T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Batı'nın günahları, Doğu'nun sevapları değildir

Savaş kötüdür... Savaşın kötülüğü üzerine söz söylemek bile 'medeniyet' zaafıdır. 'Savaşsız bir dünya', insanlığın kadim yürüyüşünün esasını oluşturur. Kuşkusuz savaşların ortaya çıkmasının arkasında 'silah endüstrisi'nin 'ihtiyaçlarından' daha pekçok arızi sebebe kadar ilgili ilgisiz birçok faktör vardır. Tüm bunlara 'rağmen' savaşların zeminini tümüyle 'haksız' kılan bir dünyaya kavuştuğumuz söylenemez. Savaştan yana olmak ya da karşı olmak önemli bir tavırdır kuşkusuz, ama tüm bunlar üstüste konulduğunda bile en çıplak gerçeğin 'savaşın kaçınılmazlığı' olduğu değişmez.

Arkasında büyük devletlerin 'günahları' olsa bile bugün dünyanın büyük bir terör tehlikesiyle karşı karşıya olduğu açıktır. Ne ABD'ye yapılan saldırının ABD içinden yapıldığını ispat etmeye soyunmak, ne de İkiz Kuleler'e yapılan saldırıyı aslında el-Kaide'nin yapmadığını dillendirmek, dünyanın büyük bir 'küresel terör ağı' ile kuşatılmış olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

11 Eylül olduğundan beri 'siyasal ve entelektüel enerjilerini' bu hususlar için 'seferber' etmiş olanlar, ortaya çıkan soruların görmezden gelinmesinin mümkün olmadığını hesap edemiyorlar. Oysa 11 Eylül, ABD ve diğer Batılı ülkelere, dünyanın yoksulları için neler yapabilecekleri sorusunu inşa ettiği gibi, Islam dünyası'na da 'anti-demokratik rejimler" ile hangi 'siyasal değerler' temelinde ayrıştığı sorusunu sormuştur ve bundan sonrası 'engellenemez' ve 'manipüle edilemez' bir süreci ortaya çıkarmıştır.

11 Eylül olduğu gün, dünya çapında bir savaşın ortaya çıkacağı açık bir gerçekti. Bu savaşa karşı durmak için, ABD'nin 'siyasal günahları'nı saymak ya da el-Kaide veya Üsame Bin Ladin'in sanıldığı kadar suçlu olmadığını söylemek en sonuç almayacak tutumdu. Çünkü bu tutum zımnen 'küresel terör ağı'nı görmezden gelmek sonucunu doğurur. Öte yandan, 'Islam' ve İslam dünyasındaki totaliter rejimler arasında 'siyasal özdeşlik' kurma anlamına gelir.

Hem İslam dünyasının küresel bir savaşın 'nesnesi' olmasını önlemek, hem de gerçekten totalitarizmle 'İslami temsil' arasına mesafe koymak için tek yol vardır: siyaset temelindeki tanımlama ve farklılaşmaları önemsemek. Bu hem 'Batı-merkezci siyasi biçimlendirmeler' karşısında bir direngenlik kazandırır, hem de terör konusunda İslam dünyasından gür bir sesin yükselmesini sağlar.

Fakat, 11 Eylül'den beri yapılan sadece 'Batı'nın günahlarının sayılmasına' ve bunun üzerinden boşa kürek çeken bir savaş karşıtlığı kurgulanmasına yönelmek olmuştur. Noam Chomsky'nin kendi bulunduğu yer bakımından yaptığı haklı ve onurlu eleştirilerin zemini ile İslam dünyasından gelen eleştirilerin 'siyasal zemin'inin aynı olabileceği yanılgısına düşülmüştür.

Oysa Batı'nın günahlarının sayılması Batı'nın zarar hanesine yazılsa bile, bunlar aynı zamanda Doğu'nun kâr hanesine yazılmıyor. Çünkü Doğu'nun büyük kısmı tarihsel ve anlaşılır sebepleri olsa da ağır bir totalitarizm ile girmiştir 'yeni milenyum'a. İşte bu noktada, Batılı olmayan medeniyet havzalarının dünya üzerinde gerçekten 'yeni siyasal değerlerin' ve kazanımların 'adresleri' olabilmeleri için, Batı'nın günahları ile 'meşrulaşma' bahanesinden kurtulmaları gerekiyor...


7 Kasım 2001
Çarşamba
 
ÖMER ÇELİK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED