|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
İmam-hatipli değilim, İlahiyat okumadım, Arapça bilmem, teolojiden anlamam. Kıraat ederim etmesine de, o kadar işte. Dolayısıyla, benden "dabbetü'l-arz" meselesini çözmemi ve bu konuda "aklı başında bir çift laf" etmemi bekleyen Ebubekir Sağlam'ın (ve konu hakkında ne düşündüğümü merak eden e-mail grubunun) talebine olumlu cevap veremeyeceğim. Ebubekir Sağlam, "ruz-ü mahşerde iki elim yakandadır" diyor. Allah razı olsun. Ben yine de, değerli ilahiyatbilimci Yaşar Nuri Öztürk'e başvurmanızı öneririm. Kendileri aynı zamanda çıplak uyarıcı, yani "nezir" olurlar. Zaten, konuyu "Ramazan'ı dindarlara zehir etme" misyonuna koşulmuş bazı medya organlarına taşıyan yine kendisidir. Hani, oruç ayında promosyon niyetine "ücreti mukabili" seccade, takke, tesbih, hilye-i şerif dağıtıp Allah'ın dinini küçük tirajlarına alet eden gazeteler... Yaşar Nuri Öztürk'e göre, dabbetü'l-arz bir yaratıktır. Bu yaratık yerden çıkacak. Debelenerek yürüyecek. İnsanlığa konuşacak. Şöyle diyecek: "Allah'ın ayetlerine layıkıyla kulak vermediğiniz için helak olacaksınız." Hüseyin Hatemi hocama göre ise, bu (yani dabbetü'l-arz), olsa olsa bir kurum, bir kötülükler örgütüdür. Şimdi gel de çık işin içinden. Dabbetü'ül-arz hayvan mı, lahana mı, kişi mi, kelem mi, örgüt mü? Yoksa dalayan, yaralayan, sokan bir yaratık mı? En güzel tanım yine Hatemi hocadan geldi: "Dabbetü'l-arz bir tanıklıktır." Eyvallah... Lakin Yaşar Nuri Öztürk ikna olmuyor: "Bu bir yaratıktır, yerden çıkacaktır, debelenerek yürüyecektir, üstelik ismi de Stephan Hawking olacaktır..." Ben de diyorum ki, "Hayır, dabbetü'l-arz Yaşar Nuri Öztürk'tür, o da Allah'ın yaratıklarından biridir, yerden çıkmıştır, bebekliğinde debelenerek yürümüştür ve elan insanlığa seslenmektedir." Gerçi siz onu dogmacı kemalist çevreleri "kafalamak" için (Muhterem, bir vakitler, "Neden Hürriyet gazetesinde yazıyorsunuz?" sorusunu, "Ben avlanmak için ağımı seriyorum, onun için buradayım" diye cevaplamıştı.) kaleme aldığı "Yeniden Yapılanmak" kitabıyla tanıyorsunuz ama, ben evveliyatını biliyorum. Hareket mecmuası yazarlarındandır. Tasavvuf "küll"üne ilişkin yazıları, Seyyid Kutub çevirileriyle ünlüdür. Eskiden "Hayrettin Karaman ekolü"ne yakın dururdu. Şimdilerde onu aşmış görüntüsü veriyor. Zeki adam. Kitapları çok satıyor. İyi de kazanıyor. Muarızlarını "dini ticarete alet etmek"le suçluyor ama, "din satıp" onun kadar kazanan bir ikinci isim de yok, Allah için... Birkaç yıl önce, "Kuşadalı tefsirine göre, yirminci yüzyılda bir nezir gelecek ve bu nezir insanlığa doğru yolu gösterecek" demişti. Bu nezir, 1945 doğumluydu. Tesadüfe bakın ki, Yaşar Nuri Öztürk de 1945 doğumlu... Zaten bir süre sonra da "Ben nezirim, ben çıplak uyarıcıyım" diye ortaya çıktı. Bu nedenle, dabbetü'l-arz olma onuru, Stephan Hawking gibi ne idüğü belirsiz bir ecnebiden çok, uyarıcılığı tescillenmiş bir Türk bilimadamına yakışır. Neyse... Her dinde olduğu gibi, İslam dininde de mistisizmin dozunu kaçırıp işi dağıtma noktasına vardıranlar vardır, bundan sonra da olacaktır. Hayır, Yaşar Nuri Öztürk bunlardan biridir demek istemiyorum. Demek istediğim şu: Van Gölü canavarından sonra bir de arz canavarıyla mı ugraşacağız! Üstelik, bunca dert kasavet arasında... Mesaimize yazık değil mi?
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |