YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Bilişim'den

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Bir postmodern kehanetçilik olarak AB

Avrupa Birliği'ne entegrasyon sürecinde yol aldıkça Türkiye'nin atacağı her yeni adım, içerde siyasal ve toplumsal gerilmelerin artması anlamına geliyor. Türk siyaset geleneğinin kendine özgü reflekslerden, tutuculuktan vazgeçmeden, olmak istediği Avrupalılık arasında bir gerilim alanı oluşuyor. Bir türlü kurtulamadığı ama kurtulmak istediği Doğulu/Müslüman/yerli karakteri ile siyasal/bürokratik/entelektüel elit kesimin ilişkisi, mesafesi bu gerilim daha da artıracak. Yıllarca yakın/uzak, iç/dış tehlike tanımlamalarıyla formatlanmış zihin yapısının çözülme ile direnme sürecini aynı anda yaşayışına tanık oluyoruz. Bu sürecin ortaya çıkardığı gerilimin toplumsal yansımalarını, sancılarını daha şiddetle hissedeceğiz.

Avrupa Birliği temsilcilerinin koloni valisi tavrıyla teftişe çıkmaları pekçok kimseyi rahatsız ettiği açık. Bu durum, olmak isteyip olamadığı Batılılığın, içselleştirilmemiş, kendi şartlarında yeniden üretilememiş, dönüştürülmemiş modernleşmeci projelerin kaçınılmaz sonucudur. Eğer Türkiye'de Batılılaşma ile modernleşme projeleri birbirleriyle bu denli aynileştirilmeden, özgün bir forma kavuşturulmuş olsaydı ya da bu projelerin öncülüğünü yapan Türk entelijansiyası böyle bir zihin formatına sahip olsaydı AB'den kriter dersleri almaya, sınav kağıdı imzalamaya ihtiyacı olmayacaktı.

Öte yandan, olanca Batılılığına rağmen modernleşme projelerini taşıyan kadroların en azından iş tutuş, kavrayış anlamında Doğulu tarzlarının modernleşme maceramızın formatını belirlediğini, gösterilen tepkiden ortaya çıkıyor. "Batıcılığın bu Doğulu formatı" yerli olmayan, içselleştirilmemiş kendine özgü yeniden inşa/üretme gibi hiçbir ulvi cehdi içermeyen kaba biçimsel Doğululuk'tur.

Olmak isteyip de bir türlü olamadığımız Batılılığın bizden istediği bedeli ödemeye niyeti yok siyasi erkin. Bir türlü zihni, entellektüel ve metafizik tembelliğin nimetlerinden vazgeçmek istemiyor. Bunun sonucu da direniyor. Doğululuğun en kaba tarafından vazgeçmeden Batılılar arasında sayılmak istiyor.

Bu noktada temel soru, Türkiye'deki dominant siyasi yapı, vatandaşla devlet ilişkisi, birey ve toplum ilişkisi gibi bir dizi temel konularda koloni valisi edasıyla gelen AB baskısı olmadan, kendini yenileyecek, yozlaşmış yapıyı dönüştürmeyi sağlayacak bir siyasal kültüre sahip midir? Mevcut siyasal gelenek ve siyasal kültürün böylesi bir dönüşümü gerçekleştirmesini mümkün görmüyorum.

AB'ye ilişkin zaman zaman ortaya koymaya çalıştığımız çekincelerle tutucu elitist çevrelerin ortaya koyduğu AB direnişi arasında temel fark burada ortaya çıkıyor. Onlar Batılılaşma adına Batı'yla yüzleşme cesareti göstermeden kendi mavallarını, sahte yenilikçi maskelerini gizlemeyi başardılar.

Oysa bu toplumun son iki yüz yıldır içine girdiği modernleşme macerasının Batılılaşma'ya indirgenmeden, Batı'yla medeniyet bağlamında ciddi bir hesaplaşmaya girerek aşacağına inanıyorum. Bu hesaplaşma, kesinlikle kendinden olmayanı yok sayarak ya da tümüyle dışlayarak gerçekleşecek bir süreç değildir. Bu toplumun varlık ve aidiyet bilincini oluşturan medeniyet birikimi hiçbir komplekse düşmeden tüm farklı oluşumlarla yüzyüze gelme/hesaplaşma ve sonuçta sentezlere ulaşma yeteneğine sahiptir. Bürokratik ve entellektüel elitin, kendini toplumun değerlerinin üstünde tuttuğu ve onun birikimlerine yabancılaşmaktan haz alan tavrı siyasal yapıyı da yozlaştırmış, ayrıcalıkların korunma mekanizması haline dönüştürmüştür. Toplum, gittikçe zorlaşsa da doğal haline bırakıldığı, yerli/özgün olanla barıştığı süreçte alternatif üretebilme potansiyeline sahiptir.

Ne bazı ortodoks Kemalist aydınların komplekslerinden beslenen AB karşısında güvensiz, kuşkucu ve de tutucu tavırlar; ne de hiçbir hesaplaşmaya girme cesaretini göstermeyen eski tüfek aydınlanmacıların yeni 'Kâbe'si Kopenhag'ın sağlayacağı suni teneffüs bu toplumu ayakları üstünde durdurabilir. Bu toplumun önünü tıkayan yüzleşmekten korktuğumuz Batı'nın kaba biçimselciliğinden beslenen siyasal kültürün yeni versiyonu olarak AB'ye girince her şeyin düzeleceğini beklemenin adı, olsa olsa postmodern kehanetçilik olur.


21 TEMMUZ 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Akif Emre

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...