|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Şeyhin aşkı: Rum kızının güzelliği Şeyhi elden ayaktan çıkardı, ele avuca gelmez oldu. Kızın sevgisi can ülkesini yağmalamış, zülfünden imana küfürler yağdırmıştı! Şeyh imanını verdi, Hıristiyanlığı kabul etti. Takvayı sattı, rezilliği satın aldı. Dervişler onu böyle perişan görünce işi anladılar, öğüt verdiler, ama fayda etmedi. Çünkü derdinin dermanı yoktu. Perişan âşık nasıl olur da söz dinler? Dermanı bile yakıp yandıran dert, nasıl olur da dermanı kabul eder? O uzun günde, Şeyh, akşama kadar ağzı açık hayran bir halde gözlerini pencereye dikti, öylece bakıp kaldı. O gece sevgisi birken yüz oldu, tamamiyle kendinden geçip gitti. Kendinden de geçti, âlemden de. Başına topraklar saçtı, feryat ve figana koyuldu. Ne uykusu kaldı, ne kararı. Sevgiden kıvranmakta, ağlayıp inlemekteydi. "Yarabbi, bu gecenin gündüzü yok mu? Yoksa feleğin ışığı olan güneşin ziyası mı kalmadı? Aşk sevdasıyla yanmaktayım, sevginin hücumuna karşı durmaya takatım yok!" diye dövünüyordu. Ömür nerde, sabır nerde, baht nerde, akıl nerde, el nerde, ayak nerde, sevgili nerde, gün nerde bilemez oldu. Bir dostu: "Ey uluların şeyhi, kalk, bu vesveseden yıkan, arın!" dedi. Şeyh ona: "Bu gece ciğer kanıyla yüzlerce defa yıkanıp arımdım a bihaber!" diye cevap verdi. Bir başkası: "Tövbe et!" dedi. Şeyh de ona: "Namustan, halden tövbe ettim; şeyhlikten, olmayacak şeylerden tövbe ettim." diye cevap verdi. Bir başkası: "Tesbihin nerde? İşin tesbihsiz nasıl düzelir?" dedi. O da: "Belime zünnar bağlayabilmek için elimden tesbihi attım." cevabını verdi. Namazı hatırlatana: "O sevgilinin mihrap olan yüzü nerde ki? Onun yüzünü görmedikçe namazım ne işe yarar?" dedi. "Pişman olmayacak mısın?" diye sorana da: "Bundan fazla pişmanlık mı olur, neden daha önce âşık olmamışım ki? Yolumuzu vurup kesen şeytan ne de güzel vurup kesmekte, bizi ne de güzel azdırmakta, söyle vursun, durmasın!" dedi. Kendisine öğüt verenlerin herbirine bir cevap yetiştirdi, dedi ki: "Ben adtan, sandan çoktan geçtim, ar, namus şişesini çoktan taşa çaldım. Gâvur kızının rızasından başkasını istemem, o ndan başkasının incinmesine aldırmam. Kâbe olmazsa, kilise hazır; ben Kâbenin akıllısı, kilisenin delisiyim. Cehennem yoldaşım olsa yedi cehennem bile bir âhımdan yanıp kül olur. Yüzü cennete benzeyen sevgili olduktan sonra, bana cennet lâzım olsa, sevgilinin yüzü yeter!" Ona Tanrı'dan utanmasını söyleyene de: "Beni bu ateşe Tanrı attı, kendimi nasıl kurtarabilirim?" dedi. Dervişler ona söz geçiremeyeceklerini anladılar. Şeyh halvete çekildi, sevgilinin civarına yerleşti, o mahallenin köpekleriyle arkadaş oldu. Bir aya yakın oralarda kaldı. Sevgilinin kapısının eşiği ona yastık olmuştu. Kız, şeyhin kendisine âşık olduğunu anladı. Feryatlar içinde ona aşkını ilân etti. Kız da ona: "A kocamış kişi, utan, sen kendine gayri kâfur ve kefen tedarikine bak!" dedi. Fakat kız da ona laf anlatamayacağını anladı ve şeyhe: "Eğer sen bu işin eriysen dört şeyden birini yapmalısın: ya puta secde edersin, ya Kur'an'ı yakarsın, ya şarap içersin, yahut da imandan geçersin." dedi. Şeyh: "Şarap içmeyi kabul ettim, öbürleriyle işim yok benim. Güzelliğini seyrede ede şarap içerim" dedi. (Devam edecek)
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |