|
|
Arkası Yarın'a yolculuk
"Perende" ve "Columbus'un Kadınları"nın yazarı Müge İplikçi, 13 yolculuk öyküsünü "Arkası Yarın"da topladı. Son dönemin başarılı kadın öykücülerinden biri olan İplikçi'yle öykülerini konuştuk Röportaj: Ahmet Sait AKÇAY Arkası Yarın karamsar bir kitap her şeyden önce; öfkeli ironik bir ses var bu öykülerde. Bu öfke neden kaynaklanıyor? Kendimizi doğru dürüst akıtamadığımızdandır. Kadının öfkesi. Kadının ve de belki de bireyin öfkesi. Erkek erkine duyulan öfke sanki. Şimdi erk olanın ne olduğu da tartışılır, sistemin kendisidir erk olan. Ben olanı yansıtmaya çalıştım. Sadece yansıtmaktı derdim, tabii öfke de aradan çıktı. Korktuğum bir öfke, çünkü hep diyoruz edebiyat halesi içerisinde neler yapılabilir. Çok şeyler yapıldı bugüne kadar. Şimdi belki o halenin yeni bir boyutunun oluşturulması gerekiyor. Bunun dokuyucuları da biz mi olacağız, Neden olamasın. Evet, olabiliriz. 90 Kuşağı da bence bunu yapıyor zaten. Evet. 90 kuşağı bayrağı aldı ve bir on yıl sonra teslim edecek, ama iyi bir yerde teslim edecek. Bu kitaptaki öykü fotoğraflarının her birini kadının parçalanmış yüzleri olarak okumak mümkün. Yıkılmış, düşmüş çehreler .. Yani kadının bir öteki olması. Evet , zaten ötekini anlatma gibi bir derdimiz var. Columbus'un Kadınları'nda daha da belirgin. Orada bir de üçüncü dünyalılığı sorguluyordum. Zaten pek anlaşılmadı. Hiç anlaşılmadı da diyebilirim. Öznesi kadın olan öyküler. Daha önce Nezihe Meriç, Leyla Erbil, Pınar Kür de kadın merkezli öyküler yazdılar ancak, o öykülerdeki anlatıcı sesler hep erkekti, anlatan kadın da olsa. Ama sende kadın kendi sesini yansıtıyor. Bu çok önemli bence, senin öykünü canlı kılan da bu olsa gerek. Tespitin için hakikaten teşekkür ederim;Yani ben saçmalamıyorum-bir çoğu böyle düşünse de-ben özel çaba harcıyorum, bunun altını çizmek lazım. Kadının dilini oluşturma çabası da diyebiliriz. Yüzyıllardır süregelen erkek diline bir alternatif. Şunu da söyleyeyim, bunu sadece ben yapmıyorum, başka arkadaşlar da var. 90 Kuşağında var ... Bunu erkek yazarlar da yapıyor. Her anlamda 'öteki'yi anlatmak, diliyle, içeriğiyle, anlatıcısıyla. Bir de bütün öykülerinizde kadının aidiyetsizliği bir problamatik olarak duruyor. Şunu da söylemek istiyorum, Ben kadını bu karabasan içinde kurtuluşa götürmüyorum; hakikaten olanı yansıtıyorum, bu bir ayrım olabilir; bir sonuç, didaktik yan yok bu öykülerde. Yol yolculuk imgesi hemen her öyküde var, bir arayış söz konusu hep. Evet, gitmek; yani olmaktan ziyade gitmek. Bu sadece bir göçebelik olarak algılanmasın ama, yaşarken bir de diasporayı yaşamak kendi içinde. Diasporanın getirdiği kısıtlamaların yanında ortaya çıkardığı nüveler de var. Gitmek keşfetmek. Bir anlamda bir dil arayışı diyebilir miyiz. Evet onca yersizyurtsuzluğa rağmen. Bu öykülerde kadın hep bir şeylere mecbur. Kaderci bir yaklaşım var. Kaderi reddederken kadere saplanmak. Peki kurtuluş nasıl olacak? Şimdi diyorum ya, benim de en büyük açmazım. Ben kadının nasıl kurtulacağını ortaya koymuyorum, koymak da istemiyorum. Ben sosyolog değilim. Bundan da ürküyorum açıkçası.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Hayat| Arşiv Bilişim| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © ALL RIGHTS RESERVED |