|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Elime, Fazilet Partisi yöneticisi iken, Erkan Yülek'in hazırladığı bir not geçti. Bugün maddi sıkıntılar içinde kıvranan vatandaşların hafızasını tazelemek için yayınlıyorum: "Refahyol'un iktidara geldiği Haziran 1996'da, bir memurun ortalama maaşı 16 milyon lira iken, 10 ayda 42 milyon liraya yükselmiş ve % 162'lik bir artış sağlanmıştır. Keza memur emeklisinin maaşında % 165, SSK'dan emekli bir kimsenin aylığında % 175 artış olmuş, Bağ-Kur emeklisinin maaşı ise 3 milyon TL'den 19 milyon TL'ye çıkmış, yani % 533'lük bir artış verilmiştir. Bu para nereden temin edilmiştir? Faize verilen paradan kesilip dar gelirlilere aktarılmıştır." Zenginlik ve demokrasi
Bir ülkenin zenginliğinin arkasında, genelde demokratik ve özgürlükçü bir yönetim vardır. Çünkü demokrasi ile yönetilen ülkelerin iktidarları, bir grup insanın değil, milletin çıkarını düşünür. Ve fırsat eşitliği yaratmak suretiyle, fertlerin adil yarışmasını sağlar. Refahyol Hükûmeti, irtica gerekçesiyle yıkıldı. Oysa, halkın gündeminde, irtica hiçbir zaman ilk sırayı işgal etmemişti. Korkular beslendi; geliştirildi. Sun'i ittifaklar üzerine zoraki hükûmet modelleri oluşturuldu. Milletvekili transferleriyle, siyasi dengeler alt üst edildi. Özellikle, 1999 seçimlerinden sonra, muhafazakâr çoğunluk, hükûmeti kurabilecekken, DSP + MHP + Anap biraraya geldi; Devlet Bahçeli'nin tâbiriyle, DYP ve FP "dinlenmeye" bırakıldı. Halâ bu zoraki model, sürdürülüyor. Ecevit bir şekilde gönderilse dahi gene söz millete bırakılmayacak; siyaset mühendisleri Türkiye için en uygun modeli bulacaklar. Seçim tehlikeli! Çünkü görünürde sadece AK Parti barajı aşıyor. DSP ve Anap'ın baraj altında kalacağı kesin. Faizler
Ertan Yülek, Refahyol'un faiz harcamalarından kısıp dar gelirlilere kaynak aktardığını belirtiyordu. Rakamlar da, Refahyol döneminde, iç ve dış borç faizlerinin bütçe giderlerine ve vergi gelirlerine oranının, büyük ölçüde düştüğünü gösteriyor. Bazı oranları hatırlayalım: Faizlerin / vergi gelirine oranı: 1980: % 4.6; 1985: % 18; 1990: % 31; 1995: % 51; 1996: % 67; 1997: % 48; 1998: % 67; 1999: % 72; 2000: % 77; 2001: % 108. 1980'de vergi gelirlerinin sadece % 4.6'sı faiz ödemelerine gidiyordu. 1996'da bu oran % 67'ye çıkmıştı. 1997'de tırmanış durdu ve % 48 ile oran küçülmeye başladı. 1998'de gene verginin % 67'si faize sarfedildi. 2001'de vergi gelirleri iç ve dış borç faizlerini karşılayamaz duruma geldi. Faizlerin / bütçe harcamalarına oranı: 1980: % 3; 1985: % 13; 1990: % 21; 1995: % 33; 1996: % 38; 1997: % 28; 1998: % 40; 1999: % 38; 2000: % 44; 2001: % 51. 1980'den sonra ortaya çıkan kontrolsüz borçlanma ve hesapsız harcama, Türkiye'yi köşeye sıkıştırmıştır. Ama yıllar mukayese edildiğinde, bazı önlemler almak suretiyle, faiz giderlerinin düşürülebileceği anlaşılmaktadır. Bütçe harcamaları içinde faiz oranı, 1996'da % 38 iken, 1997'de % 28'e düşmüş, Yılmaz Hükûmeti ile birlikte 1998'de gene % 40'a yükselmiştir. Tırmanış sürmüş ve 2001'de faiz giderlerinin bütçe harcamalarına oranı % 51'e ulaşmıştır. 117 milyar dolar
Anasol-D, DSP azınlık ve Anasol-M hükûmetleri 1.7.1997'den, 31.9. 2001'e kadar geçen 51 ayda, iç ve dış borç faizine toplam 117 milyar dolar ödediler. (Bir ayda ortalama ödenen iç ve dış borç faizi 2 milyar 296 milyon dolar) Refahyol döneminde ise, iç ve dış borç faizi olarak, aylık ortalama 1 milyar 366 milyon dolar ödendi. Arada, neredeyse, her ay için, 1 milyar dolar fark var. Türkiye'de 13 milyon aile mevcut. 117 milyar dolardan, aile başına, 9 bin dolar isabet ediyor. Saadet Partisi milletvekili, Plan Bütçe Komisyonu üyesi Cevat Ayhan, "İşte bu 9 bin dolar, her aileden, benzin, mazot, elektrik, tüpgaz zammı ve vergi olarak çıktı" diyor. Borç stoku
