| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Nuh Mete Yüksel reformcu mu molla mı?
Abdülkerim Süruş, İranlı bir düşünür. Türkiye'de yaşasaydı, bizim 'fundamentalist' muhitlerimiz onu mutlaka 'İslamcı yazar' tasnifine sokardı. İsterseniz biz onu 'liberal' olarak niteleyelim. Ben Süruş'u Türkçe'ye 'Evrenin yatışmaz yapısı' adıyla tercüme edilen (İnsan Yayınları) kitabında, zaman, mekan ve hareket kavramlarını geleneksel 'tez'lerden hareketle ve büyük bir vukufla tartışan kitabından tanıyorum. Süruş'un bazı bakış açılarına göre 'aykırı' sayılabilecek düşünceleri yok değil. Bu düşüncelerin, İran'da (veya dünyanın başka bir yerlerinde) tartışılması, eleştirilmesi kabul ya da reddedilmesi son derece normal. Ama, engellenmesi o kadar 'normal' değil. Abdülkerim Süruş bugün İran'da rahatlıkla ders ve konferans verebiliyor mu bilmiyorum. Ama birkaç yıl önce bu konuda ciddi güçlükler çektiğini çok iyi hatırlıyorum. Süruş'un ve Süruş'a benzeyen-benzemeyen birçok fikir sahibinin özgürce konuşabildiği bir İran'ı tabii ki daha sağlıklı bir ülke olarak görüyorum. Bu ölçünün, İran'daki gelişmeleri değerlendirirken kullanılabilir ölçülerden biri olduğunu düşünüyorum. Gelelim İran'daki seçimlerin Türkiye'de nasıl yorumlandığına... Bizim basında, 'İran' kelimesini bir 'ülke adı' olarak değil de bir 'komut' olarak algılayan çok sayıda yazar-çizer var. (Pavlov'un kulakları çınlasın.) İran seçimlerini yorumlayan yazar-çizerlerin büyük çoğunluğu, 'İran' kelimesini bir 'komut' olarak algıladığı için ortalık 'gool' bağırtılarından geçilmiyor. En çok bağıranlar da, ellerinden gelse Türkiye'de 'Bismillah' demeyi yasaklayacak olan muhteremler. Onlar bağıradursunlar. Biz kendimize daha eğlenceli bir meşgale bulalım. İran'da olan bitenleri Türkiye'ye kıyas etmeyi bir de biz deneyelim. "İran'da özgürlükleri kısıtlayanlara 'molla' deniliyorsa, bu mollaların Türkiye'deki müteradifleri kim?" diye bir soru soralım mesela. Veya başka sorular... Özgürlüklerden yana olanlara 'Değişimci,' yasaklardan yana olanlara 'Molla' demek icap ediyorsa, Türkiye'de mollaların değişimcilerden daha güçlü olduğunu söyleyebilir miyiz? YÖK'ün başında bir 'molla' mı var, bir 'değişimci' mi? Ya da yazımızın başlığındaki soru: Muhterem savcımız Nuh Mete Yüksel'in tutumunu 'değişimci-molla' zıtlaşması açısından ele aldığımızda mollaların bulunduğu tarafa mı oturtmamız gerekiyor, değişimcilerin tarafına mı? Parti kapatmak, siyaset yasağı koymak, mollalara mı daha çok yakışır, değişimcilere mi? İran'ın Cumhurbaşkanı Hatemi'nin İran'da temsil ettiği çizgi, eski cumhurbaşkanlarımızdan Turgut Özal'ınkine mi tekabül ediyor, Kenan Evren'inkine mi? Biliyorum, bu soruların 'tırmalayıcı' bir tarafı var. Ama mani olamıyorum. Mollaların gocunmayacağını bilsem, daha çok soru soracağım. Son bir haber: Sabah gazetesinin dediğine bakılırsa, İran Meclisi'ne çarşafla değil de (Merve Kavakçı'nın girdiği gibi) başörtüsüyle girmek isteyen kadın milletvekili Kulahi krize yol açmış. Haber doğru mu, bilmiyorum. Eğer doğruysa, Merve Kavakçı'nın Meclis'e girdiğinde, hepimizin gözü önünde cereyan eden gürültü ve patırtıları nasıl yorumlamamamız gerekiyor? Merve Kavakçı'yı nereye koyacağız, Başbakan Ecevit'i nereye?
yzcomert@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|