T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Huzursuz olmak istemem...

Cumhuriyet gazetesinin iktisat kökenli ama 'devrim tarihi' dersleri veren profesör yazarı Toktamış Ateş, Mareşal Fevzi Çakmak'ın "Türk Musevilerinin hâmisi" olduğunun anlaşılmasından hiç mutlu olmamış... Bu tespitin Jak Kamhi'ye ait olduğunu sanıyor... Oysa, CNN-Türk'e Vitali Hakko'ya atfen yansımıştı o iddia, doğru kaynağı burada ben yazdım: Türkiye Musevileri ile ilgili araştırmalarıyla tanınan Rıfat N. Bali...

'Devrim tarihi' okuttuğu için Cumhuriyet dönemini iyi bilmesi gereken Toktamış Ateş "Yok öyle şey" dese de gerçek değişmiyor: 500 yıldır ülkemizde yaşayan Museviler, bir ara kendilerine karşı 'kitlesel imha planları' yapıldığını düşünmüş ve bundan vazgeçilmesini Mareşal Fevzi Çakmak'ın müdahalesine bağlamışlar...

En iyisi bu konudaki bilgileri kaynağından almak. Rıfat N. Bali'nin "Cumhuriyet yıllarında Türkiye Yahudileri: Bir Türkleştirme serüveni (1923-1945)" adlı kitabına taşıdığı bilgi şöyle: "Azınlıklar arasında çok yaygın bir söylenti de neredeyse sarsılmaz bir kanaat olarak hepsinin ortak belleklerinde yer etti. Bu, ihtiyat olarak silâh altına alınmalarının nedeninin kitlesel olarak imha edilmelerinin önlenmesi olduğu söylentisiydi. İnanç haline gelen bu söylentiye göre azınlıkları kitlesel olarak imha etme tasarısı hükümetin bir planı idi. Genelkurmay başkanı Mareşal Fevzi Çakmak, bu tasarıdan haberi olunca Nafia Vekâletine bağlı olarak askere alınan azınlıkları Milli Müdafaa Vekâleti emrine aldırarak kendi emir kumandası altına soktu ve böylece onları imha edilmekten kurtardı." (s. 419).

Jak Kamhi'nin adı, kitapta, "Diyebiliriz ki, Mareşal Fevzi Çakmak Yahudilerin en büyük müdâfiiydi" cümlesinin sahibi olarak geçiyor. O günleri inceleyip kitaplaştıran Elli Kohen dönemin iki tipini şöyle karşılaştırmış: "(Başbakan) Saracoğlu ekalliyetler için yumuşak bir kalbe sahip bir kişi olarak tanınmıyordu; Mareşal Çakmak ise İslâm dininin en yüksek ahlâkî ilkelerine göre yaşamaktaydı." (s. 420)

Rıfat Bali'nin "Musa'nın evlâtları Cumhuriyet'in yurttaşları" adını taşıyan bir başka kitabı daha var. Her iki kitap da İletişim'den çıkmış ve yalnızca biner adet basılmış... 'Devrim tarihi' okutan profesörler bile merak edip almadığı için, böylesine bilimsel eserler eşantiyon kabilinden basılabiliyor...

Mareşal Çakmak'ın 'Nakşi' olması gerçek bir sürpriz; çünkü onun en önemli askerî koltukta oturduğu dönemde bağlı olduğu tarikatla epey uğraşıldı. Şeyhi Küçük Hüseyin Efendi'nin vefatından sadece sekiz ay sonra meydana gelen "Menemen Vak'ası" yüzünden, aynı tarikatın büyüklerinden Şeyh Esat Efendi ve müritleri muhakeme edildi. Şeyh Esat Efendi mahkeme sırasında vefat etmeseydi, oğlu ve 37 bağlısıyla birlikte onun hayatı da muhtemelen darağacında sona erecekti.

Ne diyelim; Musevilere kol kanat germeyi başarmış Fevzi Çakmak'ın Nakşilere fazla bir yararı olamamış...

Vedat Türkali'nin yeni çıkan ve Türkiye Komünist Partisi (TKP) ile ilgili anılarını anlattığı "Komünist" adlı kitabında da geçiyor Fevzi Çakmak adı (Gendaş Kültür Yayınları, Tel.: 212- 512-3386; Faks: 212- 520-8212). Cami Baykurt, Cumhuriyet'in ilk dönem kadrosundan 'kuşku' ile söz edermiş... O kadrodan bazıları, Cami Bey'e göre, Galata'daki ünlü bir bankere gidip, "Bezirgân, paramız bitti" deyip açık kasadan para alırlarmış... Aynı Cami Bey, başbakan Şükrü Saracoğlu'nun yüklüce bir para vermeye kalkıştığı Mareşal'dan red cevabı aldığını da anlatmış... "Türk dışişleri" demiş Cami Baykurt bir gün Vedat Türkali'ye, "İngilizlere on milyona satıldı..." Fevzi Çakmak, "Ülkem için İngilizlerin dostluğundan, Sovyetlerin düşmanlığından korkarım" dermiş. (s. 108)

Cumhuriyet'in ilk dönemi, görüyorsunuz, bir yığın bilinmezle dolu. O dönemi anlatmak üzere liseler ve fakültelerin her sınıfına 'devrim tarihi' dersleri koymuşuz, ama Üzeyir Garih eceliyle Eyüp Mezarlığı'nda, Mareşal ile şeyhinin kabirleri yanında karşılaşmasa, bu ayrıntılar gündeme gelmeyecekti. Geldi de ne oldu sanki? CNN-Türk bir kaç ara haberden sonra kesti, diğer gazeteler duymadılar bile... Toktamış Ateş de o arada yalan-yanlış duyabildi...

Vedat Türkali, anılarında, Yüksek Öğretmen Okulu'na askerî öğrenci olarak girdiğinde, öğrenciler arasında 'sosyalist' aramaya başladığını anlatıyor. "Ahmet Ateş sosyalisttir" söylentisi kulağına gelir, ama tanıştığında çok farklı, tam aksi kutupta biri olduğunu anlar... Bir gün, bir sigara molası sırasında, Moskova önündeki Hitler ordularının başarısı üzerine iddiaya girerler... Ahmet Ateş Almanlar'ın yeneceğinden emindir; "Yenilirlerse sana on kitap vereceğim, biri Orhan Veli'nin Garip'i" der. Türkali, "Babasının vermediği bu kitap borcunu redd-i mirasta bulunmadıysa oğlu sayın Kemalist profesör Toktamış Ateş'ten mi istesem diye düşünüyorum!!" diyor (Komünist, s. 35).

Prof. Toktamış Ateş, anne-babasını inkâr edecek, redd-i mirasa gidecek biri değil; o sebeple babasının borcunu öder. Orhan Veli'nin kitabı yerine, hepsi de kendi imzasını taşıyan, çoğu Cumhuriyet dönemiyle ilgili, hiçbirinde göze ve akla zarar verecek, rahatsız edecek ayrıntılar bulunmayan bir dizi kitap vermeyi tercih edecektir...

Fevzi Çakmak'ın Nakşi olduğu, kitlesel imha hesapları yapıldığı gibi akla ziyan iddialar mı? Allah korusun!


29 Ağustos 2001
Çarşamba
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED