T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Parti kapandı, Türkiye "geri vites"e taktı...

Kapatma kararının nasıl bir "yırtılma" yaratacağını günlerdir üstümüzde hissediyorduk. Günlerden beri Türkiye'nin tüm dinamizminin üzerine yığılmış bir "sis" perdesi gibi kuşattı herşeyi bu süreç. Neticede, anlamlandırmakta ve konumlandırmakta herkesin zorluk çekeceği bir karar çıkmış oldu.

Bu kararın, şu anki hali ve bu haliyle yarattığı "hasar", artçı şoklarının yanında çok küçük kalacaktır.

Parti kapatmayı tanımlayan sürece rengini veren etkenin "hukuki" olmaktan çok "siyasi" bir niteliği olduğu açıktır. Üstelik giderek artan bir izlenime göre, bu süreç Türkiye'de "siyasal mühendislik" teşebbüslerinin koyu gölgesini taşımaktadır.

Hiçbir siyasi ön-kabule dayanmasa bile, anamuhalefet partisinin kapatılması ve yasaklamaya konu olan milletvekillerinin askeri kesimle girdikleri polemikle hatırlanıyor olmalarının en görünen yön olması, siyasete "bürokratik refleks"lerin sınır çizmesini mümkün kılan bir durumu "yerleşikleştirecektir".

Anamuhalefet partisinin, siyasi dizayn çabalarını doğrudan etkileyecek bir kapatma kararına konu olmasının en açık etkisi kuşkusuz dış dünya ile olan ilişkilerde gösterecek kendini.

Bunun en yakın sonucunun Avrupa Birliği sürecini kilitleyecek bir sonuç doğuracağı zaten beklenir.

Ayrıca tüm uluslararası politik ilişkileri kilitleyecek, Türkiye'nin elindeki kozları sıkıntıya sokacak ve en haklı olduğu konuları aşırı çaba göstererek bile sonuçlandrımakta zorlanacağı bir çerçeve üretecektir.

Bir kere daha Türkiye "asayiş mantığı"nın ürünü olan düzenlemelerden kalkarak siyasal alana ve demokratik ilişkilere dolaysız hasar verecek bir durumu kendi elleriyle yaratmış bulunmaktadır.

Bu durum, bir yandan iç toplumsal-siyasal bütünlüğün sökümüne yol açacak etkiler doğururken, öte yandan Türkiye'yi tüm dinamik dünya ilişkilerinin dışına öteleyecektir.

İşte bu noktada bu kararın gerçekte kime yararı olduğunu sormak gerekiyor bir kere daha...

Demokratik sistemin güçlenmesine kesinlikle yararı olmayacaktır bu kararın. Çünkü, siyaset, "odak" kavramının işlevselleştirilmesindeki aşırılık yoluyla biraz daha daraltıldı. Zaten adı demokratik olan bir sistemde siyasetin bundan fazla "daraltılması" mümkün değildir.

Kapatılan partinin, kapatmaya konu olacak herhangi bir eylemi olmadığı ise "birbirine en zıt çevreler tarafından" bile dillendiriliyordu. Bu durumda geçmişten ders alarak, anayasal düzen içinde siyaset yapmak isteyen bir parti ve bu partiye bu amacı gözeterek oy vermiş insanlar, kendilerini tam anlamıyla dışlanmış hissedeceklerdir. Peki bu demokratik ssitemin mantığına ters değil midir?

Demokratik sistem, bütün farklı unsurları, anayasal çerçevede kaldıkları sürece, legal siyaset zemininde işlevselleştirerek işlemez mi? Tabii ki demokratik sistem gücünü ve varlık sebebini buradan alır.

Dayandığı kamu gücünün meşruiyetini tam da "burada" kurar. Bu işleyiş mekanizmasına karşı durduğuna dair kamuoyunun ciddi bir kanaat içinde olmadığı bir parti kapatılırsa, bu kapatmayı demokratik sistem içinde nerede ve nasıl konumlandırmak gerekir peki? Söylemeye bile gerek yok...

Bir de modernleşme ideası içinde kalarak bu karara konu olan kanaate sahiplenen bürokrasiye bakmak gerekir. Kapatma kararını veren Anayasa Mahkemesi'nin elindeki düzenlemelere göre hareket ettiğini ve çok fazla bir manevra tasarrufu kullanmadan hareket ettiğini kabul ederek konuşalım, bu aşamada. Bu durumda anamuhalefet partisinin kapatılmasına konu olan algının sahibi olan bürokrasinin, demokrasi ve siyasetle arasına koyduğu "mesafe"ye yakından bakmak gerekir. Bütün dünyada seçmenlerin siyasetten kaçınmasının ülke yönetimini kilitlemesine çare aranıyor. Dünya "siyasallaşma"yı yeniden hareketlendirmeye çalışıyor. Türkiye'de ise bu devlet eliyle teşvik edilmiş oluyor, ve dünyanın kurtulmaya çalıştığı sıkıntılar adeta davet ediliyor.

Böylece, modernleşme ideası ile demokrasiyi ve onun somut ifadesi olan Avrupa Birliği normlarını birbirinden ayıran tek ülke olarak kendini kurguladığı için yalnızlaşıyor Türkiye. Modernleşme sürecinin bu en kritik aşamasında, dinamiklerini, tam tersi yöne doğru hareketlendirecek bir süreci tetikliyor.

Bugünden sonrası için, "geri vites"e takmış bir ülke olarak tanımlanacak Türkiye. Ve, bu ülkeye kaynak ve dinamizm getirebilecek tüm unsurlar, Türkiye'yi ne olup bittiğini anlamadıkları bir ülke olarak görecekler. Türkiye'nin katlanmak zorunda kalacağı maliyet ve zaman kaybı gözönüne alınınca, gerçekten çok yanlış bir iş oldu...


23 Haziran 2001
Cumartesi
 
ÖMER ÇELİK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED