T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Afrika Boynuzu'ndan Malaka Boğazı'na...

Usame bin Ladin, el Kaide, kitlesel imha silahları, siyasi ve hukuki otorite boşluğu veya terörizm gibi gerekçelerin ardına sakladığı İslami hareketlere yönelik savaşını "küresel yayılma projesi"ne dönüştüren Amerika, dünya enerji havzalarını kontrol altına alıp stratejik noktalara yerleşirken, ondan cesaret alan ülkeler de iç sorunlarını çözmek için tarihin kendilerine sunduğu bu eşsiz fırsattan yararlanıyorlar. ABD'nin hegemonya savaşı bir taraftan yeni bir dünya sisteminin ve 'Amerikan imparatorluğu'nun temellerini atarken diğer taraftan İslam dünyasındaki laik-İslamcı tartışmasını kutuplaşmaya hatta çatışmaya doğru sürüklüyor.

Rusya, Çin ve Hindistan'ın; Çeçenistan, Doğu Türkistan ve Keşmir'i terörle mücadele kapsamına almak için ABD'nin her isteğine evet demelerinden sonra şimdi de Müslüman ülkeler kendi vatandaşlarını ABD'ye şikayet etmeye, kendi ülkelerine müdahale istemeye başladılar. Hemen her Müslüman ülke, kendi içindeki İslamcı gruplarla Usame Bin Ladin ve el Kaide arasında bir irtibat kurabilmek için "senaryo"lar kurguluyor.

Endonezya İstihbarat Başkanı'nın ülkedeki Müslüman-Hristiyan çatışmasını El Kaide'nin ateşlediğini, Baharat Adaları'ndaki etnik ve din gerekçeli çatışmaları Ladin'in adamlarının yönlendirdiğini iddia etmesi ülkeyi karıştırdı. Suharto'dan sonra göreve gelen İslami eğilimli Yusuf Habibi ve Abdurrahman Vahid yönetimlerinden sonra iktidarı ele alan Endonezya ordusu kontrolündeki Megavati Sukarnoputri ve milliyetçi kadrolar, dağılma sürecindeki ülkeyi milli ve "İslami dayanışma" ile ayakta tutmaya çalışan Müslümanlar'ı hedef gösteriyorlar.

Endonezya örneği ve yeni senaryo

Son yıllarda iç politikada zayıflayan etkisini yeniden kazanmak isteyen ordu, İslamcıları hedef göstererek, Parlamento Sözcüsü ve Endonezya'nın en büyük İslami cemaatinden birinin lideri Emin Reis'in önünü kesmek ve lideri bulunduğu Ulusal Vekalet Partisi'ni bölmek istiyor. Aynı şekilde, İslami eğilimi Başbakan Hamza Haz liderliğindeki Birleşik İlerleme Partisi'ni de ortadan kaldırmayı amaçlıyor. Demokratik yapılara bile tahammül edemeyen bir anlayışın ülkedeki diğer İslami gruplara yönelik tavrı ise çok daha da sert.

Sukarnoputri'nin Amerika ziyaretinden sonra başlayan bu fişleme hareketi, İslam dünyasına hakim olan otoriter yapıların ülke üzerindeki kontrollerini daha da güçlendirmek için İslamcılar'ı baskı altına alma yoluna gitmelerinin ve bu yolda ABD'nin küresel savaşını istismar etmelerinin en önemli göstergesi. İslam dünyasındaki hemen her ülkede bugünlerde aynı senaryo moda oldu. Laik yapısıyla tanınan Endonezya ordusundan, Türk tipi modernleşme arzusunu gerçekleştirmek isteyen Pakistan Devlet Başkanı Perviz Müşerref'e, Cezayir cuntasından Müslümanlar'a yönelik baskılarıyla ün yapan Tunus'a kadar her ülke, en radikalinden en demokratına kadar İslamcıları ezmek için aynı acımasız, adaletsiz ve çirkin projeyi uyguluyor.

Bu kaotik ortamda attığı her yeni adımla İslam dünyasındaki iç çatışma riskini daha da besleyen ABD, ulusal çıkarlarını küresel doktrin haline getirmekle kalmadı, dünyayı kendi iç politika önceliklerine göre yönetmeye başladı. ABD'nin Afganistan'a yönelik saldırısına başından beri kuşku ile yaklaşanların haklılığı da böylece ortaya çıktı. Kızıl Deniz'den Malaka Boğazı'na, Doğu Akdeniz'den Orta Asya'ya, Kafkaslar'dan Güneydoğu Asya'ya kadar çok geniş bir coğrafyada nokta hedefler belirleyen Amerika, yeryüzünün en zengin kaynaklarını barındıran, kara ve deniz yollarını kontrol eden bölgelerine birer birer yerleşiyor. Amerika'nın bu işgal harekatına alkış tutanlar, İslam dünyasının bütün zenginliklerinin yağmalanmasına, mahremiyetinin elinden alınmasına, sömürgeleştirilmesine de öncülük ediyorlar.

Dünya ölçeğinde 80 bin Müslüman'ın peşine düşen ABD, bu kişileri ele geçirmek için istediği her ülkeye girecek, işbirliği yapmayan Suriye, Irak, Malezya veya bir başka Müslüman ülke Amerikan füzelerinin hedefi olacak. Askeri müdahalenin ve hegemonyanın adı terörle mücadele. Bu gerekçeye direnmek mümkün mü?

ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Condoleezza Rice, ''Hizbullah, Ortadoğu'daki son İsrail karşıtı grup" diyor ve ekliyor: ''Hizbullah ve ona destek verenler, kendilerini terör listesine almamızın nedeninin bu olduğunu anlamalılar.'' 11 Eylül sonrası konjonktürün Filistin'e yaradığını söyleyenler nerede?

Enerji havzaları ya da jeopolitik öncelik

Amerikan güçleri Afganistan'dan sonra Irak'ı, Somali'yi, Yemen'i, Açe'yi, Mindanao'yu, Lübnan'ı vurmaya hazırlanıyor. Buralara Amerikan istihbarat elemanları ve askeri heyetleri gönderildi. Bu bölgelerin dünya haritasındaki yerlerine bir bakın... Somali: Kızıldeniz'i kontrol ediyor ve Süveyş Kanalı'ndan sonra Akdeniz ile Hint Okyanusu'nu birbirine bağlayan ikinci stratejik geçit. Sudan, Nijerya ve Orta Afrika'ya hakim çok önemli bir bölge. Amerika'nın yönlendirmesiyle geçen hafta bin kişilik Etiyopya ordusu Somali topraklarına girdi. ABD istihbarat ve askeri timleri Afrika Boynuzu'nun kuzeyinde üsler kuruyor. Hedef ise, Somali'yi üç parçaya ayırmak. Yemen: Somali'nin stratejik önemini tamamlıyor. Açe: Ünlü Malaka Boğazı'nı kontrol ediyor. Çok eski tarihlerden beri Doğu Asya'ya giden deniz ticaretini kontrol eden bu bölge, Pasifik ile Hint Oknayanusu arasnda çok işlek bir deniz yolu. Ayrıca Endonezya'nın en zengin ptrol ve doğalgaz yataklarına sahip bölgelerinden. Açe'ye müdahale Malaka Boğazı'nın karşısındaki Malezya'ya da müdahale anlamı taşıyor. Irak'ı anlatmaya gerek bile yok. Mindanao: Yine dünyanın en önemli su yolları üzerinde.

Amerikan gücünün Kafkaslar'da Azerbaycan ve Ermenistan'a daha da yerleşeceğini, zengin enerji kaynaklarına sahip Borneo ve Sülevasi adalarını tartışmaya açacağını, Doğu Akdeniz'de daha da yoğunlaşacağını, Suudi Arabistan ve İran'ı daha sıkı kontrol edeceğini, Pakistan'ın nükleer gücünü baskı altına alacağını göreceğiz. İslam çoğrafyasının zenginlik kaynakları ile stratejik noktaları denetim altına alınacak. Her Müslüman ülkede, İslam'ın siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel dinamizmini canlandıracak oluşumların üzerine hışımla gidileceğini, İslami aidiyetin bir inanç sorunu olmaktan çıkarılıp tehdit olarak değerlendirileceğini, İslam'ı savunmanın hiç bir uluslararası sözleşme güvencesi altında olmayacağını da göreceğiz.


22 Aralık 2001
Cumartesi
 
İBRAHİM KARAGÜL


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED