T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Karar şaşırtıcı...

Bu yazı sıcağı sıcağına yazılıyor... Anayasa Mahkemesi Başkanı Mustafa Bumin, (az önce) düzenlediği basın toplantısında mahkemenin kararını açıkladı:

"Fazilet Partisi'nin temelli kapatılmasına, İstanbul milletvekili Nazlı Ilıcak'la Tokat milletvekili Bekir Sobacı'nın da üyeliklerinin düşürülmesine karar verilmiştir..."

Neden Ilıcak?

Neden Sobacı?

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun FP hakkında "ek iddianame" hazırlayıp "temelli kapatılan bir partinin başka bir adla kurulamayacağı" hükmüne göre bu partiyi "yeniden" köşeye sıkıştıracağı, Anayasa Mahkemesi'nin de bu iddianameyi ciddiye alıp işlem yapacağı sanılıyordu.

Beklenmeyen oldu ve Fazilet Partisi "devamdan" değil, "laikliğe karşı eylemlerin odağı haline geldiği" gerekçesiyle kapatıldı.

Bu dava, Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Haşim Kılıç'ın da belirttiği gibi, "siyasî bir dava"ydı ve Anayasa Mahkemesi üyeleri onu "hukuk"a oturtmaya çalışıyorlardı.

Ama çıkan karar "hukuka oturmayacağım" diye bas bas bağırıyordu.

Çünkü, yargının, "yasal" çerçevede hareket etse de (ki, bu da tartışılabilir), bağımsız karar aldığını/alabileceğini düşünmüyorum.

Burada bir istihfaf, bir kınama, üstü örtük bir eleştiri yok.

Takdir edersiniz ki, bir şeyin "yasal" olması, onu "hukukî" kılmıyor.

Başta Anayasa Mahkemesi Başkanı olmak üzere, ülkenin önde gelen yargıçları, yıllarca, Türkiye'de yargının bağımsız olmadığını, "hukuk devleti"nin yargı bağımsızlığından geçtiğini yineleyip durdular.

Şu garip tesadüfe bakın ki, 125 yıllık parlamenter geçmişe sahip ülkede en eski siyasi parti henüz 18 yaşında.

Çünkü, 125 yıllık tarih dilimi içinde onlarca askerî darbe yaşandı.

Yüzlerce parti kapatıldı.

Özel mahkemeler (Yassıada ve İstiklal Mahkemeleri) ihdas edildi.

Darağaçları kuruldu.

Başbakanlar, bakanlar asıldı.

"Çerçeve" dışına düşenler, düşmek zorunda bırakılanlar, ya sosyal hayattan tard edildi, ya da siyaseten bitirildi.

Ama bu ülkede sahiplik vehmeden zihniyet bir şekilde varlığını korudu.

Bu yıl 78. kuruluş yıldönümünü idrak edeceğimiz Türkiye Cumhuriyeti, giderek, temel hak ve hürriyetlerin yok sayıldığı üçüncü sınıf bir Doğu Bloku ülkesine benziyor.

Elimde bir mektup örneği var.

Daha önce de bu köşede yayınlamıştım.

17 Ocak 1998 tarihli Hürriyet'te, Yalçın Bayer'in köşesinde yayımlanmış.

G.Y. rümuzuyla İstanbul'dan gönderilen mektupta DYP ve RP'ye yönelik kampanyadan dolayı BÇG'ye teşekkür ediliyordu.

"BCG'ye... Her iki karar da mübarek günde çıktı. Henüz daha işin başındasınız. Yapılacak çok işler var... Bu ülke ayakta kalacaktır. Yobazlara, alçaklara, hainlere, hırsızlara ve vatan düşmanlarına geçit verilmeyecektir. G.Y. İstanbul."

"Yasalara saygılı" ve "hukukun üstünlüğü"ne inanan değerli Anayasa Mahkemesi üyeleri, mezkur mektup ve bugün aldıkları karar ışığında, bugünden başlayarak geriye doğru bir muhakeme yapıp, RP ve FP hakkındaki davaların siyasi husumetten kaynaklanıp kaynaklandığını, en azından kendi vicdanlarında muhakeme edebilirler.

Hukuk adamı sorumluluğu bunu gerektiriyor çünkü.


23 Haziran 2001
Cumartesi
 
MEHMET E. YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED