T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Sevgi, aşk ve mutlu evlilik

Çiğdem ve Özcan Ünlü'nün yazdığı "Sevgi, Aşk ve Mutlu Evlilik" kitabında, modern zamanların dayattığı kadın erkek ilişkileri sorgulanıyor...

Aşk ki, Bitiverirse...

Aşk bitmez... İçimizdeki çocuğu öldürmediğimiz sürece aşk bitmez. Bu çocuğun yerine başka değerleri ikame ettiğimiz andan itibaren, talip olduğumuz mutlu gelecek, sağlıklı aile, örnek birliktelik zarar görmeye başlar. Bu konuda yapılacak pek bir şey yoktur ama tek bir çıkış yolu vardır, o da, ölmek üzere olan o çocuğa hayat öpücüğü vermek!..

Aşkın bittiğini söyleyenler hep yanılmıştır. Aşk, bir süre sonra kimlik değiştirebilir ama o bitmez. Eğer bitseydi, hiç kimse, ömürlerinde bir kere tattıkları o zehirli meyvanın tadını hiçbir zaman unutamazdı.

Aşk, belki bir süre sonra hayat arkadaşlığına, dostluğa dönüşür evlilikte. Bu da aşkın bir ileri mertebesi olmalıdır. Yani aşk, sevgiye dönmelidir...

"Dostluktan saygıyı kaldıran, onun en büyük süsünü kaldırmış olur" diyen Çiçero, belki ilerki bir aşamayı kastediyor ancak, Shakespeare aşkın, yani dostluğun nasıl başlaması gerektiğini, "Denendikten sonra dost edindiklerini bağrına bas, ama her ilk tanıştığınla, hemen dost olma" diyor.

Biz, herhalde kaşına, gözüne, endamına bakıp alıyoruz dostlarımızı. Eşlerimizi de böyle seçiyoruz ki, mutsuzluğa peşinen mahkum bir ön kabul olarak giriyor hayatımıza kaos. "İyi dostlukların, temiz hesaplarla" kurulacağını söyleyen Balzac da, "Aşk, bir iken iki olmaktır" (Victor Hugo) sözüyle yola çıkılması gerektiğinin altını çiziyordu belki de...

Nerede Yanlış Yaptık?

Peki, yanlış olan nedir? Nedir, fırtınalı günler ve gecelerden sonra bizi birbirimizden soğutan o etkileyici güç? Ve nedir, hayatımıza yeni anlamlar yüklemek üzere sığındığımız kolları cılız birer çalı gibi bir tarafa itmek ve artık ondan nefret ettiğimizi sanarak hayatımızı sürdürmek?

Bu soruların cevabını verebilmek için çevremizde olup bitenlere bakmamız yetiyor. Kitle iletişim araçlarıyla sunulan yeni birlikteliklere, evlilik modellerine, ilişkilere, sığlığa, meraksızlığa ve heyecansızlığa göz atmamız bir sonuç çıkarabilmemiz için yeterli olsa gerek. Hiçbir ahlaki yaptırımın olmadığı ve adeta hergün yeni tacizlerin yaşandığı sokaklarda insanların başını döndürecek cazibe merkezlerinden evlere ve işyerlerine taşan bu yeni oluşum karşısında direnmek, sadece ve sadece benliğini bulmuş insanların becerisi olarak alkışlanabilir. Kendini bu süfli cazibe merkezinin dışında tutmayı başaran insanların mutluluğu hakettiklerini düşünüyorum.

Benzeten benzetene

20 milyonluğun üzerindeki Antik Çağ'dan kalma Efes Harabeleri'ni görünce, nedense aklıma hükümetin harap hali geliyor.

Takdir edersiniz ki bugünkü şartlarda böyle bir benzetmeyi yapmamak son derece ayıp kaçardı.

Fakat daha güzel benzetmeyi BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu yaptı:

- Hükümet Varyag gemisi gibi. Motoru yok, dümeni yok. Ne tarafa çeksen oraya gidiyor.

İyi diyen beri gelsin

MHP'nin Şevket Bülent Yahnici, İsmail Köse gibi önde gelen isimleri, ANAP'lıların hükümeti eleştirmesine tepki veriyor.

"Madem öyle, hükümet hakkında Meclis'te gensoru versinler" diyor.

Normal şartlarda hükümet üyesi bir partinin, hükümeti eleştirmesi abestir. Fakat öyle kritik haldeyiz ki, adeta mızrak çuvala sığmaz oldu. Memlekette işlerin iyi gittiğini söylemeye kimin lisanı yeter?


7 Kasım 2001
Çarşamba
 
MEHMET ŞEKER


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED