Sözler vermişiz

Avrupa Birliği'ne uyum sağlayabilmek için, 58 konuda söz vermişiz.

İdamı kaldıracağız...

Düşünce yasak olmaktan çıkacak...

İşkence yapılmayacak...

Kimseye yan bakılmayacak...

Kıl dönmesi olmayacak...

Mevsimsiz tüy dökülmeyecek vs. vs. ve de saire...

(Ülkemiz yetkililerinin verdiği sözler tutulabilir mi, tutulamaz mı orası ayrı konu da, benim asıl merak ettiğim, bu 58 konuyu nasıl tespit edebildiler; esas takdire şayan olan nokta burası.)

Verilen sözler arasında, Millî Güvenlik Kurulu ile ilgili bir madde var. MGK'da sivil yetkililerin sayısı, askerlerden fazla olacakmış. Kardeşim, bilmez misiniz ki önemli olan sayı değildir, güçtür, etkinliktir.

Zabıtanın kimlik sorunu

Zabıtalar 'polis' olmak istiyormuş. Kendilerine 'kent polisi' denilmesini ve silah taşıma yetkisinin verilmesini istedikleri, İzmir'de yapılan bir araştırma sonunda ortaya çıkmış.

Dokuz Eylül Üniversitesi'nde yapılan araştırma sonucunda, zabıtaların sürekli rüşvet teklifiyle karşılaşmaktan rahatsız oldukları da belirtiliyor.

Zabıtalara kent polisi denmesi kabul edilip ismin değiştirildiğini varsayalım. Diğer polisler, dağ polisi mi?

Silah taşıma yetkisi de tartışmaya müsait. Temizlik kurallarına uymayan, eksik tartan esnafa silah mı çekecekler? Mesela zabıta İrfan, kendisine gofret vermeyen Tombalak'ı topuklarından mı vuracak?

Silah sadece 'bazı' durumlarda gerekiyor. O da kaçak kömürcülerin peşine düşen ya da benzeri hallerde (diyelim ki bir kovalamaca söz konusu ve 'kötü adamlar'ın silahlı olduğu biliniyor) zabıtanın silah taşıması makul olabilir. Onun dışında, gereksiz gösteriş sayılır. Ya da birilerinin, evde silahını temizlerken kendi bacağından vurmasına yarayabilir.

Rüşvet teklifine gelince...

Rüşvet almak da vermek de suç olduğuna göre, kabul etmez ve tutarsın zabtı olur biter.

Zabıta polis olmak istiyor...

Polisler hallerinden memnun mu peki?

Kuruluşu 1844 yılına kadar uzanan zabıta teşkilatının, yüz elli yılı aşan geçmişine rağmen, kimlik arayışını sürdürmesi çok ilginç.

Tabelaya dikkat

Güzel yurdumuzun ormanlık bir bölgesinde, orman idaresi, "YAKTIĞINIZ ATEŞİ SÖNDÜRÜN" diye bir tabela yazdırmış.

Tabelanın nereye dikileceğini kararlaştırmaya çalışırlarken, Müdür Bey'in oğlu atılmış, "Nereye dikilmesi gerektiğini ben biliyorum" demiş. "En uygun yer şurası..." diyerek tarif etmiş.

Delikanlı, sevdalısı olduğu kızın oturduğu evin karşı tarafındaki orman kenarını göstermiş.

"Pekala" demiş babası, "Oraya konulsun bakalım." Sonra delikanlı "YAKTIĞINIZ ATEŞİ SÖNDÜRÜN Orman Genel Müdürlüğü" yazısının altına kendi adının baş harflerini kazımış bir gece vakti. Belki kıza "Bu ateşi sen yaktın, gel de sen söndür" şarkısını da dinletmiştir, kimbilir...

Yangın

Geçen hafta Uludağ'a tırmandığımızdan bahsedince, bir Uludağ sevdalısı olan Murat Tunçak, hemen faks çekmiş. Yangınların, ormanda ateş yakmayı yasaklayan tabelaları görmezden gelenler yüzünden çıktığını belirtiyor. Çok haklı.

Ayrıca, "Eğer bir daha gelirseniz lütfen bildirin" diyerek Uludağ Sarıalan Milli Parkı'ndaki barakasında misafir etmek istediğini yazıyor. Teşekkürler Murat Bey. Ancak biz bir barakaya sığmayacak kadar kalabalık gidiyoruz, eksik olmayın.

Çekirdek aile modeli

Güneydoğu'daki aşiretleri, çekirdek aileye çevirme kararı almış devlet böyüklerimiz.

Acaba hangisi?

Ay çekirdeği mi, kabak çekirdeği mi?

---

---

« Geri Dön