduğu. Ama şov dünyasının kuralları değişmiyor. Dünyanın bir oyun ve eğlenceden ibaret olduğu gerçeği de... Truman Show gibi televizyon denen gözbağcının ruhumuza nasıl sahip olduğuna dair düşündürücü bir film Aydaki Adam. Çocukken, yüzünü döndüğü duvarı kamera olarak kabul eden ve saatler ce duvarın karşısında gösteri yapan Kaufman (Jim Carrey), babasının uyarısıyla şovunu kanlı, canlı, söylediklerine tepki verecek bir seyirci karşısında sürdürmeye başlar. Yetişkin olduğunda orijinal ve başkalarının yapmadığı numaralarla seyirciyi eğlendirmeyi ve eğlendirirken eğlenmeyi hedefleyen Kaufman, başlangıçta beklediği ilgiyle karşılanmaz. Ancak insanların komedyenleri ve kötü adamı sevdiğini farkeden Kaufman, gösterilerini bu temel üzerine oturtur. Bir şovmenin önlenemez yükselişiYarattığı iki tiplemeden biri saf görünümlü komik Andy, diğeri de bet sesiyle şarkı söylemeye çalışan ama daha çok konuklara sataşarak, aşağılayarak kötü adamı oynayan Tony Clifton'dur. Böylece kendi malzemesini yaratmaya başlayan ve seyirciyi sürekli şaşırtarak, şok ederek, rating'ini yüksek tutan Kaufman, eğlencenin en alt sınıfı olarak tanımladığı televizyon dizilerinde oynamayı da kendine özgü projelerini hayata geçirebileceği 'özel bir program' yapmak kaydıyla kabûl eder. Ancak dünyanın en önemli televizyon kanallarından ABC'nin temel prensibi izleyiciyi koltuğuna bağlamaktır. Bu yüzden Kaufman'ın görüntülerle oynayarak yapmak istediği pratik şakalar kabûl görmez. Çünkü Kaufman, insanların beyinleriyle oynamaktan yanadır. Bildik esprilere beklenir tepkiler veren 'ölü' seyirci yerine sürekli merakını, öfkesini kışkırttığı bir seyirci ister karşısında. Bunda ne kadar başarılı olduğunu göstermek için de yönetmen Milos Forman sık sık kamerasını ünlü şovmeni seyredenlerin yüzünde gezdirir. Önce şaşkınlık, sonra "N'apmaya çalışıyor bu adam?" yollu bir merak ve ardından "Mesajını aldım abi, tamam" diyerek koyverilen kahkahalar.. Ama bu kadarı yeterli değildir Kaufman için. Çünkü o çocuk safiyetiyle yaptığı şovlarla insanların karşısına çıkmak ve onları çocuklar gibi neşelendirmekten yanadır. 'Komedyen' olmadığını tekrarlasa da sonuçta hırs, evlilik, ölüm dahil her tür malzemeyi şovunun bir parçası haline getirip satmaktan da geri durmaz. İllüzyona dönüşen hayatSonuçta insanlar şaşırmakta, beklemedikleri bir durumla karşılaşmakta ve eğlenmektedirler. Bu yüzden de bir illüzyon olarak gördüğü dünyada kendi hayatını da illüzyona çevirir. Artık Kaufman'ın hayatında neyin gerçek, neyin 'şov' olduğunu ayırt etmek en yakınları için bile imkânsız hale gelir. Öyle ki kansere yakalandığında aile fertleri bile ünlü şovmenin yine bir oyun oynadığını düşünürler. Yarattığı şeyle çevrelenen Kaufman'ın, en umutsuz olduğu noktada iyileşme umuduyla gittiği Uzakdoğu'da yapılan tedavi de bir illüzyondan ibarettir. Filmin finali de Kaufman'ın hayatı gibi şaşırtır. Öldüğünde Andy için görkemli bir cenaze töreni düzenlenir. Ancak bir yıl sonra bir show merkezinin giriş kapısından başında kese kağıdıyla bir adam içeri girer. Bu kez Tony Clifton'ı görürüz sahnede. Kaufman'ın dostları salonda gözleri yaşlı, Tony'yi seyretmektedirler. Ancak zaman zaman Tony kılığına giren Andy'nin en yakın dostu da seyirciler arasındadır.
Gülcan TEZCAN
|
|
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar |
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|