1997 Haziran'ından beri Yılmaz ve Ecevit hükûmetleri 117 milyar dolar iç ve dış borç faizi ödediler. Peki borç stoku azaldı mı? Borcun ana parasını, hatta faizini ödemek için yeniden borçlandığımız için, borç stoku da büyüdü. İşte rakamlar: İç borç stoku ($): 1996: 29.3 milyar dolar; 1997: 30.6 milyar dolar; 1998: 37.1 milyar dolar; 1999: 42.4 milyar dolar; 2000: 54.2 milyar dolar; 2001: 69 milyar dolar. İç borç stoku Refahyol döneminde büyümüyor. 1996 Aralık sonu itibariyle 29.3 milyar dolar olan iç borç stoku, 1997 Haziran'ında, Yılmaz Hükûmeti'ne 28.6 milyar dolar seviyesinde teslim ediliyor. Dış borç stoku: 1980: 16.2 milyar dolar; 1990: 49 milyar dolar; 1995: 73 milyar dolar; 1996: 79.6 milyar dolar; 1997: 87.8 milyar dolar; 1998: 96.9 milyar dolar; 1999: 102.8 milyar dolar; 2000: 106.9 milyar dolar. Bütün bu rakamlar, Türkiye'nin giderek daha çok kaynağını faize ayırdığını, ama borç stokunu bir türlü eritemediğini ortaya koyuyor. Esas borçlanma 1980 sonrasında başlıyor. Ve giderek çığrından çıkıyor. Tasarruf açığımızı kapattığımız için faydalı bulunan borçlanma, zaman içinde, ekonominin kanını kene gibi emen bir canavara dönüşüyor. Büyüme
Borç sarmalından paçamızı bir türlü kurtaramıyoruz ama, tek sorun bu değil. Türkiye'nin Gayri Safi Milli Hasılası 1990'da 150 milyar dolardı. 1998'de 205 milyar dolara kadar tırmandık. 2001 yılında, maruz kaldığımız şiddetli devalüasyonun da tesiriyle, Gayri Safi Milli Hasıla'nın 150 milyar dolara ineceği belirtiliyor. Resmi ağızlar, 2001 yılında ekonominin % 8.5 oranında daralacağını ifade ediyor. % 8.5'lik küçülme, Cumhuriyet tarihinin rekor rakamlarından. (1927: % -12.8; 1932: % -10.7; 1941: % - 10.3; 1945: % - 15.3) Savaş yıllarından sonra Türkiye böylesine büyük bir daralma yaşamamış. Ekonomi 1994'te, Tansu Çiller ile % - 6.1 gerileme kaydediyor. 1995'te toparlanıyor. 1995, 1996, 1997'de, sırasıyla % 8, % 7, % 8 büyüme kaydediliyor. Yılmaz Hükûmeti ile birlikte 1998'de büyüme hızı kesiliyor. Oran % 3.8; 1999'da, Ecevit hükûmeti ile gene % 6.4'lük bir küçülme (- 6.4) yaşanıyor. 2000'de genelde bütün rakamlar düzeliyor. Ama 2001, tam bir felâket: Ekonominin % 8.5 küçüleceği ifade edilmekle birlikte dolar temelinde % 26 oranında fakirleşiyoruz. Oysa, 2001 yılında % 4.5'lik bir büyümeyi bütçe hedefine koymuştuk. Biraz gülmek için hatırlatıyorum: 2001 yılı toptan eşya fiyatı hedefi de % 10 idi. Tüketici fiyatında ise bu oranın % 12 olacağı ifade ediliyordu. Ekim 2001 yılı sonu itibariyle söz konusu oranlar % 81.4 (toptan) ve % 66.5 (tüketici) oldu. Ecevit'in çorapları
Gerçekler böylesine orta yerdeyken, oturmuş Ecevit'in çoraplarını tartışıyoruz. Oysa sadece bir kere, Bakanlar Kurulu toplantısında, gizlice pabuçlarını çıkarmış, toplantıyı terkederken de yeniden ayağına giymeyi unutuvermiş. Arkasından korumalar pabuçlarını koşturarak ayağına giydirmişler. Tek bir olay bu kadar mübalağa edilir mi? Edilmez. Çünkü Ecevit, Ertuğrul Özkök'ün eşinin babasının ismini bile çok iyi hatırlıyor. Aydın Doğan'ın ismi ve cismini ise hiç unutmuyor. Bu özel itinasının yanında, ayağına pabuçlarını giymeyi unutmuş, bu da bir şey mi!!!
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |