T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Dehşete düşüren şeyler yazıyorum

Yönetime yakın bir Amerikalı akademisyen dostum, "Türk basınında izlediğim iki-üç yazardan birisin, ancak son zamanlarda yazdıklarından dehşete kapılıyorum" diye beni ayıpladı. Uzun yıllardır ABD'de gazetecilik yapan bir dost ise, "O ne yaparsa bir bildiği vardır" deyip bana kredi açsa bile, görüşüne değer verenler tarafından soru yöneltildiğinde, son iki haftadır yazdığım Kulis'lerde anlatılanlara aklının yatmadığını iletmeden duramamış...

Her ikisi de en fazla aynı konuya takılmışlar: Bir Ürdün gazetesine (el-Watan) dayanarak yazdığım, "İsrail saldırıdan haberdarmış, ulaşabildiklerine o sabah Dünya Ticaret Merkezi'nden uzak durmalarını tebliğ etmiş" bilgisi... Akademisyen dost, "Hiç öyle şey olur mu?" diyor ve beni yeterince araştırma yapmamakla suçluyor...

CNN'nin New York saldırısı sonrasında yayınladığı, sevinen Filistinli görüntülerinin 1991 yılına ait olduğu iddiası, bir Brezilyalı öğrenciye atfen, daha ilk gün ulaştı bana; iddia çoğalarak gelmeye devam etti. Aklım basmadığı için değinmedim bile. Aklımın basmamasının sebebi, CNN'nin haber koordinatörü Eason Jordan'ı tanımam ve özellikle İslâm Dünyası'na dönük haberlere fevkalâde titizlendiğini bilmem... CNN vahim bir yayıncılık hatası yaparsa hemen düzelten bir kurum; ilk gün 'terörist' diye tanıttığı 'Bukhari kardeşler' ile ilgili haberi, yanlışını öğrenir öğrenmez, "Hata yaptım" diye kendisi duyurdu...

İsrail'in saldırıdan haberdar olduğu için ikiz kulelerde hiçbir İsrailli'nin ölmediği haberi peki? Bundan haberdar olunca, hemen İsrail'de çıkan Jerusalem Post ve Ha'aretz adlı gazetelerin web-sitelerine ulaşıp saldırıda hayatını kaybeden İsrailli sayısını öğrenmeye çabaladım. Hayret, her iki gazete de bu konuyla ilgili tek bir haber ve yazı yayımlamamış... 17 Ağustos depremine Çınarcık'ta yakalanan on kişi için kalabalık bir ekip gönderen İsrail'in tek vatandaşının burnunun kanamasına dahi önem verdiği biliniyor. Hayretim beni CNN web arşivine sürükledi; oradaki haberlerde de her ülkenin adı geçiyor, ancak kayıp listesinde İsrail devleti yer almıyordu... Ben de yazımda Ürdün gazetesinin verdiği bilgiyi kullandım...

Dünya Ticaret Merkezi'nde İsrailli ölü ve kayıplarla ilgili tek ayrıntı, cuma günü (21 Eylül) Milliyet'te rastladığım genel tabloda yer alan "İsrail: 133" rakamıdır. Başkan George Bush'un hazırlatıp açıkladığı listeymiş bu... Bu kadar...

Kriz ve savaş ortamları, Anglo-Saksonlar'ın 'spin doctors' dedikleri, gerçekleri çarpıtıp yamultmayı da görevi bilen bazı tipler hemen devreye girdiği için, çok dikkatli olunması gereken ortamlardır. Körfez Savaşı dönemini hatırlayın. Irak işgali altındaki Kuveyt'ten ekranlara ulaşan görüntülerin hangisi sahici, hangisi türetilmişti, bugün bile bilemiyoruz. Denize dökülen petrol atıkları arasında fotoğrafı çekilen karabatağı hatırladınız mı? O bir gözboyamaydı işte... "Canımı ve ırzımı Iraklıların elinden zor kurtarıp kendimi buraya attım" diye New York'ta kameralar karşısına çıkan genç kız da, Kuveyt'in Birleşmiş Milletler temsilcisinin işgalden sonra Kuveyt'te hiç bulunmamış kızıydı...

Amerikalıların her durum için bir veya birden fazla filmleri vardır, unutan bizleriz... Oysa, şimdikine benzer kriz durumlarının sanal etki vermek üzere kullanılabileceğinin en çarpıcı örneği, senaryo yazımına ünlü tiyatro adamı David Mamet'in de katıldığı Barry Lewinson tarafından çekilen 1998 yapımı 'Wag the dog' filminde yer alıyordu. Hani, Dustin Hoffman ile Robert de Niro'nun başrol oynadığı, tam seçim arefesinde bir seks skandalı yüzünden başı derde giren ABD başkanını kurtarmak için yazılmış 'gerçek olmayan savaş' senaryosu canım...

O filmde, başkanı kurtaran, bütünüyle Hollywood stüdyolarında artistlerle çekilen sanal bir savaştı; Amerikan halkı, günler ve günler boyu, ülkelerinin Arnavutluk'la savaşa girdiğini düşündüler... Oysa, Arnavutluk'un ne savaştan haberi vardı, ne de ABD ile ilişkilerinin bozulduğundan... Filmin sonunda, bir kaç can yandı, ama zor durumdaki başkan seçimi yeniden kazandı.

Küçükten beri, bana "Çok film seyrediyorsun" diye itiraz edenler olur; bazen karşımdakini haklı bulur savunmaya geçerim. Geçen akşam, bir tartışma sırasında, akademik unvanlı bir bayanın ağzından, "Amerikalılar yapacaklarına bizleri iki araçla hazırlar; biri Hollywood, diğeri de medya" cümlesi çıktığında, bu yolda yapılacak tüm eleştirilere karşı kendimi savunacak mekanizmaya artık sahip olduğumu anlayıverdim. Serüven filmlerini izlemesem (önümüzdeki günlerde ayrıntılı olarak ele alacağım 'Kod adı: Kılıç balığı' adlı filmi gösterimden kaldırılmadan gidip görmenizi tavsiye derim), gerilim romanları okumasam, dünyadaki herşey kendiliğinden oluveriyormuş diye inanacak, her söylenene kanacaktım...

Belki de doğru davranış o. Bazı meslektaşların, Washington'un senaryolarını hemen kabullenivermeleri, bakıyorum, hepsini 'Valium' içmişcesine rahat ve huzura kavuşturuyor.

Uzaklardan ayıplar ifadelerle yazdıklarıma tepki veren dostların önemli bir itirazları daha var: "Herhangi bir katakulli olsa, Amerikan basını didik didik eder, onu ortaya çıkartır" iddiasındalar. Üzerinde durmayı gerektiren bir itiraz bu.

Yarını bekleyin, zararlı çıkmayacaksınız...


23 Eylül 2001
Pazar
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED