|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Siyasetin merkezine oturan ve cevabını elde etmek için dört koldan dedektiflik faaliyeti başlatılan, "Tayyip Erdoğan değişti mi?" sorusunun politik tayin ediciliği epeyi daha hüküm süreceğe benziyor. Bu "politik ve entellektüel terör"ün amacının, Erdoğan'ı değişmediği ve değişemeyeceği yargılarına mahkum ederek siyaset dışına itmek olduğu besbellidir. 14 yaşından beri siyasetin içinde olan ve ömrünün yarıya yakın bir kısmını medyanın ve kamuoyunun gözü önünde geçiren, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı gibi üst düzey kamu görevi yapmış bir politikacının değişip-değişmediğini araştırmak kadar akıldışı bir işin başka gerekçesi de olamaz. Herkes biliyor ki, kamuoyu bugün ortada bulunan Tayyip Erdoğan'dan ne anlıyorsa Erdoğan ondan başka bir şey değildir. Bu kural bütün politikacılar için de geçerlidir. Hal böyleyken, soru sahiplerinin Erdoğan'a bugün ortaya çıkmış bir politikacı muamelesi yapmalarının; onun tipinde bir politikacıyı siyasette istememelerinden kaynaklandığı bir sır değildir. Tayyip Erdoğan'ın değişip-değişmediği konusu da bir sır değildir. Değişmiştir. Hem de sadece o değil, Milli Görüş hareketinden gelen birçok politikacı ve dahası bu hareketin geleneksel oy tabanı da değişmiştir! Erdoğan'la belediye başkanlığı döneminden beri -belki de- en fazla röportaj yapan, bunun dışında da birçok kez "yazılmamak kaydıyla" konuşan bir gazeteci olarak gözlemlerimi aktarmak istiyorum. Daha 1996 yılında bile; karşımda televizyonlarda izlediğimiz eski kasetlerinde olduğundan çok farklı bir Tayyip Erdoğan portresi vardı. Bulunduğu her pozisyonda, kendisini bir sonraki siyasal hedefine hazırlayan, ülkenin geleceğinde kendisine "mutlaka" bir rol düşeceğinin farkında olan bir politikacı oldu. Tayyip Erdoğan'da ne geçmişinden utanmak, ne de geleceğe ilişkin projeksiyonlarında ideolojik angajmanlarına esir olmak gibi bir kompleks gözlemledim. Görüşmelerimizi yıllara bölecek olursak her yıl sahip olduğu siyasi enstrümanların daha da çeşitlendiğini apaçık görmek mümkündü. Bu tür bir tasnifi sözgelimi; Ecevit ya da Demirel üzerinde yapmaya kalkarsak onlarda aynı neticeyi almak için, herhalde 5'er hatta 10'ar yıllık tasniflere ihtiyaç duyulurdu. Erdoğan, içinden çıktığı hareketin tabanı gibi sürekli değişmiştir. Hareketin "tarihî" değişimi de, Refah Partisi'nin 5. Büyük Kongresi'nden başlayıp, Refahyol deneyimine ve Fazilet'in Seçim Beyannamesi'ne kadar ortaya son derece "radikal" malzemeler çıkartacak kadar kapsamlı olmuştur. O kadar ki, eğer 1990 yılı başında Fazilet gibi bir parti olsaydı, Refah Partisi ile arasında en az ANAP ve DYP kadar mesafe bulunurdu. Bu süreçte tabii ki Erdoğan ve onun siyasal söylemleri de değişime uğramıştır. Yaşadığı değişim, sadece kendi özelinde değerlendirilmediği, yani Refah-Fazilet ekseninde hareketin tamamıyla birlikte masaya yatırıldığı için ya farkedilmedi ya da aynı nedenlerle inandırıcı bulunmadı. Oysa, özellikle Refahyol ve 28 Şubat tecrübesinden sonra bu hareketin tabanı inanılmaz bir süratle değişim içine girdi. Bununla birlikte, başta Erdoğan olmak üzere hareketin içindeki birçok önemli politik-apolitik isim de bu değişim nedeniyle eleştirildi; dahası değişmeyi bir taviz olarak görenlerle değişenler arasında fikri planda çatışma ve ayrışma da yaşandı. Bu ayrışmanın siyasal sonuçları önümüzdeki daha iyi görülecektir. Mesela, AK Parti'nin Milli Görüş tabanından alacağı oyların hacmini de tamamen, bu iki eksenin fikri çatışması tayin edecektir. Erdoğan bugün, temsil ettiği bu değişimin gücünü de politik dağarcığına katarak, merkez sağın sahip olduğu ve yıllardır hoyratça kullandığı araziye talip olmuştur. Hakkındaki "değişim" sorgulamasının tek nedeni de budur. Kendisinden beklenen değişmesi değil, asla değişmemesi ve bunu da ikrar etmek suretiyle sorgucuları rahatlatmasıdır. Bu nedenle, O'na "değiştin mi?" diye dayatanlara cevap vermek yerine şunu sormak lazımdır: "Gerçekten değişmişse ne olacak?
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |