|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Türkiye'de esasen siyasî ve fakat görünür neticeleri itibarı ile daha çok iktisadî alanda yaşanan kriz; gençlerin iş ve öğrenim imkânlarını iyice daralttığı için, yurt dışına gitme bir çıkış yolu olarak değerlendiriliyor. Bu yolu deneyenlerin nasıl bir maceraya atıldıklarına ışık tutsun diye şair İbrahim Tenekeci'den, akrabası olup bir süreden beri Amerika'da doktorasını yapan İbrahim Kalın ile Dergâh dergisi için bir konuşma yapmasını rica ettim. Tenekeci'nin sorularını cevaplayan İbrahim Kalın'ın değerlendirmeleri ülkemiz insanı ve bilhassa üniversite gençliği için çok önemli tesbitler ihtiva ediyor. Bu konuşmayı önümüzdeki aylarda Dergâh dergisinde yayımlayacağız. Burada sadece "Gurbet" konusunda söylediklerini Yeni Şafak okurları ile paylaşmak istedim. İşte İ. Kalın'ın gurbet intibaları: "Bu dünyaya hangi topraklarda geldiğiniz, ömrünüzün sonuna kadar toprağa nasıl basacağınızı da belirliyor büyük ölçüde. Yakın dönemden bir örnek vermek gerekirse, Heidegger'i hayatının sonuna kadar yürüyüş yaptığı Kara Orman'dan bağımsız anlayamazsınız. Tıpkı Tanpınar'ı Beş Şehir'inden bağımsız düşünümeyeceğiniz gibi. Bir de toprakla gelen aidiyet olgusu var. Aidiyet duygusu bize aynı zamanda güven verir. Bu mânada kendimizi Çemişkezek'te Manhattan sokaklarından çok daha emniyette hissederiz. Bu, yurt dışında yaşayan herkesin bila-istisna ortak hissidir. Öte yandan gurbet bizimle varolan bir şey. Müslüman toplumlar tıpkı ölümü itminan ile karşıladığı gibi, gurbete de tabir caizse soğukkanlı bir şekilde yaklaşabiliyorlar. Bunda gurbet içinde gurbet yaşıyor oluşumuzun önemli bir payı var. Yani biz bu oluş ve bozuluş âleminde zaten bir gurbetteyiz. Dünyaya adım attığımız anda ehl-i gurbet yani garipler olarak başlıyoruz. Bu mânada gurbet garibanlıktır; fakat Hz. Peygamber'in kastettiği mânada, müjdelenmiş bir gariplik. Gurbetin izafî olduğunu da hatırlamak lazım. Bizim gelenekte gurbet ile garb yani batı arasında etimolojik ve sembolik bir ilişki kurulmuştur. Şark gurbet olmuyor çünkü gurbet karanlık demek, zulmet demek. Yani ışığın bittiği, nurun tükendiği yer. Bu anlamda nurunuz nerede tükeniyor ise, orası sizin gurbetinizdir. Örneğin İslam dünyasındaki istiğrab yani batılılaşma serüveni, bu tip bir gurbet halinin çarpıcı örneklerindendir. Gurbetin bu boyutunu öğrenmek isteyenlere, Şeyhu'l-işrak Suhreverdi'nin "Kıssatu gurbeti'l-garbiyye" risalesini okumalarını tavsiye ederim. Daha önce de söylediğimiz gibi, gurbette el bahçesinde olduğunuz için, kendi bahçenizin kıymetini daha iyi anlıyorsunuz. Sonra idrak özleme, hasrete, yakarışa dönüşüyor. Güzel insanlarımızın gülüşünü, heyecanını, iç geçirişini, yürek kabartısını, gözlerinin doluşunu, uzaklara dalıp gidişlerini, çocuksu hallerini özlüyorsunuz. Güvercinlere yem atan dedeyi, simit satan çocukları, secdeye varan alınları özlüyorsunuz. Sabah vaktinde yankılanan ezanları, omzuna dolanan bir dost elini, buram buram hasret kokan kucaklaşmaları, bir uzun havada eriyip giden gönülleri özlüyorsunuz. Tanrı misafiri diye gittiğiniz evlerde önünüze seriliveren cennet sofralarını, üç-beş tatlı kelamı, ayrılırkenki mahcubiyet hallerini özlüyorsunuz. Bunlar dünyada paha biçilemeyecek güzellikler."
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |