T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

K Ü L T Ü R

'Şiir sundum efendim'

Türkiye gazetesindeki yazılarından tanıdığımız Özcan Ünlü, şiire olan tutukusunu, şiirinin aşama aşama mesafe katetmesine dönüştürmeyi başarmış genç bir şair.

Son kitabınız "Teslimiyet", daha farklı gibi... Şiirlerdeki üslup ve düzenleme de dikkat çekiyor. Özcan Ünlü şiiri hakkında kısa bir bilgi verir misiniz?

Şiirimin yeni oturmaya başladığını söyleyebilirim. Daha önce yazdığım ve çeşitli dergilerde yayımlanan şiirlerimi de sahipleniyorum ama Teslimiyet, sanki biraz daha bana özgü... Duyarlılıkları, dize yapılarındaki titizlik... Şiiri bir kışkırtıcı gibi görmeye başladığımda bunu anladım. Yani duyguların, başka duygularla kesişme anında çağrıştırdığı söz dizimleri gibi görmeye başladım dizeleri. Bulutların çarpışması gibi mesela... Kitaba ismini veren Teslimiyet şiirinde bunu daha iyi anlattığımı sanıyorum. Yani, sözün gerçek sahibine dönerek ondan şiiri isteme... "Damlayı kavuştur denize, denizi okyanusa/ ve beni bahtımın pırıltısına efendim" demek, artık söyleyişin oturduğu anlamını veriyor.

Kitabınızdaki şiirlerde sanki kronolojik bir tasnif göze çarpıyor...

Tesbitiniz doğru çünkü kitapta yer alan şiirler, "Aşk Bu Kadar Yakışmamıştı Bana"dan sonra yazılan sevgi şiirlerini de içine alıyor. İlk bölümün adı zaten "Aşkla Söylenen". Bu bölümde aşk şiirleri dikkat çekiyor. Sevgiyle örülmüş bir yüreğin, kendi üslubunca yansıması olarak kabul edilebilecek şiirler bunlar. Kendi üslubunca diyorum çünkü, başkalarının belki de her gün yaşadığı ve fakat benim o yaşayışı farklı gözlemlerle sunmaya çalıştığım şiirler bunlar. İnsanları sevgiyle imtihan etmek istiyorum. Sevgiyle sınadığımız yüreklerin ancak yarına mutlu çıkabileceklerini düşünüyorum. Eksiklerimizi, yanlışlarımızı, günahlarımızı sevgiyle ele alırsak insan olduğumuzu da anlarız diye düşünerek yazıyorum bu şiirleri...İkinci bölümde yer alan Teslimiyet şiirleri bambaşka tadlar taşıyor. Nazan Bekiroğlu"nun "Yusuf ile Züleyha"sından sonra ortaya çıkan Teslimiyet şiirine modern bir naat diyorum kendimce. Söz dizimi, duygu yoğunluğu ve gerçekten bir teslim oluşu çağrıştırdığı için önemsiyorum. "Ben sana şiir sundum efendim" diye başlayan ve dua bölümüyle biten şiirin yanısıra, yürek coğrafyamda bana dert olarak işlenmiş olayların, kişilerin ve durumların şiirlerini de bu bölümde bulabilmek mümkün."Dünde Kalan" başlığı altında ise daha önceki kitaplarımda kalmış dikkate değer bulduğum şiirlerden bir seçki yaptım.Bütün bunların ışığında şunu söyleyebilirim: Teslimiyet, Özcan Ünlü şiir macerasının geçmişten bugüne kadar geçirdiği evreleri göz önüne sermesi bakımından dikkat çekici olabilir.

Teslimiyet, bir teslim oluş diyorsunuz... Peki, şiir bitti mi böylece?

Kesinlikle bitmedi. Bitmez de... Yürek atışlarımız devam ettiği sürece ve bu coğrafyada kaldığımız sürece söz bitmeyecek. Belki yoğun olarak aşk şiirleri söylemeyeceğim. Belki sık sık şiir yazmayacağım ama şiir hep devam edecek.

Bir de roman çalışmanız var sanırım...

Yine Timaş yayınları arasında çıkacak olan "Aşk Günlüğü", bir günlüğün peşinde yaşanan içsel yolculuğu ele alıyor. Aslında Teslimiyet"le birlikte çıkması düşünülen romanda da, yitikleri hanesinin ilk başına sevgiyi yazanları kendine döndürme amacı taşıyor. Düşsel bir yolculuk, zamana ve mekana bağlı olmayan bir üslup...Deneme, roman ve şiir çalışmalarımı bundan böyle daha özgür bir hale getirip ve tamamen insanı yeniden keşfetmeye yönelik bir kaygıyla yazacağımı söyleyebilirim. Çünkü benim derdim kendimle, dolayısıyla insanla... İnsanla derdi olan birinin, herhalde kargacık-burgacık, değeri kendinden menkul, harc-ı alem işleri yapması düşünülemez. Kendi kozamı örmeye çalışıyorum. Bu kozanın içinde ise sadece sevgi olsun, tahammül olsun diliyorum. Başından beri söylemeye çalıştığım bir şey var: İnsanların kendilerine sorun olarak gördükleri her şeyin başında ciddi bir sevgisizliğin yattığını keşfettim. Bu sadece şiirde, romanda veya içsel dünyamızda değil, işyerlerimizde ve kurumsal kimliklerimizde de yaşanıyor.

 
Fethullah Gülen'le Amerika Notları

Kriz en çok sinemayı vurdu
Tiyatro ve sinema sanatçısı Metin Akpınar, sahip olduğu hisse senetlerinden kayba uğradığını belirterek, "Şubat ayından beri herkes gibi ben de kağıttan kaybettim" dedi. Sanat dünyasında "tasarruf adamı" olarak bilinen ve birikimlerini daha çok borsadan hisse senedi alarak değerlendiren Akpınar, elinde bulundurduğu kağıtlardan kayba uğradığını söyledi. Akpınar, "Ama bekliyorum. Allah'a şükür bekleme gücüm var. Aslında çok kaybetmedik, dengeledik. Ülke kaybetti zaten" diye konuştu. Dünya genelinde bazı değişimler ve dengesizlikler yaşandığına işaret eden Akpınar, Türkiye'nin de bu gelişmeleri yakından izlemesi ve buna yönelik önlemler almasının kaçınılmaz olduğunu belirtti. Metin Akpınar, ekonomik krizin en çok sinemayı vurduğunu, bunun sonucu olarak uzun süredir film yapılamadığını söyledi. Bir prodüktörün film yapımı için maliyetlerini belirleyemediğini anlatan Akpınar, "Kriz nedeniyle prodüktörün, bugünkü şartlarda yaptığı harcamayı kaç seyirciyle geri alacağı belli değil. Belki de alamayacak. Krizden en büyük darbeyi sanat yiyor" dedi. Kriz ortamında halkın kültür ve sanat harcamalarını kıstığını anlatan Akpınar, bunun da sanat adına ve yeni üretimler adına çok ciddi sorun olduğunu sözlerine ekledi.
1 Eylül 2001
Cumartesi
 
Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu
Ana Sayfa | Gündem | Politika| Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Hayat| Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED