T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Fazilet AİHM yolunda

Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, konjonktürün elverdiği ölçüde, Türkiye'nin demokratik adımlar atmasına çalışıyor. Türk, daha geçen yasama döneminde İnsan Haklarından Sorumlu Bakan konumundayken, bir mini demokrasi paketi hazırlamıştı. Bu paketin içinde, halâ tartışılan 312'nci madde, Terörle Mücadele Yasası'nın 8'inci maddesi, Türk Silâhlı Kuvvetleri'nin, Hükûmetin, Cumhuriyetin manevi şahsiyetini tahkir etme fiilini cezalandıran 159'uncu madde de vardı.

Konjontür'ün direnci

O gün bugün, Konjonktür Hazretleri izin vermediği için, paket, kuvveden fiile geçemedi. 1999 seçimlerinden sonra, Bursa milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır, kanun teklifini sahiplendi ve Genel Kurul'a getirdi. Ama nafile! Siyasi irade, bir türlü, Türkiye'nin, demokratikleşme yolunda bu çekingen adımları atmasına bile müsaade etmedi.

Şimdi Hikmet Sami Türk eskisine benzer bir paketle karşımızda. Anayasa değişikliğinden sonra, bazı uyum yasalarının çıkması için harekete geçti. Meselâ gözaltı sürelerinin kısaltılmasını istiyor. Türk Ceza Kanunu'nun 159 ve 312'nci maddeleriyle, Terörle Mücadele Yasası'nın 8'inci maddesi, "demokratik toplum gereklerine" uygun bir biçimde yeniden düzenlenecek.

Bir başka ileri adım: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları doğrultusunda, kişilerin yeniden yargılanmasının önü açılacak.

Bu son husus çok önemli. Çünkü ülkemiz, adeletsiz kararlar dolayısıyla, milyonlarca dolar para cezasına mahkûm oluyor. Yeniden yargılama imkânı ile mahduriyetler telâfi edilirse, Türkiye hem sürekli sanık sandalyesine oturmaktan, hem de ağır bir yükten kurtulacaktır.

El kesesinden

Bu arada, Fazilet Partisi, "yürürlüğü durdurma" istemli olarak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne dava açtı. Mahkeme, sadece idam cezalarında ve işkence iddiaları söz konusu olduğunda -telâfisi imkânsız bir hali önlemek için- yürürlüğü durdurma kararı veriyor.

Bu yüzden büyük ihtimalle Fazilet'in, "yürürlüğü durdurma" talebi red edilecek. Ama davanın sonunda, Türkiye mutlaka mahkûm olacak.

Bence Hikmet Sami Türk, reform mahiyetindeki demokrasi paketiyle, kararları dolayısıyla ülkemizi mahkûm ettiren hâkimlere, tazminatın bir bölümünü karşılama mükellefiyeti getirsin.

Bazı gazeteler, küfürbaz köşe yazarlarının tazminat cezalarını artık ödemiyor. Bundan dolayı, adamlar, ona buna sataşan, iftira ve çamur atan üslûplarından vazgeçtiler.

Hâkimleri, maddeten sorumlu tutacak düzenlemeler, Türkiye'nin daha büyük bir hızla demokratikleşmesine yol açacaktır.

Merve Kavakçı seçilmiş ve mazbatasını Yüksek Seçim Kurulu'ndan almış bir milletvekili. O, Genel Kurul salonuna girdi ve bazı milletvekilleri başörtüsü serbestisini savundu diye, koca bir parti anti-laik eylemlerin odağı olduğu gerekçesiyle kapatılabilir mi?

El kesesinden sultanım, develer olsun kurbanım!

Mahkemeler hatalı kararlar veriyor. Hukukun üstünlüğünü çiğniyor. Parayı bizim vergilerimizle, Türkiye Cumhuriyeti'nin Hazinesi ödüyor.

Fazilet'in gerekçesi

Fazilet Partisi, Anayasa Mahkemesi kararının Resmi Gazete'de yayınlanmasını beklemeden, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurdu. Çünkü, Fazilet'in hükmî şahsiyeti, kararın açıklanmasıyla birlikte sona ermişti; 6 aylık müracaat süresinin o tarihten itibaren başlayabileceği ihtimali üzerinde duruldu. Başvuru Recai Kutan adına gerçekleşti. Kutan'ın partisinin kapatılmasına en büyük itirazı, sorumlu durumda olanların yargılanmamasından ve haklarında bir hüküm bulunmamasından kaynaklanıyor.

Başvuru dilekçesindeki görüşleri şu şekilde özetleyebiliriz:

"1) Anayasa Mahkemesi'nin yerleşik kararlarına göre, parti kapatma davaları, ceza davası niteliğindedir. Bu husus Anayasa Mahkemesi'nin 16.6.1964 tarihli, 28.9.1984 tarihli ve 14.7.1993 tarihli kararlarından anlaşılmaktadır. Anayasa Mahkemesi, bu kararlarında, partilere uygulanan maddelerin ceza kuralı niteliğinde olmasının parti açısından güvence teşkil ettiğini belirtmiş, kanunsuz suç ve ceza olamayacağı, cezada genişletici yorum ve kıyasa yer verilemeyeceği kurallarının parti kapatma davalarında da uygulanacağını vurgulamıştır. Ayrıca, şüphe halinde sanık lehine hareket edileceğini hatırlatmıştır.

Anayasa Mahkemesi çalışmaya başladığı 1962 yılından 1998 yılına kadar, siyasi parti kapatma davalarının bir ceza davası niteliğinde olduğunu istikrarlı bir şekilde tekrarlamıştır. 1998 yılında, Refah Partisi kapatma kararında 'görüş değiştirmiş', 'ortada suç olmasa bile' siyasi partilerin kapatılabileceğine karar vermiştir.

2) Siyasi Partiler Kanunu'nun 102'nci maddesinin 2'nci fıkrasına göre, parti üyeleri, Anayasa'nın 68'inci maddesinin 4'üncü fıkrasına aykırı fiil ve konuşmalarından dolayı hüküm giyerlerse,(1) Cumhuriyet Başsavcılığı bu üyelerin partiden kesin olarak çıkarılmasını ister. Talep 30 gün içinde yerine getirilmediği takdirde, Cumhuriyet Başsavcılığı, o siyasi partinin kapatılması davasını açar. Görüldüğü gibi, parti üyeleri ancak Anayasa'nın 68'inci maddesinin 4'üncü fıkrasına aykırı bir eylemden dolayı yargılanıp cezalandırılırlarsa partiden atılabiliyor. Oysa, partinin odaktan kapatılması durumunda, hüküm giyme şartı aranmıyor. Öte yandan, bir derneğin kapatılmasında dahi, sorumlu kişilerin yargılanıp hüküm giymeleri gerekiyor. Bir başka ifade ile, dernekler siyasi partilerden daha büyük koruma altında.

3) Partinin Genel Başkanı, Genel Başkan yardımcıları ve partiyi temsil eden diğer yetkililer suç sayılan konuşma ve eylemi yapan kişiler değil. Fazilet Partisi kendisini temsil etmeyen kişilerin fiillerinden dolayı kapatılamaz. Kaldı ki, iddianamede yer alan konuşmaların tamamı 23 Nisan 1999 tarihinden önce yapılmıştır ve af kapsamındadır.

4) Hukukun bir diğer temel ilkesine göre, yargısız ve savunmasız bir ceza olmaz. Siyasi hakları ellerinden alınan 5 kişi, sorgulanmadan, savunmaları alınmadan cezaya çarptırılmışlardır. Bu durum, Sözleşme'nin adil yargılanma ilkesine aykırıdır.

5) Siyasi Partiler Kanunu'nun 103'üncü maddesi, bir partinin ne zaman kanunsuz fiillerin odağı haline geleceğini tarif ediyor; böylece Anayasa'daki soyut mefhuma temel teşkil edecek bir tanım getiriyordu. Anayasa Mahkemesi Fazilet davasına başlamadan önce, 103'üncü maddeyi iptâl etti. Oysa Anayasa Mahkemesi'nin, kanunları, re'sen iptâl yetkisi yoktur.

6) Fazilet Partili eski parlamenterler düşüncelerinden dolayı cezalandırılmışlardır. Halbuki, ifade hürriyeti, Sözleşme'nin 10'uncu maddesi ile teminat altına alınmıştır.

7) Anayasa Mahkemesi kararı, örgütlenme özgürlüğünü düzenleyen Sözleşme'nin 11'inci maddesine aykırıdır. Siyasi partiler, demokrasinin tam manasıyla işleyebilmesi için, hayati öneme sahip örgüt biçimleridir. "

Umutlu bekleyiş

Laeken zirvesi Türkiye'de olumlu bir hava estirdi. Avrupa Birliği'nin ülkemiz ile ortaklık müzakerelerinin başlayabileceği işaretini verdiği belirtildi. Bir yandan Hikmet Sami Türk'ün uyum paketi, diğer yandan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Türkiye'yi "terbiye edici" kararları, ite kaka düzgün bir yola giriyoruz gibi.

Hikmet Sami Türk'ün çabalarının yeniden Konjonktür Hazretleri'nin direnci ile karşılaşmamasını umut ediyoruz.

Dip not (1): Anayasa madde 68/4: "Siyasi Partilerin tüzük ve programları ile eylemleri, devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve laik cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz; sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamaz, suç işlenmesini teşvik edemez."


22 Aralık 2001
Cumartesi
 
NAZLI ILICAK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED